04 Temmuz 2024

Ben olsam

Ben olsam –tam kapsamlı ve sistematik olarak, bütün temel bilgi ve kavramlarda Ne biliyorum?/Nereden biliyorum?"u birlikte anlatırım

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin içindekileri inceleyince külliyen reddi gerektiğini uzun uzun tartıştık. Bunu yaparken Türkiye için iyi bir eğitim modelinin müfredat yapısının nasıl olması gerektiğini şimdiden çalışmak ve bir tasarım ortaya koymak iyi olur. Gereklilikleri listeleyip şu lâzım, bu lâzım diye sipariş listeleri koymak bir yere götürmez. Onun için ‘Ben olsam ne yaparım?’ diye soruyorum. Buradaki ‘ben’ aslında konuyla ilgilenen birçok ‘ben’ler demek. Kurumlar ve kişiler olarak eğitimle ilgilenen, sorumluluk duyan, çalışan birçok aktör olduğunu gözlüyorum. ‘Ne yapmalı?’ sorusunu kendine dönük bir sorumluluk olarak alıp düşünmüş, çalışmış, yazmış ve şimdi son Maarif Modeli hamlesi üzerine yeniden, genel olarak ve/ya kendi uzmanlık, ilgi alanlarında çalışmaya başlamış kişiler ve kurumlar var. ‘Biz ne yapalım?’ sorusu ise farklı: ya bütün toplumu kapsayan ya da bir cepheyi kapsayan ‘biz’ bakışı işe yarar bir sonuca götürmüyor. İktidarı ele geçiren ‘biz’im adımıza konuşur. Biz’in geri kalanı da iradesinden vaz geçip biat ve idare eder, ya da ‘biz adam olmayız’ pasifliğinde dövünür. ‘Ben olsam’ sorusu başka ‘ben olsam’larla birlikte tartışılıp uzlaşılarak bir yere varılması için doğru soru.

* * *

Ne biliyorum? Nereden biliyorum?

Dünya işlerinde kullanılan dünya bilgisi kanıtlara dayanan, kanıtlara göre yanlışlanabilen veya doğrulanabilen, bağımsız gözlemcilerin aynı sonuçlara ulaşabilmesi açısından kolektif olarak üretilen ve teyidedilen bilgidir. Bir kişiye, bir otoriteye göre belirlenen bilgi, ya da verili kabullere (meselâ ‘değerler’e ) göre kabul edilen bilgi değildir. ‘Ne biliyorum?’ sorusunun cevabı dünya ile ilgili bir takım niteliklerin, işleyişlerin süreçlerin bilgisi, ister istemez ‘Nereden Biliyorum?’la, bilginin dünyaya dayanan kanıtı ile içiçedir. ‘Kim diyor?’ sorusu konu dışıdır; ‘ad hominem’ yani söyleyenin şahsiyetine övgü veya saldırı türünden yanılgı hattâ safsataya girer. ‘Ne biliyorum?/Nereden Biliyorum?’ sorusu doğa bilimlerinde jeoloji ve astronomide gözlem; fizik, kimya ve biyolojide deney üzerinden cevaplanır. Sosyal bilimlerde deney başta psikoloji olmak üzere vardır ama gözleme göre daha nadir. Sosyal bilimlerde ‘Ne biliyorum?/Nereden Biliyorum?’un cevabına kimin gözlediği (kimin söylediği veya buyurduğundan, ad hominemden farklı olarak kim/ler/in hangi şartlarda gözlediği), ‘kim nereden gözlemiş’, yani bilgiye ulaşımın sübjektif açılarının da söylenmesi dahil olmalı. İnsan ve toplum incelediği insan ve toplum konularına içerden baktığı için. Tarih kanıt olarak kalıntıların yorumuna, belgelerin yorumuna dayandığı için, şimdi doğrudan tekrarlanamayan gözlemlere bağlanan daha özel ve dolaylı kanıtlama argümanları sunuyor. 

Matematiğe gelince kanıtlama demek, mantık ve matematik yöntemleri ile çıkarım yapmak, yani ispat demek. Nereden gelerek? Başlangıç varsayımlarından, aksiyomlardan. Aksiyom sistemlerinin tutarlı olması ve bir aksiyom sisteminden çıkarak nelerin doğrulanıp yanlışlanabileceği, karar verilemeyecek önermeler var mıdır konuları önemli. Ama bu noktalarda istisna ve zorlukların tartışılması ortaöğretim seviyesinin üzerinde. Daha önemli konu, aksiyomların bazılarının doğa tecrübesinden yani gözlem ve ölçümden türediği, bazılarının doğadan esinlenenin dışına çıkarak, onu genelleyerek veya tersini düşünerek, bazılarının da büsbütün soyut gerekçelerle konması- Öklid geometrisine karşın öklidyen olmayan geometriler gibi.

Ben olsam bütün bilgi aktaran derslerde o disipline özgü kanıtlama yöntemlerini kullanarak her önemli bilgiyi o bilgiyi destekleyen kanıtlarla birlikte veririm. Newton şunu buldu değil, Galileo’nun deneyleri, Kepler’in gözlemleri ile Newton hareket ve kütleçekimi yasalarına şöyle ulaştı. Yahut Durkheim’a göre şöyleydi değil, Durkheim bu modeli şu gözlem veya varsayımlara dayandırdı diye anlatırım. Mendel’in kalıtım yasaları şu deneylere, Darwin’in evrim kuramı şu gözlemlere dayanır ... Tarihte meselâ Tanzimat’ın iç ve dış siyasî dinamikleri, ekonomik durumla ilgisi, kültürel dinamikleri şu göstergelere göre şöyle olabilir. Matematikte ispat.

Bu yaklaşım zaten yok mu? Vardı, halâ kısmen var. Ben olsam – tam kapsamlı ve sistematik olarak, bütün temel bilgi ve kavramlarda ‘Ne biliyorum?/Nereden Biliyorum?’u birlikte anlatırım.

Hangi seviyede? Elbette bir bilim dalına giriş bilgileri vermek bilim tarihi dersi vermek değil. O sınıfın seviyesine uygun olarak gözlem, deney aktarımlarını daha basit, sadece gözlem ve deneyi zikretmekten başlayıp üst sınıflarda argümanları ayrıntılı olarak vermeye doğru geliştiririm. Matematikte örnek ve alıştırmalarla ispatların sayısı ve niteliği arasındaki dengeyi de sınıf seviyesine göre kurgulamayı hedeflerim.

Bilgi ile ilgili derslerden önemli bir tanesi felsefe. Ortaöğretimde doğru verilmesi için yine kim ne demiş yerine hangi sorulara hangi argümanlarla, kanıtlama iddiaları ile verildiğini, öğrencilerin aktif tartışması ile veririm. Bir sorular dersi olarak.

Tabiî ‘ben olsam’ı doğrudan kendim için sadece fizik ve ilköğretimde fen için söyleyebilirim. Diğer konularda konunun uzmanı olan öğretmen ve akademisyenlere ne tür bir benzer yöntem önerirdim anlamında yazıyorum.

Dünya bilgisi ve kanıtlama ile değil iman ile ilgili olan din eğitiminin de eğitim sistemi içinde gerçekten seçmeli olarak verilmesini, imana dayandığını, kanıt gerektirmediğini, iman ve ibadetin de her bir din ve mezhepte nasıl olduğunu anlatarak verilmesini isterdim.

* * *

Esaslar ve ayrıntılar

Her dersin içinde en temel kavramlardan başlayarak onlardan türetilebilen kavramlara doğru sırayla giderdim. Ayrıntılı ikincil konulara zaman harcamazdım. Temel kavramlar her disiplinin kendi içinde temel, ve onu diğer disiplinlere bağlama anlamında temel olan kavramlar. Meselâ kimya için elektronların atomlar içinde durumu ve atomlar arasında alış-verişi temel bir kavram. Fizikteki temel konuları örnek verirsem, mekanik, elektrik-mıknatıslık, istatistik fizik-termodinamik ve  kuantum fiziğinin her birinde bu sıralamayı, her sınıfın seviyesine göre tekrarlardım. Fizik öğretimi konusunda üniversite giriş yılları ve meraklı lise son yıllar öğrenci ve öğretmenleri için bu önerilere göre verdiğim derslerden kaynaklanan kitap şurada:  

* * *

Analitik yaklaşım

Doğa ve toplumla ilgili bilgi aktaran derslerde bilgi ile birlikte kanıtını aktarmak, verilen bilgiyi kanıt sunma yönünde incelemek ve desteklemek irdeleyici, kanıt arayıcı anlamında analitik bir yaklaşım. Türkiye Yüzyılı Maarif Modelinde, ya da Türk-İslâm Sentezinde olduğu gibi verili kabullerden çıkan sentetik bir yaklaşım değil.  

Sanat ve edebiyat derslerinde ise incelenen şey doğa ve dünya bilgisi değil, eserler: hayal, duygu, sezgi ve akıl karışımı olarak, algılarımız üzerinden zihnimize sunulan eserler. Bilginin yerini sanatçının algımıza sunduğu mesaj alıyor. Bilgi ile dünya arasındaki kanıt ilişkisinin karşılığı (analogu) eserin sunulan ve algılanan ‘görüntüsü’-‘mesajı’ ile yapısı, kompozisyonu ve özü arasındaki ilişki. Analiz konusu ise eserin içine girip ‘bakarak’/’okuyarak’ yapısını düşünmek, ve sadece düşünsel olarak değil, ama bilinçli düşüncenin de aracılığıyla, özüne ulaşabilmek. Bu farklı bir analiz ama analiz yine de. Yazarın hayatını, eserlerinin listesini vermekten, hattâ sanat akımlarını, sanat tarihini anlatmaktan önce eserin tahlilini amaçlardım. Bu şekilde bakmanın öğrenilebilir ve öğretilebilir bir şey olduğunu yansıtmak isterdim. Bunun için bir eseri okumak, bir resme bakmak, üzerinde konuşmak öne çıkmalı. Kendimi göstermek, cafcaflı ve anlaşılmaz lâflar etmek yerine doğrudan esere atıfla öğrenciyi içine katan bir tartışma ortamı önerirdim. Bu sefer bilgi üzerine değil mesaj veya aktarılan duygu, kurulan atmosfer üzerine konuşuyoruz.  Böyle bir eğitimin öğrenciye kazandıracağı, belli bir gayret karşılığında edinilecek hayat boyu bir keyif kaynağı olabilir.

Bir örnek vereyim. Vaktiyle İlkyar Vakfı'nın İstanbul’a getirdiği ilköğretim çağında köy çocuklarının İstanbul Modern’de gezdirilmesine tanık oldum. Gezdirenler İstanbul Modern’de bu iş için yetiştirilmiş üniversite sanat öğrencileri idi. Mehmet Güleryüz’ün motosikletli bir adamı gösteren tablosu önünde köylü çocuklara ‘bu resme bakın biraz, ne görüyorsunuz?’ dediler. Çocuklar biraz durup, ‘rüzgâr var’ ‘hızlı gidiyor’ dediler. Üniversite öğrencilerini bu iş için yetiştirirken, özel olarak köy çocuklarını düşünmemişlerdir. O yaş grubundaki çocukları, ve sanat eserine bakmayı düşünmüşler ve doğrudan, özentisiz, pratik bir eğitim imkânı üretmişler.

Müzikte yine dinlemek, konuşmak ve bazı öğrencilere bir enstrüman çalma imkânı, beden eğitiminde ise artık analiz değil, imkânlar ölçüsünde en basitinden düz koşu olabilir ama spor yapmak için zaman verirdim.

Fen ve matematiktekinin karşılığı analitik bir yaklaşımı edebiyat ve sanat derslerine de taşırdım. Fen ve matematik ezberlesinler diye sanat, edebiyat, spor derslerini kaldırmazdım. Tabiî her yıl çok sayıda dersi az ders saati ile değil bazı dersleri sadece bazı yıllarda daha çok ders saati ile okumak da buna imkân sağlar.

* * *

Pedagoji

Bu işleri yaparken elbette hem sahadaki öğretmenlerin hem de psikoloji ve pedagoji uzmanlarının katkılarını alırdım. İnsanın zihnî gelişimi halâ önemli bir araştırma konusu, hangi yaşta zihnimiz nelere yatkın bu konularda tavır ve yetenek dağılımları nasıl? Bunlar sosyal ve kültürel etkenlerden nasıl etkileniyor? Sahici araştırma sonucu bilgilerle, akademik modaları birbirinden ayırarak konuların hangi yaşta ne seviyede işleneceğini eğitim sisteminin kurgulanmasında dikkate alırdım. 

* * *

Evrensellik

Eğitim sisteminin evrensel normlara göre şekillenmesini isterdim. Çünkü akıl ve analiz batıya özgü değildir. Bütün dünyanın, bütün insanlığın bilgisine ve medeniyetine nasıl ulaşabileceğimizi öğretmek ve konuşmak isterdim. Bunu yapabilen bir eğitim sistemi kendi ülkesine, halkına, kültürüne, tarihine, sanatına, edebiyatına da daha sağlam bir bakış ve değerlendirme sağlar. Bu ideale yaklaşmak da Türkiye içinde evrensel katılımla, birçok ‘ben’lerin bakış ve katkılarıyla sağlanır.

Ali Alpar kimdir?

Astrofizikçi. Sabancı Üniversitesi Emeritus öğretim üyesi. Bilim Akademisinin kurucu başkanı.

1968'de Robert Akademi'den, 1972'de ODTÜ Fizik bölümünden mezun oldu. 1977'de Cambridge Üniversitesi'nden fizik doktorasını aldı.

Boğaziçi Üniversitesi, Columbia Üniversitesi, University of Illinois at Urbana-Champaign, TÜBİTAK Temel Bilimler Araştırma Enstitüsü, ODTÜ ve Sabancı Üniversitesi'nde çalıştı.

Araştırma alanları nötron yıldızları ve pulsarlardır.

1993-1997 arasında Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Konseyi, TÜBİTAK Bilim Kurulu ve TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları'nı başlatan yayın kurulu üyesiydi.

ODTÜ (1994) ve Sabancı Üniversitesi'nde (2003) mezuniyet sınıfı öğrencilerinin seçtiği en iyi öğretim üyesi ödüllerini aldı.

TÜBİTAK Teşvik Ödülü 1986, Sedat Simavi Ödülü 1988, TÜBİTAK-TWAS Bilim Ödülü 1992, ODTÜ Mustafa Parlar Vakfı Bilim Hizmet ve Onur Ödülü 2018 sahibi.

Hükümetin KHK ile Türkiye Bilimler Akademisine (TÜBA) üye tayin etmesi üzerine TÜBA'nın 82 aslî üyesinden istifa eden 52 üye arasındaydı. 25 Kasım 2011'de Bilim Akademisi'nin 17 kurucu üyesi arasında yer aldı.

2011-2021 yılları arasında Bilim Akademisi'nin ilk başkanlığını yaptı.

Türk Astronomi Derneği üyesi ve eski başkanı. Academia Europaea, American Philosophical Society, European Astronomical Society, International Astronomical Union üyesi.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’de eğitimin durumu I: PISA 2022 sonuçlarının değerlendirilmesi

Türkiye’de eğitimde fırsat eşitliğinin olmadığı PISA raporunda çarpıcı biçimde ortaya çıkıyor. Akademik ve sosyoekonpmik durumları farklı olan 15 yaşındaki öğrencilerimiz birbirinden çok farklı okullarda ve okul türlerinde eğitim görüyor. PISA anketlerinde bizim çocuklarımızın yüzde 31’i okuldan önce kahvaltı yapmadıklarını, yüzde 2si akşam yemeği yemediklerini, yüzde 10’u haftada bir gün akşam yemeği yiyemediklerini, söylemişler. ‘Son 30 günde kaç kere paranız olmadığı için yemek yiyemediniz?’ sorusunu yüzde 19,2’si en az bir gün, yüzde 1,9’u ise neredeyse her gün diye cevaplamışlar. 15 yaş grubundaki öğrencilerimiz ortalama ekonomik, sosyal ve kültürel durum endeksinde bütün OECD ülkeleri arasında en son sırada yer alıyorlar. Okuldan memnuniyet seviyesi en düşük olan ülke Türkiye

Ahlâk, mantık ve demokrasinin savunulması

Demokrasiden uzaklaşma ve ahlâki çürüme sorgulamanın ve mantığın reddini gerektirir. Onun için totaliter rejimler yolsuzluğu ve ahlâksızlığı sıradanlaştırır, olağan kılarken, itirazları yasaklar, akıl ve mantığı devre dışı bırakırlar. – Ne yapılabilir?

Sıradan ve fahiş

Fahiş ve sıradan arasındaki ilişki nedir? Rakel Dink’in deyişiyle bir bebekten bir katil, (bir bebek katili) nasıl çıkıyor?

"
"