03 Haziran 2014

Mayıs 2014’ün öne çıkanları

Geride bıraktığımız mayıs (2014) ayında medyada öne çıkanlara –aslına bakarsanız çoğunlukla çıkmayanlara (!)- kişisel ve mecburen taraflı bir bakış isterseniz, buyurun buradan okuyun...

Geride bıraktığımız mayıs (2014) ayında medyada öne çıkanlara –aslına bakarsanız çoğunlukla çıkmayanlara (!)- kişisel ve mecburen taraflı bir bakış isterseniz, buyurun buradan okuyun...

 

Türkiye’de ayın insanı:

 

Mayıs ayında “Türkiye’de Ayın İnsanı,” kanımca bu ülkede namuslu insanların en az namussuzlar kadar cesur olabildiğini gösteren Semih Berkay Yakıcı oldu. Bir mahkeme tanığı idi Yakıcı. Gezi eylemleri sırasında Eskişehir’de dövülerek öldürülen 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz’ın katil zanlılarının yargılandığı davanın tanığı idi. Kritik siyasi davaların kaderini değiştiren bir gizli ya da çakma tanık değildi Yakıcı. O yüzden de davanın 12 Mayıs’ta Kayseri’de görülen ikinci duruşmasına geldi ve sanıkların önceki duruşmada, “dövülenin Ali İsmail Korkmaz olmadığı, kendilerinin de vurmadığı” şeklindeki iddialarını tek tek çürüttü. 2 Haziran akşamı tanık olduklarını anlatan Yakıcı fırıncının nasıl çelme taktığını, tek tek kimlerin neler diyerek neler yaptığını anlattı. Sanık polis memurları Mevlüt Saldoğan ile Hüseyin Engin’i teşhis etti. Sanık Şaban Gökpınar’ın da sokakta olduğunu ve polis memuru Hüseyin Engin’le birlikte hareket ettiğini anlattı. Yalçın Akdoğan, Ebubekir Harlar ve fırıncıları tek tek seçerek teşhis etti. Yakıcı önceki ifadeleri mahkeme heyeti tarafından okunurken kendi ifadelerini ağlayarak dinledi. Bir muhabir Yakıcı’nı o anlarını, “yüzündeki acı tarif edilemez” şeklinde anlatıyordu. Kısacası Mayıs ayında Türkiye’nin pusu ve linç sevdalısı vicdansızlar cenahı karşılarında yürekli bir “insan” görmüşler ve korkmadılarsa da epeyce şaşırmışlardı!

 

Dünyada ayın insanı

 

Mayıs ayında bence “Dünyada Ayın İnsanı” devletin zirvesine önemsediği bir soru sorma fırsatını Harvard’da kullanmak isteyen Dr. Emrah Altındiş oldu. Bazı devlet büyüklerinin ABD’deki konuşmalarında nadiren de olsa kimi protestocular “yuh çekebilir”, terlik, ayakkabı falan fırlatabilir. Ancak 2011’den beri ABD’de Harvard Üniversitesi, Tıp Fakültesi’nde doktora sonrası çalışmalarını sürdüren, mikrobiyoloji ve immunobiyoloji uzmanı Dr. Emrah Altındiş, protesto ettiği devletine ayakkabı fırlatmak yerine, “geceleri nasıl rahat uyuyorsunuz şeklinde bir soru sormayı tercih etti. Altındiş oğlunun mezuniyeti dolayısıyla geldiği Harvard’da bir sempozyumda konuşma yapan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e şu soruyu sordu: “Ben ve dördü Nobel ödüllü 25 meslektaşım geçen sene Science dergisinde bir makale yayınladık ve sizin başında olduğunuz Türkiye cumhuriyeti devletini, sekiz insanımızı öldürdüğü için, 90 insanımıza kafa travması yaşattığı için, 9 insanımıza gözünü kaybettirdiği için ve binlercesini gaza boğduğu için protesto ettik. Fakat Türkiye’de şiddet devam ediyor. Günde 3 kadın öldürülüyor, 4 işçi kazalarında hayatını kaybediyor. Roboski Katliamı’nda sizin başında olduğunuz ordu 34 insanımızı öldürdü, 17 tanesi çocuktu. Bunların hiç birinin hesabı sorulmadı. Benim sorum şu: Siz Ankara’da yaşıyorsunuz. Kızılay’da Ethem Sarısülük başından kurşunla vuruldu. Onun katili dışarda. Siz böyle bir devletin başında olmaktan utanmıyor musunuz? (...) Nasıl geceleri rahat uyuyorsunuz?”

Peki Altındiş bu cüretkar sorusuna doyurucu bir cevap aldı mı? Ben verilen cevabı aktarayım, doyuruculuğuna siz karar verin. Cumhurbaşkanı Gül bu tip bir sorunun kendisine sorulmuş olmasından dolayı önce sinirlendi. “(...) Kimse sana böyle soru sorma hakkı vermez öyle kolay kolay” şeklinde, gergin bir başlangıç yaptığı (ve Altındiş’in de “evet Türkiye’de olsa dayak yerdim” şeklinde bir karşılık vermesine yol açan) konuşmasında, kendisinin TBMM’de verdiği bir demeçte hayatını kaybedenlerle ilgili başsağlığı dilediğini hatırlattı ve “(...) bu sokak olaylarında maalesef polis ile hepsi illegal olarak bu olaylar olunca maalesef bu tip olaylar ortaya çıktı. Bunların hepsi tabii ki üzücü” dedi. 

Evet, yeni sahibini Ağustos ayında belirleyeceğimiz, devletin en üst makamı Türkiye’de geçen yıl olan bu olaylara üzülmüştü.

 

Ayın olayı

 

Cem Sey

“1 Mayıs Meydan Dayağı” mı desem, “Ayasofya’da Sabah Namazı” mı desem? “Soma’da Fıtrat Kazası” mı, yoksa Gezi’de Yıldönümü Sopası mı? Çok olaylı bir ay da olsa yine de bence Mayıs 2014’te “Ayın Olayı,” T24 yazarlarından Cem Sey’in 1 Mayıs’ı özgürce kutlaması oldu. Cem Sey bu özgür kutlamayı Afganistan’ın başkenti Kabil’de, Afgan işçi ve memurlarıyla birlikte yapmıştı. Aslında Kabil’de sendikacılar 20 yıldan beri ilk kez sokağa çıkacak, 1 Mayıs kutlayacaktı. Bazı sendikacıları, “polis saldırabilir” korkusu kaplamışsa da, gerçekte tam aksi olmuştu. Cem Sey şöyle aktarıyordu: “Polis geldi, ama sendikacıları engellemek yerine, yaklaşık 3 bin kişiden oluşan yürüyüş kolunun önüne geçerek onlara yolu açtı, sendikacıları olası saldırılara karşı korudu. Hatta gösteriyi görüntülemek isteyen kameramanlar uygun bir yer bulamayınca bir polis arabası medyaya tahsis edildi. Kameralar yürüyüşü bu araçtan izledi.” Yaaa! İşte öyle... Türkiye’de 1 Mayıs’ı kutlamaya çalışanlar polis copu ve biber gazıyla boğuşmak zorunda kalmış olabilir. Ama işte 1 Mayıs’ın kutlanacağı yer vardı, kutlanmayacağı yer vardı! İlle de kutlamak isteyenlere belki de ileriki yıllarda Afganistan’ın başkenti Kabil’in ana meydanı da tahsis edilebilirdi. (“İşçi Sınıfı Kabil’e” sloganlarını şimdiden duyar gibiyim..)

Cem Sey bu konuyla ilgili yazısını “1 Mayıs 2014, 20 yıllık karanlığın ardından Afganistan’da güzel bir gün oldu,” şeklinde bitiriyordu. Eh ne diyelim, darısı başımıza!

 

Ayın haberi

 

Fatih Pınar

Mayıs 2014’te ayın haberi bence yazılı değil foto-röportaj şeklinde geldi. T24’ün usta video muhabiri Fatih Pınar tarafından 17 Mayıs Cumartesi günü oluşturulup derlenen görüntüler bir zulmün halkın hafızasına canlı canlı nasıl kazındığının eşsiz bir örneği olması bakımından önemliydi. Pınar, Taksim’de toplanan ve Soma katliamında yaşamını yitiren 301 işçiyi anmak için Cumhuriyet Anıtı'na kömür bırakmak isteyen grubun anma toplantısını görüntülemek için geldiği meydanda bir anda polisin TOMA’lı, gazlı, coplu müdahalesine tanık olmuştu. Pınar, bu müdahale sırasında gözaltına alınırken kolu kırılma tehlikesi yaşayan Sami Çelik isimli bir öğretmenin polis arabasına götürülüşü sırasında da oradaydı. Çelik, iki polisin kontrolünde gözaltına alınırken, “bana çektirdiğiniz bu acıları asla unutmayacağım! Zulmünüz batsın sizin! Zulmünüz batsın! Zulmünüz batsın inşallah!" diyordu. Fatih Pınar’ın kamerası, zulmün ve öfkenin bir halkın belleğine adım adım nakşedilişini göstermesi bakımından özel bir önem taşıyordu. Bazen amaç sadece yaşananları solup gitmeden önce kayda geçirmektir. Fakat bazen bir bakmışsınız, kayda geçirilenler solgun bir fotoğraf karesine dönüşmeyi reddedip soluk alıp vermeye başlamış, yaşayan, büyüyen canlı bir şeye dönüşüvermiş.

 

Ayın manşeti

 

Türkiye'nin en çok ziyaret edilen sitelerinden biri olan milliyet.com.tr 31 Mayıs 2014 tarihinde "Kas gösterisi yapan kanguru" haberiyle bence ayın manşetine imza atıyordu. Milliyet gazetesinin internet sitesi, saat 23:00 sıralarında tepesindeki beş büyük manşet alanı ile altındaki 11 haberlik ikinci manşet alanından hiçbirinde Gezi Direnişi’nin 1. Yıldönümü’ne, o yıldönümü sırasındaki sert polis müdahalesine, bu müdahaleler sırasında kan revan içinde kalan insanlara ya da gözaltına alınan 170 kişiye yer vermemişti belki. Ama "Kas gösterisi yapan kanguru" haberi unutulmamıştı işte! İster penguen, istre kanguru, ister başka bir canlı kas gösterisi (!) yapsındı! Gerçi, kanguru manşetteydi, ama memleketin hafıza sahipleri Milliyet’in o günkü asıl gizli manşetinin, “Seni Üzmedik, di mi Patron?” olduğunu içten içe hissediyordu.

 

Ayın habercisi

 

Ana akım medya ekonomi ve çalışma hayatıyla ilgili haber yapmayı bırakalı çok oluyor. Medya ekonomi deyince epey bir zamandır “konut edinmenin şimdi tam zamanı” şeklindeki haber ve advertorial’ları anlıyor. Fakat Soma Katliamı bize medyanın yeri geldiğinde habercilik işini taşeronlara bıraktığını da gösterdi. CNN Türk’ün 18 Mayıs tarihli “Soma'daki maden işçisi Nihat Çelik'ten bomba açıklamalar” başlıklı haberi böyle bir haberdi. Soma'daki felaketin ertesinde CNN Türk'ün Ankara Günlüğü programına canlı yayında katılan maden ocağı işçisi Nihat Çelik, habercilerin haber taşeronluğu yaptırdığı bir isim oluverdi. Nihat Çelik, “Devletin kazadan sonra buraya müfettiş gönderip de delil aramasına gerek yok. Daha önce denetleme kurulundan gelen müfettişleri denetleyeceksin. Ben sizi buraya denetleme yapmaya gönderdim. Siz nasıl rapor tuttunuz, nasıl çalışma izni verdiniz diye tutmaları lazım. Amirleri içeri atmakla olmuyor,” diyordu. Medya böyle bir haber yapmak için 301 kişinin ölümüne ve cesur madencilerin bu “bomba açıklamalarına” ihtiyaç duymuştu.

Ayın bir diğer habercisi de bir başka maden işçisi, Sefa Köken oldu. Köken, CNN Türk’te Enver Aysever’in sunduğu Aykırı Sorular programına çıkarak, stüdyoda "İşveren bize ne yemek verir ne su verir. Yanımızda getiririz. Bizim girdiğimiz yere köpekler girmiyor. Aşağıda çalışacağımız yere gitmek için bile 3-3.5 km yürürüz. Sendika seçimine aday oldum. Ertesi gün sendika yöneticileri ve şirket müdürü 'adaylıktan çekil yoksa seni atarız' dediler,” diyordu. On yıllardır yapılan milyonlarca haber koşuşturması arasında bu yeraltı unsurları medyamızın dikkatinden kaçmıştı. Neyse ki habercilik aşkına çalıştıkları maden işinden atılmayı göze alarak taşeron haberciliğe terfi ettirilen cesur madenciler vardı. Bu duyduklarımız çok taze, çok şaşırtıcıydı. En az duymadıklarımız kadar!

 

Ayın tv programı

 

Bence Mayıs 2014’te “Ayın TV Programı” 31 Mayıs akşamı İMC TV’de Gezi Direnişi 2013 başlığıyla sunulan derleme oldu.

 

Ayın öngörüsü

 

Vefa Tarhan’ın T24 Haber sitesinde 5 Mayıs’ta Kişi başına milli gelir son 5 yılda ne kadar arttı?” başlığı altında kaleme aldığı yazı geride bıraktığımız ayın iz bırakan öngörülerinden birini barındırıyordu. Tarhan, “satın alma gücü paritesinin” uzun vadede geçerli olduğunu bilmiyor gibi davranarak rekor seviyede döviz kredisi alan şirketlerin içinde bulundukları duruma dikkat çekiyor ve “bu nedenle hem şirketlerin gelir tablosu, hem de bilançolarında, hatta bankaların durumunda hasar yaşanacağı yakında ortaya çıkacak” diyordu. Tarhan son 5 yılda - sabit fiyatlarla ve TL olarak- senede bileşik yüzde 2.33’lük bir büyüme yaşamamıza rağmen, ekonomi yöneticilerimizin pompaladığı illüzyonlar ile TL’nin aşırı değerli halinin sanki yıllar boyu devam edeceği şeklinde yanlış bir izlenimin oluştuğunu hatırlatıyordu.

 

Ayın en iyi köşe yazısı

 

Ahmet İnsel

Ahmet İnsel’in 20 Mayıs 2014 tarihinde kaleme aldığı “Tekme ve Tokattan Öteye Sınıf Şiddeti” başlıklı yazısı bu ülkede bir süredir karşı karşıya kaldığımız şiddetin ana kaynağına bakışıyla diğerleri arasından sıyrılan önemli bir örnek teşkil etti ve bence ayın en iyi köşe yazılarından birini oluşturdu. Söz konusu yazısında, Bismarc Almanya’sındaki hayat tarzları mücadelesiyle günümüz Türkiye’si arasındaki paralelliklere dikkat çeken İnsel, hayat tarzları mücadelesinin sınıf çatışmalarının üzerini örtme işlevi taşıdığını vurguluyordu. İnsel, AKP’nin piyasa toplumu hedefinin şiddetin ana kaynağı olduğunun da altını çiziyordu.

Mücahit Bilici’nin 28 Mayıs 2014 tarihli Taraf gazetesinde “Gülen Cemaati İçin Özeleştiri Vakti” başlıklı köşe yazısı da ayın iz bırakan bir başka köşe yazısı olarak belirdi. Bilici, Cemaat’in geçmişte sebep olduğu haksızlıklardan dolayı kamuoyundan özür dilemesi gerektiğini ileri sürerek, “özeleştiri fazileti göstermekle kaybedecek bir şeyiniz olmayacak; geçmiş yanlışların yükünden başka” diyordu. Taraf yazarının yazısında, “hiçbir sinek uzun süre tavus kuşu gibi görünemez” şeklinde bir de öngörü yer alıyordu. (Özellikle İslam inancında tavus kuşunun cennetteki kuşların efendisi olduğunu hatırlar, bolluk, mutluluk, refah gibi olumlu kavramlarla özdeşleştiğini düşünürsek, belki bu cümleyi cümleler içinde başka bir anlama da oturtabiliriz belki.)

 

Ayın en eğlenceli köşe yazısı

 

Babalar Günü’nü idrak etmeye epeyce zaman kala “Yılın Babası” adayını açıklayan Selahattin Duman bence ayın en eğlenceli yazılarından -en az- birine imza atan isim oldu. Duman, 6 Mayıs 2014 tarihli ve “Böyle bir babam olsaydı da 103 milyon borcum olsaydı..” başlıklı yazısında “bir evlada karşı gösterilen hoşgörünün rekortmeni olduğu için” eski patronunu yılın babası adayı olarak ilan ediyordu.

 

Ayın en ufuk açıcı fikir yazısı

 

Yüksel Taşkın’ın Mayıs 2014 tarihli Birikim dergisi için kaleme aldığı “CHP: Yol Ayrımında Bir Parti” yazısı benim için geçen ayın en ufuk açıcı yazılarından biri oldu. Taşkın yazısında, CHP’nin sadece seçim “kazanmaya odaklı, giderek renksiz, kokusuz bir kitle partisine dönüşme riskini” bertaraf edip, Kürt meselesini de ıskalamadan ‘Türkiyeli bir sosyal demokrasi” tarif etmekten yana tercih koyan bir parti haline gelebilmesi için önünde hangi imkânlar bulunduğunu göstermeye çalışıyordu. Bunun için de KONDA’nın “30 Mart Yerel Seçimleri Sonrası Sandık ve Seçmen Analizi”nden yola çıkarak bir dizi tespit ve değerlendirme yapıyordu. CHP’nin önündeki imkânları ıskalamamak düşüncesinde olanlar bu yazıyı da ıskalamasa iyi ederler.

 

Ayın medya analizi

 

Nuray Mert’in 1 Mayıs’ın hemen ertesi günü Diken’de yayımlanan “İktidar Ayyaşları” başlıklı yazısı, Umut Özkırımlı’nın Radikal 2’de yayımlanan “Zinde Devrim Bekçileri” yazısıyla birlikte kanımca ayın en iyi medya analizleri arasında yer aldı. Nuray Mert yazısında, iktidarla başı dönüp ha bire nara atanlara “iktidar sarhoşu” değil, ancak “iktidar ayyaşı” denilebileceğini hatırlatıyor ve şöyle diyordu “Ne iktidarlarının sindirme, yıldırma şevki bitiyor, sınır tanıyor, ne de bunların aklama, paklama ve dahası yıldırılmaya, sindirilmeye maruz kalanı karalama mesaileri.”

Özkırımlı ise “Yeni Türkiye”nin genç, sivil ve sivri dilli “zinde devrim bekçisi” yazarlarının “değişime” yönelik güçlü inançlarına (!) hafızalarımızı tazeleyerek ışık tutuyordu.

 

Ayın kitabı:

 

Mayıs ayında, ayın kitabı kanımca Emile Zola’nın Germinal’i oldu. Zola’nın 9 Şubat 1884’te Anzin maden ocaklarında başlayan grevden etkilenerek, oralardaki madencilerle konuşarak kaleme aldığı roman pek yeni sayılmaz gerçi ama maden kazalarını “fıtrat”a bağlayan bir zihniyet tarafından yönetilen bir ülke için “yeni” diyebiliriz belki. Ayrıca Ömer Türkeş’in de hatırlattığı gibi,  Yordam Kitap’ın uzun süredir yayıma hazırladığı bu Germinal çevirisinin yayımı Soma’daki katliamın hemen ertesine denk geldiği için kitabın Türkiyeli okurları için böyle yeni bir yönü de var. Soma’da yaşananlarla ürkütücü benzerliklere sahip Germinal’i daha önce okumuşsak bile şimdi yeniden okuyabiliriz.

 

Ayın demeci:

 

Mayıs ayında “Ayın Demeci”, 16 Mayıs 2014’te yani Soma Faciası’nın 4. Gününde, “485 işçi kardeşimiz sağ olarak çıktılar. 282 işçimiz ailelerine teslim edildi.” diyen Enerji Bakanı Taner Yıldız’dan geldi.

Ne diyelim? Allah teslimatlarımızı affetsin!

 

Twitter: @akdoganozkan

Yazarın Diğer Yazıları

Orta Doğu’da Arap sonbaharı

Batı’nın lacileri giydirdiği neo-Ladinist Colani güçlerinin Şam’a girmesi ve Esad’ın ülkeyi terk etmesinin ardından Suriye’de bir dönem bitti. Muzafferlerin sevinç çığlıkları yanıltmasın, kötü günler bitmiş ve şimdi sırada daha kötü günler de olabilir

Savaşın ekseni Türkiye sınırına dayanırken

İlk bakışta Lübnan ateşkesi akabinde, İran-Hizbullah ikmal hattını kesmeye yönelik bir hamle gibi görünen Suriye’deki cihatçı taarruzu en çok Tel Aviv’i sevindirmiş olabilir ama en çok Şam’ı mı, Tahran’ı mı, yoksa Ankara’yı mı üzecek, bunu söylemek için çok erken

‘Bibi’yi tutuklayanı yakarız’

“Kurallar temelli uluslararası düzen”, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ile Gallant hakkında alacağı tutuklama kararını önce 5 ay geciktirdi, şimdi de “sakın ha, tutuklarsanız yakarım sizi” deme yolunu seçiyor

"
"