15 Nisan 2019

İran’ı tecrite yönelik savaşta kritik eşik

İsrailliler, İran’ın Suriye'de güçlenmesini istemeyen Rusların Lazkiye limanının Tahran'a kiralanmasını engellemeye çalıştığını iddia ediyorlar

Bu köşede zaman zaman, Orta Doğu’da 1980 yılından bu yana yaşanan hemen hemen bütün savaşların 1980-1988 yılları arasında İran ve Irak arasında yaşanan savaşın birer tekrarı olduğunu söylemişimdir. Bu savaşların neredeyse tamamı doğrudan veya dolaylı olarak 1980-1988 savaşını “Mukaddes Müdafaa” olarak da adlandıran İran’a karşı ABD önderliğindeki, kimi aktörleri dönem dönem değişebilen koalisyonlarca verilmiştir. Şimdi bu savaşların sonuncusunda, Suriye’de Şam Yönetimi’nin safında girdiği muharebelerden zaferle ayrılmayı bilmiş Tahran Yönetimi’nin kazanımları yer yer yaptırımlar ve diplomatik girişimlerle, yer yer de İsrail jetleriyle elinden alınmaya, İran’ın bu coğrafyadaki nüfuzu kısıtlanmaya çalışılıyor. Suriye Savaşı’nın şu son 6-7 aylık diliminde yaşananları sanıyorum büyük ölçüde bu temelde özetleyebiliriz.

İşin ilginç bir boyutu, Tahran’ın kazanımlarını sınırlama çabası içinde olan aktörler arasında Şam Yönetimi’nin Suriye sahasındaki bir diğer müttefiki olan Rusya Federasyonu’nun da yer alması. Halep, Hama, Guta, Palmira gibi şehirlerin Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi üyesi kimi ülkeler ile ABD ve Türkiye’nin desteğinde Suriye’de savaşan cihatçı güçlerin elinden alınması aşamasında birbirlerini tamamlayıcı bir rol içinde aynı safta savaşan Rusya güçleri ile İran bağlantılı milis güçler şimdi ayrı saflarda değilseler bile adı tam konmamış gizli bir rekabetin içindeler.

Savaşın sonunu herhangi bir kazaya uğramadan tüm stratejik hedeflere ulaşarak getirme çabası içinde, yerel olduğu kadar bölgesel ve küresel bir diplomasiyi de dengeli bir şekilde yürütmek zorunda olan Moskova’nın Tahran’a yönelik bu “kısıtlayıcı” yaklaşımının arkasında elbette ki İsrail’in gazabını bölgeden olabildiğince uzak tutabilme amacı da var.

Moskova- Tahran arasındaki bu ayrışma en büyük bölgesel müttefiki İran olan Şam Yönetimi’ni de bir süredir epeyce rahatsız ediyor. Bu rahatsızlıktan ötürüdür ki, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad, Şubat ayı sonlarında Tahran’a bir ziyaret gerçekleştirerek, iki ülkenin ABD ve İsrail’e karşı ortaklıklarını perçinleyen bir görüntü vermiş ve bir anlamda Rusya’ya da “senin yerin de burası” diyen bir mesaj iletmişti. Ancak bu ziyaretten 2 gün sonra bu kez İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu Moskova’yı ziyaret etmişti.

Aslında Moskova, 2018 yılı Eylül ayından bu yana Tel Aviv yönetimine karşı soğuktu. Hatırlanacağı gibi, o tarihte bir Rus uçağı Lazkiye semalarında İsrail jetlerinin kurduğu ileri sürülen bir tuzakla düşürülmüş ve sonucunda 15 Rus askeri hayatını kaybetmişti. Görüşme bu şartlar altında yapılacaktı. Rusya’nın Şam Yönetimi’ne Eylül ayında verdiği S-300 hava savunma füzeleri Mart ayı geldiğinde aktif hale geçecekti. Bir diğer deyişle, Suriye askeri personeli o tarihte S-300 eğitimlerini tamamlayarak ülkelerine dönecek ve Şam Yönetimi bu sayede olası İsrail hava saldırılarına karşı çok daha dirençli hale gelebilecekti. Tabii bunun için de Moskova’nın nihai onayı gerekiyordu. İsrail’in Suriye’deki İran ve Hizbullah hedeflerine yönelik saldırılarına Rusya’nın göz yummasını isteyen Netanyahu’nun Moskova ziyareti bu nedenle kritikti.

İsrail yönetimi, İran’ın geriletilmesi konusunda Rusya’ya güvenmek istiyor, bu gerçekleştiği sürece Suriye’de sahaya pek müdahale etmeyecekleri mesajını veriyorlardı. Tabii şunu da kabul etmek gerekir ki, Rusya’nın İran bağlantılı milis güçlere sahadaki ihtiyacı tam olarak sona ermemişti. Daha sırada “İdlib’in temizlenmesi” vardı. Bu şartlar altında, Netanyahu’nun Moskova ziyaretinde aradaki ihtilafların giderilmesine dönük olarak belki çığır açıcı bir ilerleme kaydedilememişti, ancak Rus uçağının düşürülmesi akabinde iki ülke arasında yaşanan kriz de aşılmıştı.

O krizin bir şekilde üstesinden gelen Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump’ın kendisine gümüş bir tepside sunduğu (Golan Tepeleri kararı, Devrim Muhafızları’nın terör örgütü sayılması vd.) uluslararası desteklerin katkısı ve ittifak yaptığı sağcı partilerin desteğiyle 9 Nisan 2019 tarihindeki İsrail Genel Seçimlerinden de başarıyla çıktı. 120 sandalyeli parlamentoda 65 milletvekili ile çoğunluğu elde eden Netanyahu, bölgeye yönelik şahin tavrını el yükselterek devam ettireceğine yönelik ilk mesajını sandık zaferinden birkaç gün sonra verdi.

Suriye topraklarını hedef alan bir önceki hava saldırısından 7 ay, son Moskova ziyaretinden ise 2 hafta sonra, İsrail jetleri 13 Nisan Cumartesi sabahı İsrail’in batısındaki Hama kenti yakınlarındaki Masyaf beldesinde bulunan askeri hedeflere saldırdılar. Hem de, mutlak bir iş görmezlik zamanı olarak kabul ettikleri “şabat” gününde.

Gerilimi tırmandırarak bölgedeki kazanımlarını çöpe atmak istemeyen, ayrıca Suriye’de bir askeri varlığı olduğunu da kabul etmeyen Tahran yönetimi, saldırının ardından bir kez daha İsrail’in hava saldırısına karşılık vermeyeceğini açıkladı.

Öte yandan, El Tenef’teki ve Deyrizor’daki varlığıyla İran yanlısı milis güçlerin Suriye’deki ikmal hatlarını gözleme ve engelleme hedefi gözeten Washington’un da İran’a yönelik kurguladığı yeni yaptırımlarla hem bu ülkenin Suriye’deki nüfuzunu iyice seyreltmek hem de Beşşar Esad’ı bu şekilde tecrit etme çabasında olduğu görülüyor.

Dolayısıyla, “Direniş Ekseni” perspektifinden bakıldığında, Şam Yönetimi ile Tahran Yönetimi arasındaki ilişkilerin daha da perçinlenmesine ihtiyaç olduğu bir dönemden geçmekteydik. Yaklaşan ABD yaptırımlarını “baypas etme” gayreti içindeki Tahran -Moskova ile yaşadığı güven bunalımının da ardından- Şam Yönetimi ile Ocak ayında kapsamlı bir ticari işbirliği anlaşmasını bu saiklerle imzalamıştı. Anlaşma ile Suriye, Tartus ve Lazkiye’deki limanların yenilenmesini ve işletimini İran’a bırakıyor,  Tahran Yönetimi bu anlaşmayla ayrıca üç yılda tamamlanmak üzere 526 megawat kapasiteli bir termik santral inşası ile Baniyas’tan Lazkiye limanına bir boru hattı inşa edilmesini öngören projeyi de üstleniyordu.

Tahran kendisini Akdeniz’e daha sağlam bir şekilde bağlayacak olan ve Suriye’nin yanı sıra Irak’taki etkinliğini de artıracak demiryolu projesi konusunda da son haftalarda gaza basmış bir görüntü veriyor.

İlk ayağı İran’ın Şelemce sınır kapısı ile Irak’ın güneydoğusundaki Basra limanını birbirine bağlamak olan bu demiryolu projesi aslında ilk olarak İran Devlet Demiryolları tarafından 2018 yılı Kasım ayında açıklanmıştı. 6 Nisan’da Tahran’da düzenlenen İran-Irak Ortak Ticaret Forumu toplantısında İran’ın bu konudaki kararlılığının altı bir kez daha çizildi. Toplantıya katılan İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı İshak Cihangiri, orada yaptığı konuşmada, “Basra Körfezi’ni Suriye’ye ve Akdeniz’e demiryolu ve otoyollar ile bağlayacağız” dedi.  Şelemce -Basra demiryolu projesinin 2,22 milyar riyale mal olacağı ve İran demiryollarını Irak üzerinden Suriye’ye bağlayacağı söyleniyor. 35 kilometrelik Şelemce - Basra Demiryolu Hattı projesinin kritik kavşaklarından biri de Şattülarap üzerine inşa edilecek olan demiryolu köprüsü. İran'ın projeye bu denli önem atfetmesinin ardında Suriye’nin Akdeniz kıyılarında yeni limanlar inşa etmeye dönük planları da var.

Bunlar sadece kafalarda yer alan ham hayaller değil. İran, Suriye'deki en büyük ticari liman olan Lazkiye limanını kiralamak için harekete geçmiş durumda. Sunday Times gazetesinde yer alan habere bakılırsa, Şam’ın 330 km kuzeybatısında olan ticaret limanının işletmesinin 1 Ekim 2019 tarihinden itibaren İran’a verilmesi konusunda taraflar arasında Mart ayından bu yana görüşmeler yapılıyor. Şu anda Suriya Holding ve Fransız CMA CGM isimli denizcilik şirketi tarafından işletilen liman 2011’de patlak veren savaştan ötürü büyük gelir kaybına uğradı. 2015’ten itibaren de ABD’nin yaptırımları kapsamına alınan limanın yılda 3 milyon ton kargo işleme kapasitesine sahip olduğu biliniyor.  

Rusların Suriye’deki hava üssü Hmeymim’e sadece 25 km, Akdeniz’deki donanma üssü Tartus’a ise 85 mesafede olan limana İran’ın yerleşme ihtimali, sadece İsrail’i tedirgin etmekle kalmayıp Suriye’de aynı safta çarpışan iki müttefik ülke arasındaki ilişkileri de limonileştirme potansiyeline sahip, El Arabi El Cedid gazetesi tarafından verilen rakamlara bakılırsa, Rusya 2015’ten bu yana Suriye’deki askeri operasyonları için 3 milyar dolar harcadı. İran’ın rakamı ise bunun neredeyse iki katı. Her ilki ülke de, çok büyük finansal yatırım potansiyeline sahip olmasalar da, savaş sonrası ülkenin imarına yönelik aslan payını alma çabasında.

Bu arada İranlı inşaat şirketlerine de başkent Şam yakınlarında 200 bin konutluk bir yerleşim inşa etmek için izin verilmiş durumda. İsrail’de yayımlanan Jerusalem Post gazetesinin bir haberinde yer alan iddiaya göre, söz konusu anlaşmalar İranlı şirketlere Rusların itirazlarını baypas etmek isteyen dini lider Ayetullah Ali Hamaney’in davetiyle Tahran’a giden Beşşar Esad tarafından burada yapılan görüşmeler akabinde verildi. İran’ın Lazkiye limanını kiralaması durumunda Hizbullah ve Hamas gibi direniş hareketlerine daha kolay silah sevkiyatı yapabileceğini savunan İsrail’in uzun vadeli endişesi de, muhtemel bir savaş durumunda Lazkiye'nin İsrail’e karşı bir cephe olarak kullanılabileceği ihtimali.

İsrailliler, İran’ın Suriye'de güçlenmesini istemeyen Rusların Lazkiye limanının Tahran'a kiralanmasını engellemeye çalıştığını iddia ediyorlar. Yeruşalim Strateji ve Güvenlik Enstitüsü’nde İran ve Şii milisler uzmanı olarak çalışan Doktor Yossi Manşerof, Rusya'nın İran ile İsrail arasında muhtemel bir savaşı engelleme eğiliminde olduğunu ve bu yüzden Suriye'deki İran hedeflerine yönelik sistematik Tel Aviv saldırılarının Rusya'nın da çıkarlarına uygun düştüğünü ileri sürüyor.

Kimi siyasi gözlemciler ise İran ile Rusya arasındaki ihtilafın Suriye ekonomik hayatı içinde de bir izdüşümü olduğunu, bazı iş adamlarının İran yanlısı bazılarının ise Rusya yanlısı olarak anıldığını ileri sürüyorlar. İki grup arasındaki ihtilafların bazen zirve yaptığını düşünen gözlemciler, ABD’nin İran’a yönelik uygulamaya koyacağı yeni yaptırımların limanın İran elindeki geleceğini riske atacağına dikkati çekiyorlar. Bu durumdan Suriyeli iş adamlarının pek memnun olmadığını kaydeden gözlemciler, Şam Yönetimi’nin aynı sebeplerle konuyu beklemeye aldığını iddia ediyorlar.

Şam’ı tedirgin eden bir diğer gelişme de İsrail’in Lübnan’ı da hedefe koyabilecek bir yol haritasında ilerler görünmesi.  Sahadan yansıyan haberlere bakılırsa, İsrail’in 13 Nisan tarihli hava saldırılarında Baniyas’ın doğusunda İran bağlantılı bir balistik roket fabrikası, Masyaf’ın batısında bir bilimsel araştırma merkezi, Masyaf yakınlarında Filistin Kurtuluş Ordusu’na ait bir askeri eğitim merkezi, Tel Halil şehri yakınlarında Lübnan Hizbullah’ına ait bir askeri bölge ile Humus’un batısında yine Lübnan Hizbullah’ına ait bir roket deposu hedef alındı. F-15 ve F-16’lardan oluşan 8 savaş uçaklı bir İsrail filosu tarafından GBU-39 bombaları kullanılarak gerçekleştirildiği sanılan saldırılardaki hedeflerin Rusların S-300 hava savunma füzeleriyle donattığı Hmeymim hava üssüne sadece 50 km. mesafede olması, bölgedeki siyasal gözlemcilere Rusların da bu hedeflere yönelik saldırıya yeşil ışık yakmış olabileceğini düşündürüyor.

Gerek ABD’nin Hizbullah ile bağlantılı gördüğü İran Devrim Muhafızlarını terör örgütü listesine alması, gerekse de İsrail jetlerinin Masyaf bombardımanı sonrası üsse dönüşlerinde Lübnan hava sahasını kullanmaları ve burada alçak irtifadan uçmaları, İsrail’in kendisine bir sonraki hedef olarak Lübnan topraklarındaki Hizbullah mevzilerini seçebileceği ihtimalini akla getiriyor.

Rusya, İran Suriye’de “dersini alana” kadar Lübnan’a yönelik olası saldırıları da görmezden gelir mi, İsrailliler Rusların İran’a yönelik bakışlarını, tutumlarını ne ölçüde doğru okuyorlar, bunları zamanla göreceğiz. Ancak, Ankara’nın Heyet Tahrirü’ş Şam’a yaptığı ve “örgütü lağvederek Suriye Milli Ordusu’na katılın” şeklindeki teklifine red cevabı alması, Rusya’nın da İdlib operasyonu hazırlığı içinde olan Suriye Arap Ordusu birliklerine aralarında omuzdan atılan, taşınabilir anti-tank füzelerinin de olduğu, yeni ve gelişkin silahlar dağıtıyor olması önümüzdeki haftalarda Suriye sahnesinin yeniden kızışacağının ve 2019 yazının da sıcak geçeceğinin ilk işaretleri sayılabilir.

Bu “sıcak yaz” kapsamında, arada bizim de ihtimaline işaret ettiğimiz gibi, İsrail Lübnan topraklarını da kendisine hedef olarak seçip bölgeyi biraz daha büyük bir ateşin içine iter mi, Orta Doğu’nun ateşi kontrolsüz biçimde harlanmış olur mu, onu da yaşayıp göreceğiz.


twitter: @akdoganozkan

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Orta Doğu’da Arap sonbaharı

Batı’nın lacileri giydirdiği neo-Ladinist Colani güçlerinin Şam’a girmesi ve Esad’ın ülkeyi terk etmesinin ardından Suriye’de bir dönem bitti. Muzafferlerin sevinç çığlıkları yanıltmasın, kötü günler bitmiş ve şimdi sırada daha kötü günler de olabilir

Savaşın ekseni Türkiye sınırına dayanırken

İlk bakışta Lübnan ateşkesi akabinde, İran-Hizbullah ikmal hattını kesmeye yönelik bir hamle gibi görünen Suriye’deki cihatçı taarruzu en çok Tel Aviv’i sevindirmiş olabilir ama en çok Şam’ı mı, Tahran’ı mı, yoksa Ankara’yı mı üzecek, bunu söylemek için çok erken

‘Bibi’yi tutuklayanı yakarız’

“Kurallar temelli uluslararası düzen”, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ile Gallant hakkında alacağı tutuklama kararını önce 5 ay geciktirdi, şimdi de “sakın ha, tutuklarsanız yakarım sizi” deme yolunu seçiyor

"
"