15 Nisan 2018

Dünya yeni bir “cihan harbi” endişesi daha yaşar mı?

"Suriye Ordusu ile liderinin 'hayvan' ilan edildiği yeni tiyatrolar izlememiz, yeni 'dünya savaşı' endişesi yaşamamız şaşırtıcı olmayacaktır

Suriye Ordusu (muhtemelen düzmece olan bir kimyasal silah saldırısı iddiasının yol açtığı füze saldırılarının ardından) Doğu Guta’yı cihatçı güçlerden tamamen temizlemiş bir şekilde Şam’ın güneyindeki IŞİD kontrolündeki Yermük’e doğru mevzilenirken, dünyanın yakın dönemde geçtiğimiz hafta deneyimlediğimize benzer, yeni bir “cihan harbi” endişesi ile nefesini tutacağı günler yaşayıp yaşamayacağı sorusu önümüzdeki günlerin akıllardaki en büyük sorusu olacak gibi görünüyor.

Bu yarının sorusuna bugünden sağlıklı bir şekilde yanıt verebilmek, dünü iyi anlayabilmekten geçiyor. O nedenle ABD-İngiltere ve Fransa’nın 14 Nisan sabahı Suriye’ye yönelik giriştiği hava saldırılarının perde arkasını iyi anlamamız şart. Bu yazıda niyetim, böyle bir anlama çabasına yönelmek.

Rusya’nın elindeki verilere bakılırsa, 71- 32 Suriye lehine, ABD’nin elindeki verilere bakılırsa, 105-0 ABD-İngiltere-Fransa karması lehine sona ermiş -adeta- bir “müsabaka” yaşadık geçtiğimiz cumartesi sabahı. Hangi ülkenin elindeki veriler ne ölçüde doğru olursa olsun, saldırıların sahada nasıl sonuçlar ürettiğini -ve tabii nasıl sonuçlar üretmediğini- artık büyük ölçüde biliyoruz. Bilmediğimiz, bu saldırı öncesindeki bir haftalık zaman diliminde üçlü koalisyonun lideri olan ABD ile böyle bir saldırıyı önlemeye çalışan Rusya arasında nasıl bir pazarlığın döndürülmeye çalışıldığı.

Bir pazarlık görüşmesini düşündüren sebepler

İki ülke arasında doğrudan ve dolaylı yürütülen görüşmelerde arada (başarılı ya da başarısız) bir şeylerin pazarlığının sürdüğünü düşünmemiz için çok sebep var.

BİR) Her şeyden önce Amerikalılar 7 Nisan’da gerçekleştiğini iddia ettikleri kimyasal saldırıya literatürde “sıcak takip” adı verilen bir yaklaşımla 1-2 gün içinde bir karşılık vermek yerine bir hafta beklemeyi tercih ettiler.

İKİ) Bu kadar beklemelerinin ardında yatan nedenin kimyasal saldırı iddiasına ilişkin gerçeklerin aydınlatılmasını beklemek olmadığını gördük. Zira saldırı kararı bu konudaki herhangi bir inceleme ve araştırma raporu beklemeden alındı. Hem de, merkezi Hollanda'nın Lahey kentinde bulunan bir hükümetlerarası organizasyon olan Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü'ne (OPCW) bağlı uzmanları taşıyan uçak Suriye topraklarına inmeden yaklaşık bir gün önce.

ÜÇ) Kimyasal saldırı iddiasından bir hafta sonra gelen saldırı, muazzam bir hazırlık periyodu gerektiren türden bir saldırı olduğu izlenimini vermedi. Amerikalıların askeri literatürde “shock and awe” diye tabir ettikleri ve Ortadoğu’da daha önceleri örneklerini gördüğümüz şok edici ve dehşete düşürücü türden çok yoğun ve günler süren bir bombardıman içermedi. Birkaç saat sürdü ve ABD Başkanı’nın (sanki zevahiri kurtarma çabası içinde kalkışmış bir operasyon gerçekleştirmişçesine) birkaç saat sonra yaptığı “misyon tamamlandı” açıklaması ile sona erdi.

DÖRT) Ayrıca ABD liderliğindeki koalisyon sözcüleri bu süre zarfında, “çok yakın bir tarihte de vurabiliriz, çok yakın olmayan bir tarihte de” diyerek, sanki bekleyecekleri süreyi kendilerinin de bilmediğini itiraf etmişlerdi.

Velhasıl bütün bunlar, Amerikan cephesine “Rusya ile görüşmelerin sürdüğü ve Şam yönetimine kesilecek faturanın büyüklüğünün bu görüşmelerin sonucuna göre şekilleneceği” şeklinde bir yaklaşımın hâkim olduğunu düşündürüyor.

Neyin pazarlığı yapılmak istendi?

Tabii Amerikan cephesine bu tip bir anlayış hâkim olmuş bile olsa, Amerikalıların saldırı yapmama karşılığında Rusya’dan tam olarak ne istedikleri, neyin güvencesini almayı talep ettiklerini şu aşamada bilmiyoruz. Ama son gelişmelerin savaşın nasıl bir aşamasında patlak verdiğine bakarak sürece dair bir okuma yapabilir, bir miktar akıl yürütebiliriz, sanıyorum.

Her şeyden önce, biliyoruz ki, 7 Nisan tarihli kimyasal silah saldırı iddiası, Şam’ın varoşlarındaki son parça olan Duma’nın da düşmek üzere olduğu günlerde ortaya atılmıştı. Doğu Guta’nın bu son mahallelerinin de düşmesiyle Suriye ordusu için ülkenin iç bölgelerindeki muharebeler zaferle sonuçlanmış olacak, sıra bu ülkenin İsrail, Ürdün, Irak ve Türkiye ile sınırındaki bölgelere, yani Suriye’nin çeperlerine gelecekti.

Sıra tam İsrail sınırına gelmek üzereyken

Geçen haftaki “Sırada Yermük mü Var?” başlıklı yazımda da, zaten bu gerçeği hatırlatarak, “Doğu Guta’nın Selefi gruplardan kurtarılması akabinde Suriye ordusunun bundan sonraki muhtemel hedefi, Suriye’nin güneyindeki Yarmuk (ya da Yermük) olabilir,” demiştim.

Yermük ile birlikte Şam yönetimi israil’in işgal atında tuttuğu Golan Tepeleri’ne ve cihatçıların elindeki Kuneytra’ya bir adım daha yaklaşacaktı. O nedenle Yermük tezini temellendirirken, “Suriye hükümeti, İsrail sınırına yakın coğrafyalardaki egemenliğini yeniden tesis etmek istiyor. İsrail’in olası bir oldu bitti ile Golan topraklarındaki işgalini daha da genişletmek ve burada genişçe bir ‘güvenli bölge’ oluşturma hülyalarına fazla gecikmeden set çekmek istiyor,” şeklinde ifadeler kullanmıştım

İsrail yönetimine bu gerçeğin endişesinin sindiği açıktı. Lübnan Hizbullah’ının bölgede Golan bölgesel komuta merkezi dahi kurduğunu iddia eden Tel Aviv yönetimi, yüzlerce örgüt militanın Suriye’nin güneyinde bin civarında yerel kuvvetle birlikte hareket ettiklerini ileri sürmüş, Hizbullah’ın bölgede bu şekilde at koşturmasına müsaade etmeyeceklerinin altını çizmişti. Bölgede İsrail’in desteğini almış ÖSO unsurlarında da son zamanlarda bir hareketlilik görülüyordu.

Nitekim, 7 Nisan tarihli kimyasal silah kullanımı iddiasının ardından Suriye topraklarına yönelik ilk saldırı İsrail’den geldi. İsrail Hava Kuvvetleri’ne ait iki F-15 savaş uçağı Suriye’nin Humus şehri yakınlarındaki Tiyas (T4) hava üssünü sekiz füze ile vurmuştu. Ancak daha 1-2 ay önce bir İsrail savaş uçağı Suriye hava sahası üzerinde düşürüldüğü için ve Tel Aviv yönetimi Rusya tarafından ciddi şekilde uyarıldığı için İsrail jetleri İran destekli unsurları hedef aldıklarını iddia ettikleri bu son saldırıyı Suriye yerine Lübnan hava sahasını kullanarak yapmak durumunda kalmışlardı.

Rusya ile pazarlık sonuçsuz mu kaldı?

Şimdi bölgede son olup bitenleri yürüttüğümüz akıl çerçevesinde ve kronolojik bir sırayla gözden geçirelim:

Suriye Savaş’ında sıranın İsrail sınırına yakın Yermük’e gelmekte olduğunu düşündüğümüz bir dönemde, daha önce Suudilerin finansmanıyla kurulmuş olan (ve kimyasal silaha başvurma konusunda sicili pek de sağlam olmayan) Ceyşü’l İslam (İslam Ordusu) örgütü Doğu Guta’nın son bölgelerini de tam hükümet kuvvetlerine terk etmek üzereyken, Şam Yönetimini sorumlu tuttukları bir kimyasal silah saldırısı iddiası ile ortaya çıkıyorlar. Çok geçmeden İsrail jetleri, “haydi peşrev faslı benden, gerisi sizden” dercesine Suriye’yi vuruyor. Ardından bölgeden çekilmeyi planladığı konuşulan ABD, Rusya ile (bölgedeki İran nüfuzunun zayıflatılması yönündeki talep, baskı ve tehditler içerdiğini düşünebileceğimiz) bir haftalık bir pazarlık diyaloğu yürütüyor.

Bu süreçte, Rusya ABD’nin taleplerine karşı -bir aralar bizde çok kullanılan tabirle- “diklenmeden dik duruyor.” Nihayetinde görüşmelerde arzuladığını elde edememiş görünen ABD, İngiltere ve Fransa cephesi, her şeye rağmen Rusya’nın misilleme yapmaya pek ihtiyaç duymayacağı, bir diğer deyişle Moskova yönetimin “kırmızı” yerine “sarı çizgileri” içinde kaldığını düşünebileceğimiz bir saldırı gerçekleştiriyor. Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün Doğu Guta’da olası bir klor/sarin temelli kimyasal silah kullanılmış olduğunu teyit etmek amacıyla bölgeye bir inceleme heyeti göndermesinden hemen hemen bir gün önce.

Şimdi 14 Nisan saldırısı akabinde olup bitenleri de aynı perspektiften süzelim:

Hem cihatçılar hem İsrail hem de Suudi Arabistan rahatsız

ABD önderliğindeki 14 Nisan saldırısı kısa süreli olup Batılı güçlerin Fırat’ın batısında gerçekleştirdiği operasyon kalıcı bir müdahale ile sonuçlanmış görünmeyince, bazı kesimler bundan fevkalade rahatsız oldular. Bir tür hayal kırıklığı yaşandı. Hayal kırıklığına uğramış duran güçle arasında ilk sırada, Ceyşü’l İslam ve HTŞ gibi Suriye hükümetine karşı savaşan örgütler ile İsrail ve Suudi Arabistan gibi ülkeleri sayabiliriz.

Saldırıların şiddeti ve süresi ile ilgili en çok hayal kırıklığı içinde olanların başında ise Doğu Guta’dan en son çekilen cihatçı örgütlerden Ceyşü’l İslam (İslam Ordusu) geliyor. Üç Batılı ülkenin gerçekleştirdiği hava saldırılarını twitter’dan “gülünç” olarak niteleyen örgütün siyasi şefi Muhammed Alluş, Reuters’e verdiği demecinde ise, saldırıların “yetersiz” kaldığını ifade ederek, ABD’nin Şam rejimini devirene kadar bu saldırılarını sürdürmesi lazım geldiğini vurguluyordu.

Bu arada yerel gözlemciler, el Kaide kökenli Heyet Tahrirû’ş Şam (HTŞ) örgütünün de hava saldırılarının sınırlı boyutundan hayal kırıklığına uğradıklarını vurguluyorlardı. Bu gözlemcilere bakılırsa, HTŞ bağlantılı haber ajansı Iba’a, saldırılarla dalga geçiyor ve bu ölçekle sınırlı kalmasının ardında “politik bir anlaşmazlığın” yattığını iddia ediyordu.

Saldırıların yetersiz kaldığından şikâyet eden bir diğer merci de İsrail hükümeti olmuştu. Adının açıklanmaması koşuluyla medyaya geçtiğimiz cumartesi günü bir açıklama yapan üst düzey bir İsrailli askeri yetkili, kaygılarını “Amerikalılar yapılması gerekeni yaptık diyerek Suriye’den çekilecekler. Saldırı onlara böyle bir imkân sağlamış olacak,” şeklinde ifade ediyordu. Aynı askeri yetkili, böyle bir senaryo durumunda, “İsrail kuzey sınırına yerleşen İran tehdidi ile tek başına yüzleşmek durumunda kalacak” şeklinde konuşuyordu.

İsrail’in bir kaygısı da, Rusya’nın bu saldırıyı “bahane” ederek bölgedeki müttefiklerine daha gelişkin hava savunma sistemlerini kullandırmaya kalkışacak olmasıydı. İsrail’deki Hadaşot TV kanalında cumartesi günü yapılan bu tip bir yorumda, “Rusya İsrail’in taleplerini görmezden gelerek Esad’a gelişkin hava savunma sistemleri verirse, bu İsrail’in Ortadoğu’daki hava üstünlüğünü etkileyecektir” deniliyordu.

Aslına bakılırsa, bu, İsrail’in savaşın başından bu yanaki en büyük endişelerinden birisi olagelmişti.

IŞİD fırsatı kaçırmadı

Resmi bir açıklama duymasak da, IŞİD’in de Batı’nın Suriye’ye yönelik saldırılarını “yetersiz” bulduğunu pekala varsayabiliriz. Zira bu patırtıyı ve Suriye uçaklarının kriz sürecindeki edilgen konumunu fırsat bilen IŞİD unsurları, Humus muhafazasının güneydoğusundaki tarihi Kuryateyn kasabasının güneyinde yeniden saldırılara başlama imkânı buldu. Bölgedeki “uyuyan” hücrelerini bu askeri vakum ortamında yeniden aktif hale getiren IŞİD, Muhasa kasabası yakınlarında mevzilenmiş Suriye Arap Ordusu’na yönelik saldırılar gerçekleştirdi. Örgüt, 14 Nisan günü de başkent Şam’ın güneyindeki El Kadem’in batısında saldırılar başlattı.

Ancak 14 Nisan günü başka gelişmeler de oldu. Bir kere Suriye Ordusu Doğu Guta’daki son cihatçı ceplerini de cihatçı örgütlerden tamamıyla temizledi. Ve pek yakında başkent Şam’ın güneyindeki küçük IŞİD cebine yöneleceği izlenimini verdi. 15 Nisan itibariyle de hem Suriyeli el İhbariye televizyonu Doğu Guta’daki Ceyşü’l İslam karargahından ilk görüntüleri geçerken, Suriye Arap ordusu’nun en seçkin unsurları arasında sayılan Cumhuriyet Muhafızları, Kaplan Kuvvetler ve 9. Zırhlı Tümen birlikleri de muhtemel bir askeri operasyon hazırlığı içinde Kadem ve Yermük’e doğru konvoy halinde ilerlerken görüntülendi.

Ve böylece Doğu Guta’dan sonra sıranın geçen hafta da tahmin ettiğimiz üzere Yermük’e gelmekte olduğunu da görmüş olduk.

Suriye Savaşı’nda sıra ülkenin çeperlerine dayanmaya başladığı için bundan sonrasında neler olacağını kestirmek kolay değil. Ama dünyanın kaygıyla nefesini tutmak zorunda kalacağı yeni krizlere de hazır olmalıyız.

Suriye ordusu Yermük sonrasında Dera muhafazasının güney bölgelerine ve Kuneytra kentine ilerlerse önümüzde ister istemez yeni sorular ve dinamikler bulacağız. Bunların bazıları eminim herkes için şaşırtıcı olabilecektir. Ancak, Rusya’nın önümüzdeki günlerde İran’ın özellikle İsrail’e yakın bölgelerdeki nüfuzunu daraltmaya yönelik bir çaba, bir tutum içine girmemesi halinde, Tel Aviv yönetiminin dindirilmemiş kaygıları ve yayılmacı emelleri de bâki iken, yarın öbür gün “insanlık dramı” görüntüleri içeren ve Suriye Ordusu ile liderinin “hayvan” ilan edildiği yeni tiyatrolar izlememiz, yeni “dünya savaşı” endişesi yaşamamız çok da şaşırtıcı olmayacaktır

Yazarın Diğer Yazıları

Orta Doğu’da Arap sonbaharı

Batı’nın lacileri giydirdiği neo-Ladinist Colani güçlerinin Şam’a girmesi ve Esad’ın ülkeyi terk etmesinin ardından Suriye’de bir dönem bitti. Muzafferlerin sevinç çığlıkları yanıltmasın, kötü günler bitmiş ve şimdi sırada daha kötü günler de olabilir

Savaşın ekseni Türkiye sınırına dayanırken

İlk bakışta Lübnan ateşkesi akabinde, İran-Hizbullah ikmal hattını kesmeye yönelik bir hamle gibi görünen Suriye’deki cihatçı taarruzu en çok Tel Aviv’i sevindirmiş olabilir ama en çok Şam’ı mı, Tahran’ı mı, yoksa Ankara’yı mı üzecek, bunu söylemek için çok erken

‘Bibi’yi tutuklayanı yakarız’

“Kurallar temelli uluslararası düzen”, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ile Gallant hakkında alacağı tutuklama kararını önce 5 ay geciktirdi, şimdi de “sakın ha, tutuklarsanız yakarım sizi” deme yolunu seçiyor

"
"