05 Mart 2025

İlginç bir tarz-ı siyaset: Ben yaparım, başkası yapamaz

Kapitalizmin kalesi olan ABD, “serbest piyasa” iktisat teorisini alt üst ediyor. Merkantilizmin, tam uygulanmasının iktisat teorisinin bir tercihi olduğu söylenir. Ama bununla son kırk yılda gelişen “tedarik temelli şirket stratejisini” yok sayılmaktadır. Bunun temelinde ise merkantilizm değil, D. Trump’ın kabadayı popülizm tercihi bulunmaktadır

Ukrayna Cumhurbaşkanı canını kurtardı!

Dünya siyaset tarihinde, benzetmek gibi olmasın, 28 Haziran 1914’te Avusturya Arşi Dükü vurulmuştu, geçen hafta da Ukrayna Cumhurbaşkanı Beyaz Saray’dan kovuldu. Herhalde bundan sonra D. Trump’ın huzuruna çıkacak olanlar gereken zırhı kuşanırlar,

İngiltere Başbakanı K. Starmer Kral III Charles’dan D. Trump’a özel davetiye getirerek canını kurtardı ve bu davetin ilk defa yapıldığını dört kez tekrarladı.

Fransa Cumhurbaşkanı ise hem Fransa’da Notre Dame katedrali’inin açılışını bahane ederek ve D. Trump’ı diğer devlet başkanlarıyla birlikte alâ-yı valâ ile ağırlayarak, yumuşatıcılarını önden seferber etti.

D. Trump ne olduğunu gösterdi, bundan sonra klasik protokol sigortaları işlemez artık. Tek protokol kuralı MAGA, Make America Great Again!

D. Trump’ı TV de Apprentice programında “kovuldun”, “you are fired” lafıyla tanıdık; iş adayı ile görüşmeden çok, bu lafı etmekten hoşlanıyordu.

Dışişleri bakanından, avukata kadar, medya fedaisi Bannon’a kadar çok kişiyi atadı, ardından kovdu, ama böyle, cumhurbaşkanı düzeyinde bir fırtına estirme fırsatı bulamamıştı. Şimdi yanında iki körükçüsü ile siyasi nezaketi, terbiyesi olmayan bir kişi, hodri meydan! Herhalde keyif alıyor bundan.

Buna benzer davranan başkaları da var, ama onlar bu kadar aşağılamıyor. Yani kızmayalım, üzülmeyelim, beterin beteri var.

Sağın yükselişi

Siyasi gelişmeleri etkileyen diğer akım ise “sağ” partilerin yükselişidir. Jean Marie le Pen’in 1972’de Fransa’da kurduğu ulusal cephe, “Front National”, II. Dünya Savaşı'ndan sonra sağın ilk başı kaldırışı olmuştur. Bu defa sağın hikayesi GÖÇ ve Yahudilik yerine İslam. Sol, Avrupa’da sosyal devlet politikalarıyla başarılı oldu ve ABD’de son yıllarda yaşananlar, teknolojik gelişmeye uyamayanlarda görülen işsizlik bunu daha da göz önüne getirdi.

Geçen hafta gidiş kötü demiştim, hep ülkemizin gidişi mi kötü olacak? Beyaz Ev’de (doğru çeviri bu) kopan kıyametin arkasında ne var henüz bilmiyoruz. Kimisine göre bazı Avrupa ülkeleri “Ukrayna'yı dövmek” istiyor, bunun alışılmış bir yöntem olduğunu yazmıştım. Avrupa'nın ortasında kalmış bir ülke, tarihin önemli bölümünde böyle olaylar yaşamıştır.

Pazar ve rekabet diyerek kendimizi kandırmayalım

ABD’nin ender metaller üzerindeki ısrarı 2 bacaklı. Bir yanda Ukrayna savaşına sağladığı desteğin karşılığını almak istiyor ve bunun için 350 milyar dolar gibi uçuk bir rakam telaffuz ediyor. Hiçbir gerçekle ilgisi olmayan bir rakam. Eskiden savaşta yenilen ülke tazminat öderdi, bu defa saldıran Rusya, kendisini savunan Ukrayna, savunmanın bedelini ödemesi isteniyor. Üstelik savunduğu ülkesi olmak yanında batının sistemi...

İkinci bacak ise yüksek teknoloji ile çalışan şirketlerin ihtiyaç duyduğu ender metallerin sağlanması. Bu ise tam bir soygun. Bu konuda yerleşik uygulama hasıla paylaşım anlaşmasıdır, (product sharing agreement). Yani madenleri çıkartan, elde edeceği kazancı paylaşır ve bunun kuralları bellidir.

Yıllar önce, herhalde 1990’ların başlarıydı, Azerbaycan'da Hazar denizi kıyısında Bakü belediye başkanıyla sohbet ederken, başkan, gaz ve petrol çıkartılmasında yapılan anlaşmalarda, bunların sahibi olan Azerbaycan'ın elde edilecek hasılanın yüzde seksenini talep ettiğini söyledi. Pekâlâ dedim, ben Bakü'de otobüs işletmeciliği yapsam nasıl bir anlaşma yapılır? Otobüsler işletmeciye ait, onun yatırımı olduğu için hasılanın yüzde 80’i sana, yüzde 20’si Bakü Belediyesi’ne kalır demişti.

Ülkemizde çeşitli maden işletmeciliği anlaşmalarında ve özellikle altın çıkartılmasında hangi yöntem izleniyor bilmiyorum. Hasıla paylaşım yöntemine göre, her ikisin de hasılanın yüzde 80’inin Türkiye'ye, yüzde 20’sinin maden şirketine kalması gerekir. Bunlar ticari anlaşmalar olduğu için gerçek, fiili rakamlar bilinmiyor. Türkiye’ye kalan rakamın yüzde 5’lerde olduğu söyleniyor.

Gümrük vergileri

D. Trump bir popülist politika çerçevesinde özellikle Çin, Meksika, Kanada gibi Amerikan endüstrisinin önemli tedarikçisi olan ülkelerden yaptığı ithalata önemli gümrük engelleri koyacağını söylüyor ve koyuyor. Bu hareketinin herhangi bir iktisadi gerekçesi yok. Trump bunu kaba bir intikam duygusuyla yapıyor. ABD’nin geçmişte ideolojik nedenlerle Vietnam, Kamboçya, Şili ve başka coğrafyalarda verdiği tahribatın, neden olduğu ölümlerin tazminatını vermesi gerektiğini düşünmüyor. Kaba güç gösterisi yapıyor.

Birçok Amerikalı iktisatçı bunun yanlış olduğunu, Amerika'nın neredeyse 100 yıldır izlediği serbest ticaret politikasına ters düştüğünü rekabet ortamını bozacağını, Amerika'da tüketicinin karşılaşacağı fiyatı yükselterek enflasyonun yeniden önünü açacağını söylüyor. Ancak popülizmin ana girdisi olan cehaleti aşamıyor. Muhtemelen Trump sadece gürültü yaratmakla kalır.

Kapitalizmin kalesi olan ABD, “serbest piyasa” iktisat teorisini alt üst ediyor, Merkantilizmin, (yani ihracatın azamileştirilmesinin, ithalatın en aza çekilmesinin), tam uygulanmasının iktisat teorisinin bir tercihi olduğu söylenir. Ama bununla son kırk yılda gelişen “tedarik temelli şirket stratejisini” yok sayılmaktadır. Bunun temelinde ise merkantilizm değil, D. Trump’ın kabadayı popülizm tercihi bulunmaktadır.

GATT-WTO

1940’lı yıllarda Birleşmiş Milletlerin kurulmasıyla birlikte, 1948’te dünya ekonomisinin daha verimli, kurallı çalışması için getirilen yenilikler arasında GATT sözleşmesi de vardır. GATT gümrük vergilerinde önce düzen getirmek, sonra ithalat üzerindeki kota ve benzeri fiziki engelleri kaldırmak ve ülkelerin birbirileriyle yaptığı ticarete kendi üreticilerini kayıracak önlemler uygulamalarını önlemek için imzalanan bir sözleşmedir.

GATT’a verilen görevler arasında, imza atan ülkelerin sözleşmeye uymasını sağlayacak, kendi ihracatçılarını kayıracak önlemleri uygulayacak mekanizmalar oluşturulmuştur.

 Sonraki yıllarda GATT çerçevesinde ülkelerin birbirlerine uyguladıkları gümrükleri azaltmak için 9 adet müzakere toplantısı, (pazarlıkları, rounds) yapıldı. Sonuncu round hizmet ticareti üzerindeki vergi ve benzeri yükleri kaldırmak, azaltmak, bir örnek hale getirmek amaçlıydı ve 8 yıl sürdü.

Bütün görüşmelerin, pazarlıkların sonunda 1994’te GATT’ın adı Dünya Ticaret Örgütü (WTO) olarak değiştirildi. Çin 2001’de batının büyük çabasıyla WTO’ya üye oldu. Bu sayede Çinli ihracatçının damping yapmasının önleneceği düşünülüyordu. Ama ihracat fiyatını kontrol etmek için Çin’in elinde Yuan’ın sabit, ucuz tutma silahı vardı ve onu kullandı.

Teknoloji hırsızlığını önlemek için fikri mülkiyet haklarının korunması da, patentler, serbest ticaret kurallarına (TRIPS) kavuşturuldu. Ülkelerin kendi şirketlerinin, bilim insanlarının başardıkları ve patent bürolarında (New York, Münih gibi) tescil ettikleri teknolojilerin serbestçe el değiştirmesini sağlayacak kurallar getirildi.

Bütün bu önlemlerin amacı bir yandan rekabeti aksatacak şirket ve/veya devlet uygulamalarını önlemek, aynı zamanda teknoloji geliştiren şirketlerin buradan tekel gücü yaratmalarına engel olmaktır.

Tarife dışı engeller

Sorun burada kendisini “gümrük vergisi, tarife, dışı ticaret engelli (non tariff barier) olarak göstermektedir. Gümrükler ithalat üzerine konular vergilerle ticaretin önlenmesi, ithalata rakip olan yerli üretimin korunması için konulur. Gümrük vergisinin yüksekliği, fiyatı nasıl etkileyeceği, yerli üretim için ne büyüklükte ceza olacağı bellidir.

Tarife dışı engeller “görünmez”. Bunların tam bir listesini öngörmek mümkün değildir. Böyle engeller fiyatı doğrudan doğruya etkilemez, davranışlar üzerinden satın alma kararını, talebi etkiler. Tarife dışı engellerin zor yanı, tanımlanmasının, teşhis edilmesinin güçlüğüdür. Bunlar fiyatların içine saklanır, bazen bunun için gelenekler, yerel adetler kullanılır. Tarife dışı engeller kamuya gelir de sağlamaz. Ulusal endüstriler tüketici tercihlerini yönlendirerek, talebi kendi üretimine çevirerek, bazen markaları kullanarak tarife dışı engel yaratır.

Markalar bugün en önemli tarife dışı engeller olmuştur. Uzun yıllar boyu alıştığımız bir markayı satın alırken, onun hala aynı üretici tarafından üretilip üretilmediğini bilmeyiz. Otomobil markaları güzel bir örnektir. Yıllarca alıştığımız, markası ve/veya milliyeti nedeniyle önemli güven duyduğumuz bir markanın temsil ettiği araçta kullanılan parçalar, başka markalar tarafından üretiliyor olabilir. Örneğin bir önemli markanın bir modelinin ön takımı bir başka ülke markası tarafından üretilmektedir. Japon bisiklet markaları (örneğin Shimano) ve özellikle belli bir markada kullanılan vites sistemi özeldir, piyasada tercih nedenidir. Bu marka vitesi kullanılan bisikletler prim yapmaktadır.

Kaşmir, Hindistan’ın Kaşmir bölgesinde yaşayan özel bir keçiden elde edilen yündür. Mısır pamuğu, uzun elyafa sahip olmasıyla ünlüdür. Ankara keçisinden elde edilen moher yün aynı şekilde özellik taşır. Bu malzemelerin özellikleri kullanıldıkları kumaşın kalitesini ve dolayısıyla fiyatını etkiler, ona tarife dışı üstünlük sağlar. Ama bu tartıştığımız türden bir üstünlük değil, gerçek bir üstünlüktür.

Hüner kendini yetiştirmekte, geri kalmamaktadır

Gelişmekte olan bazı ülkeler yeni teknikleri benimserken, Amerikan endüstrisi bu evrime gözünü kapatmış, sonunda orta kalite işçiler işlerini yitirmişlerdir. İşçiler siyasetçinin oy tabanıdır. Onları kazanmak için bu ürünlere olan talebin yine Amerika’da yapılan ürünlere dönmesi gerekir. Sonuç olarak “Make America Great Again”, gibi demagojik sloganlar, teknolojik evrimini yapmış, küresel üretimde tedarik süreçlerinde yerini genişletmiş olan gelişmekte olan ülke üreticilerinin sırtından üstünlük sağlamaya çalışmaktır.

D.Trump ve ekibinin böyle politikalarda ne kadar ölçüsüz, haşin olduğunu geçen cuma günü Beyaz Ev’deki çirkin tartışmada gördük. Bundan alınması gereken ders, teknolojik evrimde geri kalmamak, hep daha iyi ürünleri, daha verimli koşullarda üretmek ve pazarlamak için küresel değer zincirinde hep daha yüksek katma değerli aşamalarda konuşlanmaktır.

Ahmet Çelik Kurtoğlu kimdir?

Ahmet Çelik Kurtoğlu, 1942'de Ankara'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu.

Akademik kariyerini 1982 yılına kadar aynı kurumda sürdürdü, Cambridge Üniversitesi'nde lisansüstü derecesi aldı. 1972-74 yılları arasında Yale Üniversitesi'nde doktora sonrası çalışmaları yaparken teknolojik gelişme ve endojen büyüme teorisi üzerinde yoğunlaştı, 1997-2006 yılları arası Galatasaray Üniversitesi'nde ders verdi.

T.C. Dışişleri Bakanlığı'nın görevlendirmesiyle 1978-82 yılları arasında B .M. UNCTAD "Teknoloji Transferi Davranış Kodu" müzakerelerinde T.C. delegesi olarak yer aldı.

1983-86 yıllarında arasında İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Kalkınma Merkezi'nde araştırma yöneticisi olarak görev yaptı. Türkiye ve beş Asya ülkesinde Müşavir Mühendislik sektörü üzerinde yaptığı çalışma OECD tarafından yayınlandı.

1987 yılında Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) kurucu direktörü olan Kurtoğlu, 1992 yılından itibaren Karadeniz Ekonomik İşbirliği İş Konseyleri Genel Sekreteri, daha sonra 2008 yılına kadar DEİK Yönetim Kurulu ve İcra kurulu üyesi olarak görev yaptı. DEİK pek çok Türk şirketin uluslararası işbirliği kurması sürecinde yardımcı oldu.

Prof. Dr. Kurtoğlu, yurtdışındaki faaliyetini 1994-2006 yılları arasında European Roundtable of Industrialists (ERT) adlı kurumda danışman olarak sürdürdü. ERT en büyük 50 Avrupa sanayi şirketi başkanları tarafından, AB Komisyonuna politika tavsiyesi yapmak üzere kurulmuştur. Politika tavsiyesi danışmanların oluşturduğu çalışma gruplarında geliştirilmektedir.

1999 yılında Kurdoğlu Danışmanlık A.Ş.'ni, 2003 yılında "İyişirket Danışmanlık A.Ş."yi kurdu ve strateji, şirket değerlemesi ve satış müzakeleri, iş geliştirme ve finansman, kurumsal yönetim (governance) konularında danışmanlık hizmeti verdi.

2001 yılında TMSF "9 Banka Yönetim Kurulu Üyesi" olarak, 2002-2007 yıllarında arasında Tekfenbank Yönetim Kurulu, 2012-2019 yılları arasında Tekfen Holding A.Ş. Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı.

2007-2008 döneminde TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı oldu

A. Çelik Kurtoğlu teknoloji ve uluslararası ekonomik ilişkiler konularında yayın yapmıştır. Son çalışması olan "Değer Zincirinin Evrimi", Aralık 2022'de Efil Yayınevi tarafından yayınlanmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları

Siyaset, siyasi-yurttaş, yeni güç dengeleri: Yalta Konferansı?

Trump her an düşüncesinden cayabilir, yapılacak her teklife açıktır. Putin çarlık Rusya’sını kurmak için her şeyi yapar, başka ihtirası yoktur. Xi Jinping herhalde Çin’in “Orta Krallığını” kurarken, Çin Komünist Partisi ilkelerinin tüm dünyada geçerli olmasını ister

Sertleşen rüzgarlar

Musk, oğlu daha eğlenceli yerlere gitmek isteyinceye kadar onu başında gezdirecek, resmi ziyaretler yapacak. Anlaşılan o da bu ziyaretleri ancak bu kadar ciddiye alıyor. Görüntü ilginç, ABD Başkanlık ofisi, Musk, iki bebek ve bakıcısı; hoş, o ofis Clinton döneminde nelere tanık olmuştu!

Bu daha bir şey değil

Endüstri 4.0 olarak adlandırılan devrim dört nala devam etmektedir. Bu arada elektrikli otomobil, yapay zekânın hem imalat sürecini hem de mobilite yani ulaşımı temelden etkilemektedir. Tasarım esnekliği, malzeme endüstrisi ve malzeme kullanımı Avrupa endüstrisini çalkalamaktadır

"
"