19 Şubat 2025

Sertleşen rüzgarlar

Musk, oğlu daha eğlenceli yerlere gitmek isteyinceye kadar onu başında gezdirecek, resmi ziyaretler yapacak. Anlaşılan o da bu ziyaretleri ancak bu kadar ciddiye alıyor. Görüntü ilginç, ABD Başkanlık ofisi, Musk, iki bebek ve bakıcısı; hoş, o ofis Clinton döneminde nelere tanık olmuştu!

Yapay zekâ, Ukrayna Savaşı, ABD Seçimleri, Çin-Rusya ve ABD NATO’dan da mı Çekiliyor? Bu yılın seçimler yılı olacağı biliniyordu, ama seçim çözüm getirirken bu kez öyle olmuyor galiba.

İçerideki çekişmeler içinden çıkılması güç bir bilmeceye dönüştü, yargıyla ilgili sorunlar üzerinde durmuyorum, çünkü ne yargı ne yönetim yok ve güneş ufuktan doğmadıkça da olmayacak. Ne fiyatlar sisteminin ne adalet mekanizmasının anlamı kalmadı artık. Bilmiyorum ne kadar, bocalamaya devam edeceğiz.

Nicholas Burns, “Türk-Yunan iş konseyi” olarak Şarık Tara ile Atina’ya gittiğimizde orada ABD büyükelçisiydi. Geçen hafta “The Economist”de özü şu olan yazısı yayınlandı: Düşmanını bil, iyi davran; dış politika düzenlerken önce içeriyi düzelt. Eski Türkçedeki karşılığı ile, “hazır ol cenge, eğer ister isen sulh-ü salah.” Burns bu sözü kendi hükümetine yönelik, Çin’le olası gerginleşmeye karşılık olarak söylüyor. Aslında tüm ülkeler için geçerli bir tavsiye.

Trump-Evans-Musk, üçü bir başkan oluyor mu?

Dünya karma karışık. Giderek sertleşen tuhaf bir “sağ” rüzgâr esiyor.

Trump ne görüyor, yoksa bir şey görmüyor da heyecan dalgası mı yaratmaya çalışıyor? Bir hengâme içinde yüz günü dolduruyor. Başta ABD, tüm dünyada iş çevreleri, yatırım planlarını, nakit akış stratejilerini hazırlamak için bir an önce suların biraz olsun durulmasını bekliyor.

İki oyuncu daha var, biri bugüne kadar cenaze ve düğünlerde başkanı temsilden başka görevi, olmayan başkan yardımcısı D. J. Vance. Öteki şimdilik dünyanın hem paraca hem de çocuk ve eş sayısınca en zengin adamı E. Musk.

J. Vance nispeten mütevazi bir geçmişten, Yale Üniversitesi’nde hukuk eğitimine geçmiş, bu birikimi yatırım danışmanlığıyla zenginleştirmiş, bir de kendi yaşamını yazmış ve kendisi gibi parlak ve Hint asıllı bir başka Yale üniversitesi mezunu ile evlenmiş.

D. Vance’ın marifeti bunlarla kalmıyor, 2017 yılında Peter Thiel’in yanında çalışmaya başlamış. P. Thiel’in 2025 para varlığı 20 milyar dolar. Varlığı diğer birkaç Amerikalının yanında küçük kalıyor, yine de bizim zenginlerimizden fazla!

Musk’ı artık neredeyse evlerimizde konuşulur hale geldi. Hele komşu veya arkadaşlar Tesla otomobil aldılarsa, Musk’la ortak olduk demektir; yani ona kazandıran ortak anlamında!

Musk, Trump’ın yanına yanaşmakla kalmıyor, bıkıncaya kadar, “kamuda tasarruftan sorumlu direktör” olarak “kendi işlerinde kamudan borçlanıp çok harcamasına rağmen” nedense kamuda israfa takılıyor ve “government efficiency program”ından söz ediyor. Sürekli olarak personel çıkartıyor. [1]

Etkinlik kelimesi, Musk bağlamında kamuda israfın önlenmesini ifade ediyor. Yani tam, hem de tam bizim ülkemizde uygulanması gereken önlem. Ama biz, itibarı parayla satın alınabilir bir şey gibi düşündüğümüz için israfı önemsemiyoruz. Tıpkı para politikası aleti olan “faiz” oranını, tefeci faizi ile karıştırdığımız gibi.

Musk, oğlu daha eğlenceli yerlere gitmek isteyinceye kadar onu başında gezdirecek, resmi ziyaretler yapacak. Anlaşılan o da bu ziyaretleri ancak bu kadar ciddiye alıyor. Görüntü ilginç, ABD Başkanlık ofisi, Musk, iki bebek ve bakıcısı; hoş, o ofis Clinton döneminde nelere tanık olmuştu!

Avrupa ve Trump-Vance-Musk

D. Vance’a dönelim; Münih Güvenlik konferansında alabildiğine liberal bir çizgiden konuştu ve örneğin Romanya hükümetinin milletvekili seçimlerini, doğru yapılmadığı için yargı kararıyla iptal etmesini kınadı. Oysa Romenler bizim İstanbul’da yaptığımız gibi, yalnız “kedinin kuyruğunun değdiği” oyları değil, seçimin tümünü iptal etmişlerdi.

D. Vance bunu sevmedi, çünkü iptal edilen seçimleri sağ kazanmıştı ve bunu Münih Güvenlik konuşmasında açıkça söyledi. Burada dikkat çekilmesi gereken bir nokta, bu sağın, ABD dahil birçok ülkede olduğu gibi yelpazenin “muhafazakâr yani Katolik sağ”, yani bizdeki “Cumhur Cephesi”ni oluşturmasıdır.

Kendi umurunda mıydı, sanmam, ama P. Thiel ve ABD’deki diğer diğer patronları muhafazakâr sağın kazanmasını isterdi. J .D. Vance için önemli olan “görünmek” ve yukarıdan konuşmak galiba. Değişik bir başkan yardımcısı. Bakalım Musk’la bir arada nasıl olacaklar.

İlginç bir şekilde J. D. Vance Avrupa Kıtasında tehdidin Çin’den değil, içeriden geldiğini söylüyor. Bundan ne anlıyoruz? ABD Rusya ile de Çin’le de uzlaşır, Avrupa kendi sorunlarıyla uğraşır. Bu tehdidi nasıl tanımladığınıza, yorumladığınıza bağlı değil mi? Avrupa bugüne kadar bir “komünizm” tehdidiyle yaşadı. SSCB bu yöntemi denedi, sonuçlarını, maliyetini gördü. Avrupa II. Dünya Savaşı sonrası Komünizm tehdidiyle NATO’ya sığındı.

Böylece Almanya’da, kuzey Avrupa ülkelerinde, Fransa’da ulusalcı sağ tek başına iktidar olmak işin savaşırken, Romanya’da bu kanat kilisenin de desteğini almaktadır. Diğer ülkelerde siyasal tercihi belirleyen ekonomik, kültürel, toplumsal tercihler kiliseden bağımsız olarak çalışmaktadır. Bu biraz da zengin ve gelişmiş olma özelliğinin sonucudur.

ABD NATO’yu bırakıyor mu?

Bu benim tahminim değil, çok daha önemli bir ağızdan çıkan bir söz; ABD yeni savunma bakanı Pete Hegseth, Litvanya Dışişleri Bakanı Gabrileus Landsbergis’e, “gerçekler ABD’nin, Avrupa’nın garantörü olmasını önleyecektir” derse bu nasıl yorumlanır? ABD Savunma Bakanı böyle bir şey söylerse, başka söylediklerine itibar edilir mi?

Trump’ın V. Putin’le yaptığı 90 dakikalık görüşmede, Ukrayna yanında başka taleplerin de görüşüldüğü ifade ediliyor. NATO’nun genişleme sınırlarını hatırlayınca, Trump veya ABD yönetiminin, Putin’le nasıl pazarlıklara girebileceği tahmin edilebilir mi? Herhalde unutmamak gerekir ki, Türkiye tarihiyle, coğrafyasıyla, Orta Doğu’dan önce, Rusya’nın müzakere masasının, Avrupa kıtasının ayrılmaz parçasıdır. Tabii önce içeriyi düzene kavuşturmak koşuluyla.

Avrupa’sız ABD endüstrisi düşünülebilir mi?

10 Mayıs 1940 günü Başkan F. D. Roosevelt, Başbakan W. Churchill’in telefonuyla uyanır, Avrupa Nazi işgali altındadır. Roosevelt başkanlığının 7. yılındadır ve 1929 krizinin etkileri henüz aşılmamıştır. İşsizlik hala yüzde 25 düzeyindedir. W. Churchill’in telefonu ABD ekonomisinin ümit çanı mıdır? Arthur Herman “Freedom’s Forge” adlı kitabında ümidin nasıl gerçeğe dönüştüğünü ayrıntılı olarak anlatır.

ABD’de bir imalat seferberliği başlar. Chevrolet’nin CEO’su olan Danimarka’lı W. S. Knudsen bu seferberliğin başına geçer, ABD artık savaşa hazırdır. Savaş sanayi, demir-çelik, makine, petrokimya üretimi gibi durmaması gereken bir süreçtir. Durursa ilk sonuç işsizlik, ardından üretim sisteminin “soğuması” gelir. Eisenhower başkan olunca geliştirdiği “savunma endüstrisi” ile bunu ABD ekonomisinin sürekli üreten ayağı haline getirmiştir. Daha sonra konu imalatla sınırlı kalmamış, yaşamın tüm alanlarında en ileri teknolojik araştırmaların fonlanması mümkün olmuştur.

Ne oldu da ABD veya D. Trump NATO’dan soğudu, gerçekten soğudu mu blöf mü!

Amacım tarih yazmak değil, o başkalarının işi. 1949’da NATO’nun kurulduğunu, 1952’de Türkiye’nin üye olduğunu görüyoruz. O zaman tehdit bir yandan NATO’nun savunma zırhını güçlendirme isteği, öte yandan SSCB liderliğinin vahim yanlışları, Türkiye’de yöneticilerin korkuları, bunca yılı kutuplaşmalarla geçirmesi sonucunu getirmiştir.

SSCB’nin Cumhuriyetin kuruluş döneminde bize gösterdiği yakınlığı hatırlayarak, Türkiye Cumhuriyeti ile bu komşumuz arasında bir saldırmazlık paktının düşünülmemiş midir? Böyle bir pakt olsaydı, Türkiye NATO üyesi olur muydu?

Bugün ABD’nin dış borcu 200 trilyon dolara gelmiştir, dış borç 2023 yılında üretilen ulusal gelirin hemen tamamını karşılayabilmiştir. Bu tabii tuhaf bir ifadedir, çünkü R. Nixon’un başkanlık döneminden beri ABD kendi parasını karşılıksız olarak basmaktadır. Yani sonsuza kadar borçlanabilir. Bu devr-i daim makinesinin, modelinin nasıl kurgulandığını anlattım. Bugüne kadar bunun hukukunu sorgulayacak güç doğmadı!

Trump yeni bir politika izlemek, Amerikalının yurttaşlık duygusunu harekete geçirmek ve bunu sertleşerek yapmak istemektedir. Bunun ilk provasını 4 yıl önce kongre binasının önünde başlattığı isyanla yapmıştır. Ulusalcı duygular ülkedeki “evanjelik” gruplar tarafından desteklenmekte ve bu tablo Türkiye’de yaşananları andırmaktadır. Yani maddi dünya, (silah üretimi) manevi unsurlarla da desteklenmektedir.

Üç oyunculu bir satranç, artı Hindistan

Çin yazının başında N. Burns’a atfen belirtilen felsefenin takipçisidir. Hindistan her zaman barışçı olmuştur. Bu yeni satrançta kazanacak “açılışı” kurgulayacak olan hüner acaba Avrupa’da kaldı mı?

Metternich, Bismarck, Churchill ve elbette büyük Atatürk neredeler?


[1] İktisatta efficiency, efficacite, kelimesi tasarruf değil “etkinlik” karşılığı kullanılır ve tasarruftan çok verimli kullanım amaçlanır.

Ahmet Çelik Kurtoğlu kimdir?

Ahmet Çelik Kurtoğlu, 1942'de Ankara'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu.

Akademik kariyerini 1982 yılına kadar aynı kurumda sürdürdü, Cambridge Üniversitesi'nde lisansüstü derecesi aldı. 1972-74 yılları arasında Yale Üniversitesi'nde doktora sonrası çalışmaları yaparken teknolojik gelişme ve endojen büyüme teorisi üzerinde yoğunlaştı, 1997-2006 yılları arası Galatasaray Üniversitesi'nde ders verdi.

T.C. Dışişleri Bakanlığı'nın görevlendirmesiyle 1978-82 yılları arasında B .M. UNCTAD "Teknoloji Transferi Davranış Kodu" müzakerelerinde T.C. delegesi olarak yer aldı.

1983-86 yıllarında arasında İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Kalkınma Merkezi'nde araştırma yöneticisi olarak görev yaptı. Türkiye ve beş Asya ülkesinde Müşavir Mühendislik sektörü üzerinde yaptığı çalışma OECD tarafından yayınlandı.

1987 yılında Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) kurucu direktörü olan Kurtoğlu, 1992 yılından itibaren Karadeniz Ekonomik İşbirliği İş Konseyleri Genel Sekreteri, daha sonra 2008 yılına kadar DEİK Yönetim Kurulu ve İcra kurulu üyesi olarak görev yaptı. DEİK pek çok Türk şirketin uluslararası işbirliği kurması sürecinde yardımcı oldu.

Prof. Dr. Kurtoğlu, yurtdışındaki faaliyetini 1994-2006 yılları arasında European Roundtable of Industrialists (ERT) adlı kurumda danışman olarak sürdürdü. ERT en büyük 50 Avrupa sanayi şirketi başkanları tarafından, AB Komisyonuna politika tavsiyesi yapmak üzere kurulmuştur. Politika tavsiyesi danışmanların oluşturduğu çalışma gruplarında geliştirilmektedir.

1999 yılında Kurdoğlu Danışmanlık A.Ş.'ni, 2003 yılında "İyişirket Danışmanlık A.Ş."yi kurdu ve strateji, şirket değerlemesi ve satış müzakeleri, iş geliştirme ve finansman, kurumsal yönetim (governance) konularında danışmanlık hizmeti verdi.

2001 yılında TMSF "9 Banka Yönetim Kurulu Üyesi" olarak, 2002-2007 yıllarında arasında Tekfenbank Yönetim Kurulu, 2012-2019 yılları arasında Tekfen Holding A.Ş. Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı.

2007-2008 döneminde TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı oldu

A. Çelik Kurtoğlu teknoloji ve uluslararası ekonomik ilişkiler konularında yayın yapmıştır. Son çalışması olan "Değer Zincirinin Evrimi", Aralık 2022'de Efil Yayınevi tarafından yayınlanmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları

Bu daha bir şey değil

Endüstri 4.0 olarak adlandırılan devrim dört nala devam etmektedir. Bu arada elektrikli otomobil, yapay zekânın hem imalat sürecini hem de mobilite yani ulaşımı temelden etkilemektedir. Tasarım esnekliği, malzeme endüstrisi ve malzeme kullanımı Avrupa endüstrisini çalkalamaktadır

Çılgınca Muhteris, Acaip Samimi!

DeepSeek de NVIDIA’nın grafik işlemcilerini kullanıyor, ama kullandığı işlemci sayısı, Open AI ve diğer Silikon vadisi şirketlerine göre çok daha az. DeepSeek, Open AI’dan 20-40 kat daha ucuza çalışıyor. Hardware, makine piyasası bundan önemli zarar görüyor

Okunmak

Mühendislik şirketleri doğru eğitim ve araştırmayla desteklendiğinde önemli buluşlara yol açıyor. Ama bunun gerçekleşmesi için tüketim talebinin bu buluşlara yönelik olarak evrilmesi gerekir. Hindistan bunun için örnektir...

"
"