Gülen cemaati medyasını da kapsayan 14 Aralık operasyonunu değerlendiren Yeni Şafak yazarı Cem Küçük, “14 Aralık bir başlangıçtır... Türkiye’nin bağımsız ve tarafsız yargı mensupları bu çetenin inine kadar gidecektir. Yakında o çetenin Pensilvanya’daki lideri de Silivri’ye getirilecektir. Binlerce insanı haksız yere Silivri’ye tıkan adamın kendisi Silivri’de hayatını noktalayacaktır” dedi.
Küçük, yazısında “Eğer bu lafıma gülüyorsanız Türk devletinin gücünü küçümsüyorsunuz demektir. Aydın Doğan iyi hatırlar, Uzan Ailesi de Türk devletinin gücünü küçümsemişti. Bu yoldan asla dönüş yok. AK Parti'yi destekleyen yazarlar da oluşturulmak istenen algı operasyonlarına gelmemeli. Bu süreçte dimdik mücadele etmeyen herkes kaybedecektir” görüşünü dile getirdi.
Cem Küçük’ün Yeni Şafak gazetesinin bugünkü (16 Aralık 2014) nüshasında yayımlanan “Pensilvanya hayatını Silivri’de tamamlayacak!” başlıklı yazısı şöyle:
‘Pensilvanya hayatını Silivri’de tamamlayacak!’
14 Aralık’ta başlayan operasyon başlangıçtır. Paralel örgütün tüm hücreleri Türkiye Cumhuriyeti’nden sökülüp atılacaktır. Bu mücadeleyi hiç kimse durduramaz. Hiç kimse Türkiye’yi yolundan döndüremez. Hiç kimse Türkiye’ye boyun eğdiremez. Tüm dünya Türkiye karşıtı algı operasyonlarına trilyon dolarlar da harcasa yine de Türkiye paralel örgütü yok edecektir. Külliyen bitirecektir.
Paralel suç örgütünün polis ayağı neyse medya ayağı odur. Yargı ayağı neyse finans ayağı odur. Paralel örgütün sivil toplum adına hiçbir ayağı yoktur. Bu yasadışı çetenin yasal görünen yapıları da yok edilecektir. Hukuk da bunu emretmektedir. O sebeple Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız ve tarafsız yargıçlarını ve gerçek anlamda devletine bağlı polis teşkilatını hiç kimse sindiremez, korkutamaz. Aynı şekilde bu paralel suç örgütünün medya alanındaki yapılanmaları tamamen gayrimeşrudur. Nasıl ki El Kaide örgütünün TV kanalları ve gazeteleri olamazsa bu paralel suç örgütünün TV kanalları ve gazeteleri de olamaz. Bunların hepsine hukukun emrettiği şekilde el konulacaktır. Bu yasadışı medya kurumları meşru aktörlere satılarak yasal hale getirilecektir. Türkiye Cumhuriyeti vatan haini bir çetenin medya yapılanmasına asla izin vermez. Bu mesele parti meselesi değil devlet meselesidir. CHP MHP ve HDP meşru siyasi oluşumlardır ve elbette kendi çizgilerinde özgür yayın yapan medya organları olacaktır. Ama Kırmızı Kitap’a girmiş bir çetenin medyası olmaz.
Benim bu köşede meselem asla AK Parti meselesi olmadı. Ben sadece ve sadece Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bekası için mücadele ederim. Hükümetler gelip geçicidir fakat Devlet daimidir. Türkiye’nin en büyük medya patronu Aydın Doğan’ı da diğer patronları da hep bu açıdan uyardım. Ben asla o medyaların AK Parti’ye destek olması gibi bir şey söylemedim. Tam aksine muhalefet etme haklarını savundum ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni doğrudan hedef almış bu organize suç örgütü konusunda devletin kırmızı çizgilerine birebir uymaları gerektiğini söyledim. Bana küfürler yağdıran Ahmet Hakan Coşkun’u da o sebeple yüzlerce kez uyardım. Fakat Ahmet Hakan bir Pensilvanya kuklası olduğunu, şantaj yoluyla yularını Pensilvanya’ya kaptırdığını bir kez daha kanıtladı. Suç örgütünün kanalına bağlanıp suç örgütüne yağdanlık etti. Ahmet Hakan resmen intihar etti. Kendisini kafeslemiş Ekrem Dumanlı adlı suç örgütü liderine destek oldu. Alaattin Çakıcı, Ekrem Dumanlı’nın yanında zemzemle yıkanmış bir adamdır. Dumanlı’nın yaptığı pis işlerin haddi hesabı yoktur. Bu dava başlangıçtır. En az 10 kumpas davası daha gelecek.
Hakan son 5 yıl incelendiğinde Hürriyet’in AK Parti’yi en çok övmüş yazarlarından biridir. Bir ara Tayyip Erdoğan’a da yanaşmak için her şeyi yaptı. Fakat Ahmet Hakan’ın AK Parti yalakalıklarından hiçbiri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ettiği ihaneti affettirmez. Aydın Doğan’ın çok ağır Erdoğan karşıtı yazarları var. Onlardan bu köşede bir kere bile bahsetmedim. Erdoğan’a karşı olmak meşrudur ama Türk devletine ihanet edenlerle kol kola olmak suçtur. Ahmet Hakan gibi yularını paralel çeteye kaptırmış ikinci kişi de Cüneyt Özdemir’dir. Nitekim ikisi de görevli gibi 14 Aralık sabahından itibaren Tufan Ergüder ve Ekrem Dumanlı gibi adamları savunmaya soyundular. Paralel medyanın manşetlerinden de inmediler. Bunlar asla ve asla bedelsiz kalmayacaktır...
Türk devletinin ne Aydın Doğan’la ne Turgay Ciner’le ne de başka bir sermaye grubuyla meselesi vardır. Türk devletinin CHP –MHP- HDP çizgisinde hiçbir yayın organıyla meselesi yoktur. Türk devletinin Gezi’ye gelen insanlarla da meselesi yoktur. Devletin Gezi’de çadırları yakma talimatı veren ve illegal örgütlere davetiye çıkaran kalkışma yaratan Pensilvanya ile bir kavgası vardır. Gezi’deki Çarşı Grubu gibi davalar da saçmadır. Bunlar paralel yapı tezgahıdır. Bakın daha dün Cumhurbaşkanı Erdoğan Koç Holding’in Tüpraş kurumunun açılışına gitti. Koç Holding’i övdü ve teşekkür etti. Oysa Gezi sırasında Koç ile Cumhurbaşkanı kavgalıydı. Türkiye’nin lehine iş yapıldığı an bütün bunlar unutulur, çünkü mesele Türkiye meselesidir. Aydın Doğan da Türkiye ekonomisini büyütecek yeni yatırımlar yapsın, Türkiye Cumhuriyeti’nin kırmızı çizgilerine bağlı olsun Türk devletinden tam destek alır, tıpkı Koç gibi. Fakat ısrarla paralel örgüt işbirlikçilerine sahip çıkarsa hala ve hala Doğan Medya’yı paralel kara propaganda amacıyla kullandırırsa Türk devleti bunu kabul etmez. Aydın Doğan Cem Uzan’laşmamak zorundadır.
14 Aralık bir başlangıçtır... Türkiye’nin bağımsız ve tarafsız yargı mensupları bu çetenin inine kadar gidecektir. Yakında o çetenin Pensilvanya’daki lideri de Silivri’ye getirilecektir. Binlerce insanı haksız yere Silivri’ye tıkan adamın kendisi Silivri’de hayatını noktalayacaktır. Eğer bu lafıma gülüyorsanız Türk devletinin gücünü küçümsüyorsunuz demektir. Aydın Doğan iyi hatırlar, Uzan Ailesi de Türk devletinin gücünü küçümsemişti. Bu yoldan asla dönüş yok. AK Parti'yi destekleyen yazarlar da oluşturulmak istenen algı operasyonlarına gelmemeli. Bu süreçte dimdik mücadele etmeyen herkes kaybedecektir.