Gerilim ve korku romanlarıyla ünlü Stephen King kariyerinin en başından beri kitaplarının yanı sıra büyük ticari başarılara da imza atmış bir yazar. İlk romanı Göz (Carrie)’den bu yana geçen 40 yıl içinde, hepsi de dünya çapında en çok satanlar listesine giren 50’den fazla kitap yayımladı. Gözhemen Brian De Palma tarafından bol kanlı bir film olarak çekildi.
1977’de yayımlanan ve bir kayak merkezinde yaşayan paranormal bir çocuk ile ruh hastası babası arasındaki ilişkiyi anlatan Medyum (The Shining) romanı ile King psikolojik gerilim konusundaki yeteneğini sergilemiştir. 1980’de Stanley Kubrick bu romanın filmini çektiğinde artık Stephen King sektörü oluşmaya başlamıştı. Bugün King’in eserlerinden esinlenmiş 100’den fazla film ve televizyon programı bulunuyor.
Fakat edebiyat eleştirisi kurum olarak Stephan King’i hep göz ardı etti. King’in ciddi bir yazar olup olmadığı sorusu yıllarca, satılan kitap sayısı, film anlaşmaları, geliri ve kazandığı para üzerinden “hayır” şeklinde cevaplandı. Ticari başarı edebi değer ile eş tutulmadı, çok satmak lanetli bir şey olarak görüldü. (Chimamanda Adichie, Richard Flanagan ve Donna Tartt gibi edebi başarıyı ticari başarıya da dönüştüren 21. yüzyıl yazarları bu değerlendirmeye katılmayacaktır elbette.)
BBC Türkçe'de yer alan habere göre, Stephen King en başından beri korku-gerilim kitapları yazarı olarak görüldü. Oysa çok çeşitli alanlara el atmıştır King. Korku, bilim-kurgu ve fantezi romanların yanı sıra tarihsel roman, Western ve kısa öyküler de yazmıştır. Kahramanı, ABD başkanı John F. Kennedy’nin katilini öldürmek için zaman içinde yolculuk yapan 11/22/63 adlı kitabıyla King, Los Angeles Times kitap ödülü almış ve New York Times gazetesinin “yılın en iyi 10 kitabı” listesine girmiştir.
Popüler olmanın bedeli
King, eserlerine esin kaynağı olan ünlü edebiyatçıları açıklıkla dile getirmiştir. Nathaniel Hawthorne, Edgar Allen Poe, HP Lovecraft bunlar arasında yer alır. King’in romanları ile George Saunders, Karen Russell, Karen Joy Fowler, Michael Chabon gibi yenilikçi yazarların eserleri arasında da benzerlikler vardır. Bunlar janr sınırlarını bulanıklaştıran, saygınlığını yitirmeden korku ve fantezi geleneklerini benimseyen isimlerdir.
Peki bütün bunlar King’in ciddiye alınması için yeterli neden mi?
Bu soru 11 Kasım’da piyasaya çıkması beklenen yeni kitabı Revival ile yeniden gündeme gelecek gibi görünüyor. Benim bu soruya koşullu yanıtım ‘evet’. King, teknolojinin okuma eylemini dönüştürdüğü kritik bir dönemde kitap dünyasında milyonlarca okurunu koruyor. King ayrıca internet üzerinden yayımladığı seri romanlarla, e-kitaplarla yeni teknolojiyi deneyen ilk yazarlardan.
King usta bir hikâyeci. Doğru ve yanlışın, iyi ile kötünün iç içe geçtiği dünyalar yaratıyor. Bildik aile krizlerini, bilinmezin verdiği korkuları, aidiyet duygusunu ele alıyor. Kafa kesmeler, Ebola, seri katiller, kitlesel cinayetler, internet üzerinden baskı kurma gibi olayların yoğun yaşandığı günümüzde, onun içgüdüsel hikâyeleri bize duygusal boşalma olanağı, hatta düzen hissi sağlıyor. Bazı kurbanların gerçek hayatta olmasa da romanlarda intikamı alınabiliyor. King olayları basitleştiriyor olabilir, ama bunu okuyucularını ya da kahramanlarını aşağılamadan yapıyor. Çok yazıyor olabilir, ama en iyi eserleri kalıcılığını koruyor.
'King’i ucuz yazar olarak tanımlamıştım'
King’in edebi başarısı sorusunu Yale Üniversitesi’nden ünlü edebiyat eleştirmeni Harold Bloom’a sordum. 2003’te Amerikan Ulusal Kitap Derneği yaptığı katkılarından dolayı King’e ödül verdiğinde Bloom şöyle patlamıştı: “Kültürel yaşamımızın seviyesi bir kez daha dibe vurdu. Daha önce King’i ucuz yazar olarak tanımlamıştım. Belki bu bile çok iyimser. Onun Edgar Allen Poe ile hiçbir ortak noktası yoktur. O sadece yetersiz bir yazardır.”
Peki, Bloom bugün de aynı mı düşünüyor, yoksa çalkantılı geçen son on yılda fikrini değiştirdi mi? Pek öyle görünmüyor. “Stephen King, Proust’u, Joyce’u, Henry James’i, Faulkner’i ve diğer roman ustalarını okumuş ciddi okuyucunun kapsamı dışındadır,” diyor Bloom.
Dickens benzetmesi
Aynı soruyu, Kara Ev ve The Talisman adlı kitapları King ile ortaklaşa yazan, birçok ödül kazanmış korku romanları yazarı Peter Straub’a yönelttim. Straub, çok kez yinelenen bu soruyu yersiz buluyor ve King’i Charles Dickens, Wilkie Collins, Raymond Chandler, Bram Stoker ve Conan Doyle ile eşdeğer görüyor. Dickens ile benzerliklerini sıralıyor: “İkisi de sevilen, popüler yazarlar, ikisi de dehşet verici şeylere ve alt sınıflara ilgi duyuyor.”
Zamanında Dickens de George Eliot gibi kibirli çağdaşları tarafından küçük görülmüştü. Oysa Dickens zamana yenik düşmedi. Bugün kimse onun değerini yadsımıyor. Stephen King’in eserleri de kültürümüze öyle işledi ki, bana kalırsa onu da benzer bir yazgı bekliyor.