"Tayyip Erdoğan’ın kişisel ilgisinin 'müdahil' olduğu konularda, özellikle bu konularda, 'hukuk devleti' kavramının ve onun gereklerinin gümbürtüye gittiğini görüyoruz" diyen Taraf yazarı, Prof. Murat Belge, "Bizim memlekette vaktiyle “hukuk devleti” vardı da, şimdi mi böyle olduk? Hayır. Eskiden de doğru düzgün işleyen bir hukuk devleti düzeni yoktu. Zaten öyle bir şey olsaydı bugün bu kadar kolay savrulmazdı. Ama olan o şey bu kadar keyfî değildi" görüşünü dile getirdi.
Belge, yazısında "Sorun sadece bir 'uygulama' sorunu –ya da bozukluğu– değil. Bir yandan da, bu hukuksuzluğu bir hukuk haline getirmeyi amaçlayan bir yasama faaliyeti var: Bir takım yeni yasalar çıkarılırken eskilerinin orasına burasına bir şeyler ekleniyor, kavramların tanımları, içerikleri değiştiriliyor" ifadelerine yer verdi.
Murat Belge'nin Taraf gazetesinin bugünkü (15 Aralık 2015) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:
Tayyip Erdoğan Türkmenistan’dan dönerken birlikte gittiği gazetecilerle sohbet etmiş. “Paralel” diye adlandırdığı konuya da değinmiş ve konuyla ilgilenmeye devam ettiğini vurgulamış: “Artık cumhurbaşkanlığı makamına çıktım, bu işi bırakayım, gibi bir düşüncem yok,” demiş.
Cumhurbaşkanlığı makamına çıktığı için bırakmayı düşündüğü herhangi bir “iş” olmadığı, kendisi söylemese de, belli oluyor zaten. Neydi, bir ara, “kupon arsa” mıydı, böyle bir konuda ondan habersiz bir şey yapılmamasını söylemişti. Bu ilgisi devam ediyor herhalde.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu makamda bulunması, herhangi bir konuyla ilgisinin kişisel olmasına engel değil. “Paralel” dediği olay karşısında da son derece kişisel duyguları olduğunu tahmin edebiliriz, çünkü bu konu sonuçta kişisel hayatına da uzanıyor. Ama öbür yanda, örneğin Can Dündar ve Cumhuriyet konusunda da farklı biçimde davranmadığını görüyoruz. O kamyon konusu çıktığında da bu işle kişisel olarak ilgileneceği anlamına gelen uyarılarda bulunmuştu. Sonuçlar ortada.
Bunlar “kişisel mizaç”, “kişisel üslûp” kategorilerine giren tavırlar. Söylenecek bir şey yok. Ama “cumhurbaşkanlığı makamına” gelmenin düşündürmesi gereken bir “hukuk devleti” sorunu olmalı. Tayyip Erdoğan’ın kişisel ilgisinin “müdahil” olduğu konularda, özellikle bu konularda, “hukuk devleti” kavramının ve onun gereklerinin gümbürtüye gittiğini görüyoruz. Yukarıda değindiğim iki konu, bunların tamamını temsil etmiyor, ama “en önemliler” olarak ortaya çıkıyor. Gülen örgütlenmesinin “silâhlı terör örgütü” olması ve Can Dündar’la Erdem Gül’ün “casusluk” yaptıkları için hapiste tutuklu bulunması, akıl alacak şeyler değil. Ama tabii Mehmet Baransu da benzer suçlamalarla iyiden iyiye uzayan bir süredir tutuklu. Ve tabii mahkemeler her yerde harıl harıl çalışıyor. Tayyip Erdoğan’ın hoşuna gitmeyen işler yapan ya da sözler söyleyen kişileri böyle yaptıkları için cezalandırmaya çalışıyor. “Mahkeme”den önce “muhakeme”de bir değişim gerçekleşiyor. Tayyip Erdoğan rejiminin militanı olarak davranan bu kişilerin zihninde, polisten, güvenlik güçlerinden başlayarak, Tayyip Erdoğan hakkında eleştirel düşünmek zaten bir suç. Siz bu şekilde yazmış, konuşmuş ya da davranmış iseniz, zaten suç işlemiş durumdasınız. Suç işlediğiniz için de cezalandırılmanız gerekiyor. İşte o zaman, “Nereden tutturalım?” diye bakılıyor. Şu anda yürürlükte olan işlerin bizim gibi seyirci konumunda olanlar üzerinde bıraktığı izlenim bu. Aklı başında birinin “Can Dündar casusluk yapıyor” diye düşünüp harekete geçmesinin imkânı yok. “Can Dündar’ı içeride tutabilmek için neyle suçlayalım?” dediğinizde, buraya da gelebilirsiniz.
Bizim memlekette vaktiyle “hukuk devleti” vardı da, şimdi mi böyle olduk?
Hayır. Eskiden de doğru düzgün işleyen bir hukuk devleti düzeni yoktu. Zaten öyle bir şey olsaydı bugün bu kadar kolay savrulmazdı.
Ama olan o şey bu kadar keyfî değildi. Bir kere, kendine göre bir nesnelliği vardı. “Devlet çıkarları sözkonusuysa gerisi teferruattır” diye düşünen yargıçlar vardı. Yalnız “var” değil, çoktu. Böyle düşünmek bir ideal olarak belletilirdi üstelik. Ama sonuçta “devlet çıkarı” da nesnelliği olan bir kavramdır. Ahmet Bey’in çıkarı, Mehmet Bey’in çıkarı, Ali’nin sevdiği, Veli’nin sevmediği demek değildir.
Ama bu dönem, eski dönemin bozuk düzen yapısı içinde edinilebilmiş birtakım “hukuk devleti” uygulamalarını da süpürüp attı.
Sorun sadece bir “uygulama” sorunu –ya da bozukluğu– değil. Bir yandan da, bu hukuksuzluğu bir hukuk haline getirmeyi amaçlayan bir yasama faaliyeti var: Bir takım yeni yasalar çıkarılırken eskilerinin orasına burasına bir şeyler ekleniyor, kavramların tanımları, içerikleri değiştiriliyor. Bir tek-adam sultasının hukuku adım adım inşa ediliyor.
Sorun çok. Ama hukuk devletinin ortadan kaldırılması hepsinin temeli. Burada tutarlı ve etkili bir demokratik dayanışma seddi kurmak en önemli sorun.