Politika

Külliye'den 'erken seçim' ve 'anayasa' açıklaması: Cumhurbaşkanı neden hizmet imkânını kısıtlasın? 50+1 kuralıyla oynanmamalı

10 Ekim 2024 22:25

T24 Haber Merkezi

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, "erken seçim" ve "yeni anayasa" tartışmaları gündemiyle ilgili açıklamalarda bulundu. 

Ciner Medya Grubu Ankara Temsilcisi Fevzi Çakır ve Habertürk TV'den Eren Eğilmez'in sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum gündeme dair değerlendirmeler yaptı.

Uçum,  "Cumhurbaşkanımız ve Cumhur İttifakı'nın yöneticileri de açıkladı. 2028'de erken seçim yok. Benim düşüncem nettir, ilk kez size söylüyorum. 'Cumhurbaşkanı böyle bir karar alır mı?' diye sormak abes olur. Çünkü Cumhurbaşkanımızın ikinci dönemi, neden böyle bir karar alsın. Hizmet etme imkanını niye kısıtlasın. Son ana kadar hizmet etmek ister. Dünyada Cumhurbaşkanı Erdoğan kadar tecrübesi, dünya siyasetinde etkili olan bir başka lider yok" dedi.

Uçum, "Bir 5 yıl daha Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın birikiminden Türkiye'nin faydalanması için adaylık yolunun açılması gerekir. Kişisel düşüncem bu" diye konuştu. 

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Uçum'dan İnfaz Yasası açıklaması: Devlet yaptırım ve cezalandırma tekeline sahiptir; ben de cezaevi yatmış insanım, bilirim

Uçum'un erken seçime ilişkin olarak açıklamaları şöyle:

"Dünya siyasetinde etkili olan bir başka lider yok"

"Cumhurbaşkanımız da açıkladı. Cumhur İttifakı'nın yöneticileri de açıkladı. 2028'de erken seçim yok. Erken seçimden kast edilen şey 2028'de seçim hangi gün yapılacak? Yanlış hatırlamıyorsam 7 Mayıs 2028 Pazar günü. Pazar gününden önce Meclis seçimlerin yenilenmesi kararı alır mı? Cumhurbaşkanı alır mı diye sormak abes olur. Cumhurbaşkanımızın ikinci dönemi. Niye böyle bir karar alsın. Son ana kadar bu hizmeti yapmaya devam eder. Meclis 7 Mayıs 2028'den önce bu kararı alır mı? Meclis'in iradesinde bir şeydir. 28 Mayıs seçimlerinden sonra CHP'den bir yönetici 'Erdoğan bu seçimi kazandı ama biz Erdoğan'ı sandıkta yeneceğiz' dedi. Bunun tek yolu var, Meclis yenilenmesi kararı alırsa, 2028 Mayıs'ından önce, o zaman Cumhurbaşkanı aday olur ve o zaman yarışabilirsiniz. Nihayetinde bunu Özgür Özel de söyledi, belli tarihe kadar olabilir dedi. Seçimlerin yenilenmesi kararı için 360 milletvekiline ihtiyaç var. Diğer partilerin böyle bir irade ortaya koyması gerekir. 2027'nin ikinci yarısından sonra bu tartışmanın gündeme geleceğini öngörüyorum. Muhalefet 'Biz Cumhurbaşkanı Erdoğan'la yarışmayı seçmeleyiz' diyebilir. Benim düşüncem nettir, ilk kez size söylüyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı Türkiye'nin ulusal değeri, zenginliği olarak görüyorum. Dünyada Cumhurbaşkanı Erdoğan kadar tecrübesi, dünya siyasetinde etkili olan bir başka lider yok.

"Atatürk'ten sonra ülke liderliğinde başarılı bir lider"

Putin dersiniz ama demokratik sistemde yer alan, seçimlerde iktidarın değiştiği Türkiye'de Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi lider yetiştirmişseniz. Atatürk'ten sonra ülke liderliğinde başarılı bir lider olduğunu düşünüyorum. Türk milleti Cumhurbaşkanının bu birikiminden, kucaklayıcılığından yararlanması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye halkı ve onun temsilcileri 2027 ortasından sonra konuyu tartışabilir diyorum. Kişisel görüşüm Cumhurbaşkanı Erdoğan bu sistemin taşıyıcısı oldu, iki dönem sistemin Cumhurbaşkanlığı yaptı. Bir 5 yıl daha Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın birikiminden Türkiye'nin faydalanması için adaylık yolunun açılması gerekir. Kişisel düşüncem bu. Eğer yeni bir anayasa yapılırsa, o yeni anayasada meclis mevcut ve önceki cumhurbaşkanlarına aday olma yolu açarsa ayrı konu. Mevcut sistemde 360 milletvekilinin kararıyla olur. Hem Türkiye halkı ve TBMM 2027 ortasından sonra gündemleşecek konu haline gelebilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yeniden aday olması açılabilir. Bu talep Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan gelmez, Türkiye halkından, TBMM'den gelir. O imkan açıldığında Cumhurbaşkanı Erdoğan kullanır mı, kullanmaz mı tabii ki kendi takdiridir. Çağrıyı yapan muhalefet hukuken yolu açmak istiyorsa 2028 Mayıs ayından önce Meclis'in karar vermesi ve 360 milletvekilinin bu kararı alması. Bunun yolu o. Muhalefet bu tartışmayı bitirdi. Ama tartışmayı bitiren muhalefetin buna uygun davranabilmesi için, Meclis'te 2028 Mayıs'ından önce seçim kararı alınmasına destek vermesi gerekir. Bunun 2025'te, 2026'da olmasını öngörmüyorum. Bence gündeme 2027 ortasından sonra gelir.

2017'de kabul edilen anayasamız var. Adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dendi ve başkanlık sistemine geçtik. Anayasa'da 104. maddede Cumhurbaşkanına devlet başkanı sıfatı da verildi. Yeni sistemdeki başkanlık sistemlerinde genel kabul gören bir şeydir. Geçmişte parlamenter sistemde Cumhurbaşkanı devlet organlarının uyumlu çalışmasını gözetirdi. Şimdi Cumhurbaşkanı devlet başkanı sıfatıyla devlet organlarının uyumlu çalışmasını temin eder. Devletin bütünlüğünü temsil eden irade yeni sistemde artık seçilmiş iradedir. Cumhurbaşkanı sadece halkın başkanı değil; aynı zamanda devlet başkanıdır. Yeni sistemde halk Cumhurbaşkanını doğrudan seçerek devlete egemen olmuştur, bir anlamda el koymuştur. Cumhurbaşkanı devletin bütün organlarına hukuki, siyasi perspektif çizmesi yükümlülüğü altında olmasıdır. Devlet başkanı sıfatına sahip Cumhurbaşkanına saygı göstermesi anayasal düzenin ve hükümlerinin gereğidir.

"Bizde partili Cumhurbaşkanlığı sistemi yok"

Cumhurbaşkanına gösterilen saygı milli iradeye gösterilen saygıdır. Milli egemenlik halka aittir. Halkın iradesinin görünüm şekillerinden birisi milli iradedir. Halkın seçmen iradesi vardır. Burada seçtiği lidere saygı gösteriliyor. Devlet başkanlığı sıfatı vardır, devlete saygı gösterilmesidir. Bundan sonra seçilecek her Cumhurbaşkanına saygı göstermektir. Anayasal düzenin gereği olarak saygı gösterilmektir. Bu saygı sadece mecliste değil her yerde gösterilmesi gerektiğidir. Cumhurbaşkanının siyasi lider sıfatıyla demokratik rekabette yer almasına engel olmaz, eleştirilmesine de engel olmaz. Yarın bir başka mecradan Cumhurbaşkanı seçildiğinde demokratik hakkını o kullanacaktır.

Yüzde 50'den fazla oyla oluyor. Her seçilmişin böyle bir demokratik avantajı vardır. Demokrasilerin demokratik avantaj sağlayan sonuçları vardır. Burada haksız rekabet yok. Haksız rekabet olsa seçimlerle iktidarlar değişmez. Belediye başkanları da Cumhurbaşkanları da seçilir ve değişir. Cumhurbaşkanını yüzde 50'den fazla oyla seçiyorsun. Cumhurbaşkanının demokratik rekabet içinde olması devlet başkanı olmasının gözardı ettiği anlamına gelmez. Cumhurbaşkanı, devlet başkanı seçimi sıfatıyla 14 Mayıs seçimlerinde ikinci tura kaldı.

Bizde partili Cumhurbaşkanlığı sistemi yok. Literatürde böyle sistem yok. Cumhurbaşkanının partili olması meselesi sistemlerde imkan olarak düzenlenir, zorunlu değildir. Yarın Türkiye'de belki bir Cumhurbaşkanı bu imkanı üst seviyede kullanmayacak, belki genel başkanlığı tercih etmeyecek. Erdoğan'ın güçlü ve farklı lider olması, toplumsal ve siyasi dinamikler ona uygun olduğu için bu böyle. Bu sistem başkanlık sistemidir, başkan adayları zaten siyasi partilerle ilişkili olmak zorundadır. Adayların kendi partileriyle ilişkili olmasını elbette isterler. Kendi partisiyle ilişkisi olmayan bir kişi bile aday gösterilebilir. Bu imkanı sistemin zorunluluğu olarak görmek doğru tartışma değildir.

"50+1 kuralıyla oynanmamalı"

Parlamenter sisteme dönüş meselesi 2023 seçimlerinden önce gündemi işgal eden konulardan birisiydi. Hatta muhalefet anayasa değişikliğinde parlamenter sisteme dönüş esasları diye. Demokrasiyle ilgisi yoktur, yeni anayasa tezi ortaya koyamadılar. Parlamenter sisteme dönüş demokratik rutinle ilgili değil. Halkın elde ettiği iki oy var. Biri meclisi, diğeri hükümeti seçme imkanı. Halkın defalarca irade ortaya koyduğu bir sistemi ben geriye götüreceğim demek halkın iradesiyle kavga etmek demektir. Halk cebindeki 2 oydan birini vermez. Hiçbir yerde halk elde ettiği kazanımlardan kendi iradesiyle dönmüş değildir. Ya darbe yapacaksın ya iç savaş çıkaracaksın. Bence muhalefetin yapması gereken şey halkla barışması. Bu başkanlık sisteminin bunca yıllık uygulaması var biz bunu daha da genişletecek konuları gündeme getirmeliyiz diyebilirler. 50+1 kuralıyla oynamak ciddi sorundur. Siyaset halkın ihtiyacı, gündeminde var mı diye konuya bakar. Halkın 2 oyu konusunu tartışmamak lazım. Onun dışında sistemi geliştir. Muhalefet parlamenter sistemine dönüş konusunda halkla kavga etmeyi bırakmalı, halkla başkanlık konusunda anlaşmalıdır.

"Hiçbir ülkede yeni anayasa sıfırdan yazılmaz”

Cumhurbaşkanımızın yeniden aday olmasına ilişkin konuyu izah ettim. Bu cumhurbaşkanımızın talep edeceği konu değil Meclis'in irade edeceği bir konudur. Bu yeni anayasa sürecinin konusu değil. Siz yeni anayasa ile cumhurbaşkanına aday olma imkanını verecekseniz, asgari kabul şartı 360. Yeni anayasada mutabakat sağlıyorsan seçimlerin yenilenmesi kararını alırsın. Cumhurbaşkanımızın aday olması ile yeni anayasa arasında bir bağlantı yok. Cumhuriyetin ikinci yüzyılının Türkiye'ye layık anayasaya ulaşması ile bir konu. Yeni anayasanın nasıl yapılacağına ilişkin sayısal meşruiyet sağlanması için en az 360 oyla yapılması gerekir. Her halükarda halkın onayına sunulması gereken bir durumdur. Meclis yeni anayasa üzerine müzakere yapabilir. 'Biz yeni anayasayı sıfırdan başlayıp, yazacağız' diye bir şey yok. Hiçbir yeni anayasa önceki birikimi dışlayarak yapılmaz.

"İlk 4 madde tartışmaya açık değil”

İlk 4 madde müzakere konusu olur mu? Asla olmaz! İlk 4 maddede esaslarda mutabakat var. İtirazlar olursa cevabını veririz. Ben DEM'den de itiraz görmedim. İlk 4 maddededik esaslar konusunda zaten mutabakat var. Hak ve özgürlükler sistemini daha fazla nasıl güçlendirebiliriz? Uygulamada sorunlar çıkıyor yeni sistemde, AYM bazı kararlar veriyor, bunları netleştirmek var. Meclis'i güçlendirelim, denetimi güçlendirelim. Sonuçta orada konuşulacak, anlaşılacak birçok konu var. Eksiklerle ilgili atılacak adımlar var. Bizim tarihimizde halkın sürece katıldığı bir yeni anayasa yapamadık. Burada gerçek anlamda toplumsal mutabakat olması için buna ihtiyaç var. Bu hak ve özgürlükler, halk inisiyatiflerin genişletilmesine yönelik ihtiyaçlar, kuvvetler arasındaki ilişkinin gelişkin şekilde kurulması ihtiyaçları var. Bu saydığım konularda konuşulacak birçok konu var. Türk milletini, Türk vatandaşlığını burada müzakere edemezsin. Yeni anayasanın bir tabanı, kaidesi var. Her yapının üzerine oturduğu taban güçlü tabandır. O tabana dokunulamaz. Yeni anayasa o kaide üstüne yükselir. Cumhuriyetin ilkeleri, ilk 4 maddenin esasları, demokratik birikiminin kazanımları. Bunların üzerinde hak ve özgürlüklerle ilgili sütunlar, devletin teşkilatına, demokratik meşruiyetle bağlantılı sütunlar, milli egemenlik, devletin güvenliği ile ilgili sütunları bina edersiniz.

Vatandaşlıkta Türklük tanımı

Cumhur İttifakı'nın ilk 4 madde ile ilgili bir gündemi yoktur. Vatandaşlık meselesi yanılsama üzerinden tartışılıyor. Her toplumun farklı özellikleri olabilir. Vatandaşlık bir milletin mensubu olmaktan kaynaklanan bir haktır. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk milleti halkına Türk milletidir dedi. Cumhuriyetin kurulmasına ilişkin ana unsur var. Türkiye halkıdır bu. Herkes bu. Çerkezi, Arabı, Türkü var, herkes var. Bu halka ne dedi Atatürk? Türk milleti dedi. Vatandaşlık cumhuriyeti kuran Türkiye halkının oluşturduğu Türk milletine mensup olmaktır. O vatandaşlık da Türk vatandaşlıktır. Bu bizim kurucu öğemizdir. Biz vatandaşlığını Cumhuriyet'le elde ettik. Türk vatandaşlığı asla ırki ve etnisiteye dayanan vatandaşlık değildir. Türk milleti Türkiye halkından oluşuyor. Bu halk elbirliği ile cumhuriyeti kurdu ve onu yaşatıyor. Halk toplumun aktüel dönemin kategorisi olarak tanımlanabilir. Ama millet belli döneme ait kategori olarak tanımlanamaz. Atalarımız, kurucu ilkeleri, bugün yaşayanlar, gelecekte yaşayanlar oluşan bir bütünlüktür. Böyle bir milletin mensubu olmak Türk olmaktır, işin esası budur.

Anayasa süreciyle ilgili eleştiriler

Anayasaya uyuluyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan beri anayasaya uyuldu, uyulmadı tartışması yapılır. Aktüel siyaset hukuk üzerinden de bazı argümantasyonlar geliştirebilir. Bir siyasi liderimiz 'anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz' diye değerlendirmeler yapmıştı aktüel siyasette. AYM kararlarına uyulmuyor değerlendirmelere katılmam. AYM'yi temyiz mahkemesi rolü atfedip, tespit ettiği her ihlale uyacaksınız demek sistemi bilmemektedir. Kendilerine göre yorumlar yapıyorlar. Net olan şudur, AİHM kararlarına da böyledir, ihlallerde dosyayı yeniden ele alma yükümlülüğü vardır. Yeniden ele aldıktan sonra ihlalin gereklerini uygun görür ya kısmen değiştirir ya da eski kararda direnir. Burada asla ihlal olmamıştır. AYM kararlarına uyulmuyor demek siyasi değerlendirmedir. Anayasaya uyulmazsa devletin işleyişi sağlanamaz, seçimler sağlıklı yürütülemez, Meclis'ten kanunlar çıkarılamaz. Anayasaya uyulmazsa yargılama süreçleri ihtiyaç duyulan denetim mekanızmaları devreye girmez. Bunların hepsi aktüel siyasette argüman üretmekle ilgili kararlardır.

"AYM Türkiye’nin bir birikimidir, yeni anayasayı denetleme yetkisi yok"

Yeni anayasayı AYM'nin denetim yapma yetkisi yok. Yeni anayasa süreci ikili olarak yürüyecektir. Meclis kendi hukukunu oluşturarak yeni anayasayı yaparken mevcut anayasa devam edecek. Yeni anayasada AYM'nin rolü farklı tanımlanabilir. Uyumsuzluklar varsa giderilebilir. Yeni anayasada AYM'nin şeklen ve esasen bir denetimi yoktur. AYM Türkiye'nin birikimidir, vesayetçi rolü oynamıştır. Yeniden yapılandırılmalıdır. Varlığını devam ettirmesi son derece isabetli olur.

“Yargıtay 3. Ceza Dairesi'ne ilişkin de benimle ilgili iddialar gündeme geldi”

Ben Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekiliyim. Cumhurbaşkanının başkanı olduğu kurulda çalışmalar yürütüyorum. Bu süreçte fikri asistanlık yapan kurulun başkanvekiliyim. Yürütme tarafında düşünceler, yaklaşımlar geliştiririz. Süreçte icra yönetimini biz yaparız anlamına gelmez. Şuna son derece özenliyiz; yasama süreçlerinin yetkilerine asla müdahale edilemez. Eğer gündem belirliyor diyorsanız hakikaten ihtiyaca yanıt veriyor demektir. Bu eleştirileri yapan arkadaşlar eleştiri haktır yapabilirler. Başkanlık sisteminde Cumhurbaşkanının bakanları, başkanları, kurul başkanvekilleri, Cumhurbaşkanının programını uygulamakla yükümlü yardımcılarıdır. Ben Hukuk Politikaları Başkanvekili olarak hukuk tartışmaları, sistemin işleyişiyle ilgili politika üretmek yükümlülüğündeyim. Benim ödevim budur. Kamuoyunda bunları paylaşıyorum. Tartışılıyor.

Başkanlık sisteminde üst kademe yöneticeler Cumhurbaşkanı tarafından atanır ve görevden alınır. Yeni Cumhurbaşkanı gelinceye kadar görev yaparlar. Üst kademe yöneticilerinin özerk davranma imkanları yoktur. Cumhurbaşkanının programına göre her türlü fikri çalışmayı yapmak görevleridir. Görevin olmayan bir şeyi yapıyorsun denemez, zaten benim görevim bu. Bu iddiaları asla kabul etmiyorum. Yargıtay 3. Ceza Dairesi'ne ilişkin de benimle ilgili iddialar gündeme geldi. Orada görev yapan arkadaşlarla yüz yüze tanışmamışım. Oradaki süreçte de Mehmet Uçum var denildi. Tabii ki toplantılara davet edildiğimde görüşlerimi söylüyorum.

Hep aynı uyumlu görüş içerisinde değiliz. Sonuçta ortaya çıkıyor, o irade nihayetinde Cumhrubaşkanımızın iradesidir. Ben irade olarak ortaya kendimi koyabilir miyim? Buna kim inanır? Ben Cumhurbaşkanının fikri asistanlığını yapan bir kurumdayım. Ürettiğim hiçbir politika Cumhurbaşkanı uygunluk vermezse programa girer mi? Ürettiğimiz politikada bakanlar yönetmelik çıkarmazsa devreye girer mi? Yürütme süreçlerinde icrai rol almıyoruz. Ama katkı vermekten geri duymuyoruz. Çok fazla üretmek sorun diyorlarsa bundan vazgeçmeyeceğim onu söyleyeyim."

İlgi çeken haberler...

TIKLAYIN - İşte belgesi: Köfteci Yusuf’la ilgili domuz eti tespiti, şubat ve mart aylarındaki iki raporla yapılmış

TIKLAYIN - Merak edilen soruyu uzmanı yanıtladı: Domuz eti dana etinden pahalı olmasına rağmen neden tercih ediliyor?

TIKLAYIN - Son seçim anketi: CHP ile AKP arasında yüzde kaç oy farkı var? Kararsız seçmen sayısı artıyor mu?

TIKLAYIN - Mehmet Y. Yılmaz yazdı: Kürt siyaseti aynı suda ikinci kez yıkanır mı?

 "Yunanistan’da Müslüman, Türkiye’de gavur tohumu"; Kayıp bir kuşağın hikâyesi 'Mübadele'