Gündem

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Uçum'dan İnfaz Yasası açıklaması: Devlet yaptırım ve cezalandırma tekeline sahiptir; ben de cezaevi yatmış insanım, bilirim

"İstanbul Sözleşmesi, sistematik LGBTİ propagandası olan düzenlemeler"

10 Ekim 2024 20:33

T24 Politika

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, son dönemde gündeme gelen İnfaz Yasası'nda yapılacak düzenlenmelerle ilgili açıklamada bulundu. Daha önce Adalet Bakanı ve son olarak Erdoğan'ın gündeme getirdiği denetimli serbestlik ve iyi hâl indirimi gibi düzenlemelere yapılan eleştiriler olduğunu vurgulayan Uçum, "Suçu meslek edinmiş kişilere tutuklama uygulanmıyor, bu fark edilmiş durumda. Devlet yaptırım ve cezalandırma tekeline sahiptir, gücünü devreye sokar" dedi. "2020'den sonra cezasızlık pratiği son derece minimaldir" diyen Uçum, infaz düzenlemesine ilişkin eksiklikler için devletin bu tedbiri alması gerektiğini söyledi.

"Sosyal medya üzerinden örgütlü suç eğilimi var, TikTok vs organizasyonunu ve iletişimini yapıyor" diyen Uçum, bu konuda da düzenlemeye gidileceğini söyledi. 

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, son dönemde artan şiddet olayları ve toplumda oluşan "cezasızlık" algısına yönelik adımlar atılacağını açıklayaraki Onlarca suç kaydı olan kriminal tiplerin elini kolunu sallayarak dolaşması, herkes gibi bizi de rahatsız ediyor" diyen Erdoğan, "Tutukluluk süresi, kişinin işlediği suçlar ve alacağı cezalarla orantılı bir şekilde belirlenecektir. Elbette bu husus, toplum vicdanını yaralayan belirli suçlar için geçerli olacaktır" ifadelerini kullandı.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç da İnfaz Yasası'nın tartışmalı düzenlemeleriyle ilgili, "Hem hukukçularımız, hem akademisyenlerimiz, uygulayıcımız ve milletvekillerimizle iyi hâl indirimin devam edip etmeyeceği özellikle konusunu görüşeceğiz. Cezalarda alt ve üst sınır var. Hakim dosyaya göre sınırlar arasında karar veriyor. Bir de iyi hâl indirimi olduğunda bazı suçlar bakımından özellikle kamuoyunun tepkisiyle karşı karşıya geliyoruz. Bunu tekrar gözden geçirmek gerekir" dedi.

 

Ciner Medya Grubu Ankara Temsilcisi Fevzi Çakır ve Habertürk TV'den Eren Eğilmez'in sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum gündeme dair açıklamalarda bulundu.

Uçum'un açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

"Sosyal medya üzerinden örgütlü suç eğilimi var, TikTok vs organizasyonunu yapıyor"

Türkiye'nin gündemi ne kadar siyaset, ekonomi, kültür olsa bile her zaman hukuk başat gündemlerden biridir. Bu dönemde de öyle olması normaldir. Cumhurbaşkanımız çarşamba günü Meclis'te iki konuya dikkat çekti. Birincisi suçu meslek edinmiş kişiler, suçu kazanç kaynağı hale getiren kişilerle ilgili. İkincisi cezasızlık algısı konusunda yaklaşım ortaya koydu. Sokakta ortaya çıkan şiddet ya da suç eğilimleri sosyal medyanın ve medyanın etkisiyle çok daha görünür halde. Sosyal medya üzerinden yapılan faaliyetler. İçinden geçtiğimiz koşullar, Türkiye'nin kendi iç süreçleri, insanların reaksiyoner eylemlerin artması gibi birçok konu. Bu durum Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından bir sorun olarak ortaya koyuyor. Bu konuda programatik ve sistematik bir çalışma var. Bireysel suçlarla ilgili mesele, günümüzde sosyal medya ile bağlantılı olarak bireysel suç olarak kalmıyor. Bir anlamda hukuk dışı iletişim sistemleri oluşmuş durumda. Birçok sosyal medya mecrası özellikle TikTok vs gibi bu suçların organizasyonunu ve hatta iletişimini yapıyor. Bunun sonuçları ise suçu meslek edinenler diye bir kategori oluşuyor. Örgütlü suçlar geleneksel klasik suç örgütleri olmaktan çıktı, onlar da var tabii. Bir anlamda sosyal medya üzerinden örgütlü suç eğilimi çıkıyor. Suçu bir kazanç kaynağı olarak görenlere karşı soruşturma ve kovuşturmada ortaya çıkacak tedbirler.

"Suçu meslek edinlere tutuklama uygulanmıyor, bu fark edilmiş durumda”

Hakkında 10'dan fazla hırsızlık, dolandırıcılık davası olan kişiler, henüz bu davalar bitmediği, kesinleşmiş hüküm olmadığı için diğer davalarda da tutuksuz yargılanıyor. Küçük suçlarda en az 2 yıl ve daha altında olan isnatlarda birçok suç işlendiğinde bu kişiler suçu meslek edinmiş kişiler olmasına rağmen tutuklama tedbirleri uygulanmıyor. Bu durum fark edilmiş durum. Bunlara yönelik çalışma yapılacağını Cumhurbaşkanımız açıkladı. Her soruşturma kendi içindeki isnat üzerinden değerlendirilir, başka yürüyen davalar sebebiyle tutuklama nasıl verilebilir? Bunun hukukta çözümleri vardır. Masumiyet karinesi bir sanık hakkıdır. Bir kişi cezası kesinleşinceye kadar suçsuz ve masum sayılır. Ama biz tutuklama diye bir tedbir uyguluyoruz. Bu masumiyet karinesinin sınırlanmasıdır.

Suçu meslek edinmiş insanlar bakımından, suçu kazanç kaynağı olarak gören insanlar bakımından da bir dizi tutuklamaya yönelik tedbir getirilebilir unsur konulabilir. Bunun suçsuzluk karinesiyle ilgili bir tarafı yok. Her hak kötüye kullanılabilir, hukuk düzeni bunu var sayıyor. Masumiyet karinesi de kötüye kullanılabilir. Hukuk düzeni hakkın kötüye kullanılmasını korumaz. Dolayısıyla suçsuzluk karinesinin kötüye kullanılması, tutukluluğun geliştirilerek engellenebilir. Cumhurbaşkanımızın da vurgusu buydu.

Fatih ilçesindeki surlara çıkan 19 yaşındaki katil Semih Çelik, 19 yaşlarındaki Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner’i canice öldürülmesinin ardından kendini surlardan aşağı atması sonucu hayatını kaybetti. Ülke gündemini sarsan vahşice işlenmiş cinayetlerin ardından belirli internet siteleri, Discord ve Telegram’da örgütlenen kadın düşmanı, erkeğin üstünlüğünü savunan “incel” gruplar gündeme geldi. 

Türkiye'nin pek çok ilinde kadınlara yönelik erkek şiddetine karşı eylemler düzenlenmeye başladı. 

 

"Devlet yaptırım ve cezalandırma tekeline sahiptir, gücünü devreye sokar"

Toplum bundan şikâyet ediyorsa, medya bunu görüyorsa, bu konuda endişe oluşmuşsa, yürütmenin, yargının, meclisin görevi bu endişeleri giderecek tedbirler almaktır. Adalet Bakanlığı bu konuda uzun zamandır çalışıyor. Biz Hukuk Politikaları olarak hukuk geliştirmek üzere çalışıyoruz. Bütün bunlar devletin bütün konumların fark ettiği ve tedbir alınacak konulardır. Bir gidişat var burada boşluk oluşuyor diye bir şey yok. Devlet yaptırım ve cezalandırma tekeline sahiptir. Devlet kendisine vatandaş tarafından devredilmiş bu yetkisini yargı pratiğiyle devreye sokar, şiddetin örgütlü halde toplumu rahatsız edecek boyuta gelmesinin önüne geçer. Bu konuda rahat olmak gerekir. Genelde kabul edilen bir laf vardır; devlet yarına bırakır yarına bırakmaz, şunu rahatlıkla söyleyebilirim devlet yarına da bırakmaz. Çok kısa bir süre içinde bu konuda somut adımlar görülecektir.

"2020'den sonra cezasızlık pratiği son derece minimaldir"

Cezaevlerindeki kalabalıklaşma sorunu idare, yürütme ve Adalet Bakanlığı'nın sorumluluğudur. Bizde hiçbir hâkim kalabalıklaşma sorunu var diye kaçınmaz. İlgili denetim ve teftişler yapılır. Böyle bir bakış açısı asla yoktur, olamaz. Savcı ve hâkimin kalabalıklaşma sorunu var diye esnek davranmaz. Yetkileri çerçevesinde gereken tedbirleri alırlar. Cumhurbaşkanımızın işaret ettiği konulardan birisi de cezasızlık algısıydı. Bir devletin en önemli görevi adaleti sağlamaktır. Bunları sağladığınızda güvenli yaşam, özgürlük olur, gerçek anlamda adalet duygusu oluşur. Cezasızlık algısı ve pratiği. Algı, suçlular ceza çekse bile cezaların yeterli olmaması 'yeterince ceza almadı, içeriden çıktığında suç işledi' yaklaşımıyla yürüyen bir şey. Suç işlemiş, ceza almış çıkmış. Kamuoyunun bilmesi gereken husus 30 Mart 2020 tarihinden önce işlenen suçlarda bu durum var.

Pandemideki özel dönem hariç, 2 yıldan fazla ceza alan herkes mutlaka cezaevinde yatıyor. 30 Mart 2020'den sonra denetimli serbestliğin süresi 1 yıla indi. Cezasızlık pratiği çok daha bir alan. Bunun sosyal psikolojik, hukuki boyutu var. Adalet Bakanlığı infaz hukuku düzenlemeleri sürekli çalışıyor. Ertelenen 9. Yargı Paketi'nde yanlış hatırlamıyorsam buna ilgili düzenleme vardı. Bu konuda düzenleme yönünde de adımlar atılır. 30 Mart 2020'den sonra cezasızlık pratiği son derece minimaldir. Hiç yatmadan girdi çıktı ile çıkanların sayısı son derece azdır. Denetimli serbestlik kararını kim veriyor? İnfaz hakimliği veriyor. Şartlı salıvermeyi de öyle. İdareden aldıkları rapora göre veriyor. Bu uygulamaların amaca uygun hale getirilmesiyle ilgili bir perspektif çalışması söz konusu. Cumhurbaşkanımızın çizdiği perspektifi, Adalet Bakanlığı, Hukuk Politikaları olarak bizim vereceğimiz destekle adımlar atılacağını düşünüyorum.

TIKLAYIN - Ayşenur Halil’in abileri, T24'e konuştu: Kardeşim içine kapanık biriydi; neden gitti, tehdit mi edildi, şantaj mı yapıldı?

TIKLAYIN - Semih Çelik'in yarım saat arayla öldürdüğü Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner gözyaşları içinde defnedildi; katilin adı mezarına yazılmadı

TIKLAYIN - İstanbul'daki çifte kadın cinayetinde yeni detaylar: Fail kasapmış, işleyeceği cinayetin resmini önceden çizmiş

TIKLAYIN - İstanbul'da yarım saatte iki kadının öldürüldüğü olaya ilişkin yayın yasağı getirildi

TIKLAYIN - Yarım saat arayla iki kadını katleden Semih Çelik 5 kez psikolojik tedavi görmüş!

TIKLAYIN - İkbal ve Ayşenur'u vahşice katleden Semih Çelik, o gün mahalle esnafına "Üstüm nasıl olmuş, iyi mi?” diye sormuş

 

"Ben de cezaevi yatmış insanım, bilirim”

Kesinleşmiş cezalarla ilgili talepler her dönem olur. Ben de cezaevi yatmış insanım. Oradan da bilirim. Özellikle adli suçlular açısından 'kader kurbanı' diyen kategoriler açısından bu beklenti her zaman olur. Af yetkisi TBMM'dedir. Mecliste üçte iki çoğunluğu ile yapılacak kanuna bağlıdır. Türkiye en son affı 1967'de yapılmış yanlış hatırlamıyorsam, diğer uygulamalar infaz düzenlemeleri. Af meselesini talebin ötesinde gündem olarak değerlendirilebilecek pozisyon yok.

"İnfaz düzenlemesine ilişkin eksiklikler gündemde, devletin bu tedbiri alması gerekir"

Zaten konu Meclis'te değerlendirilebilecek konudur. Türkiye'nin rutin dışı dönemlerinden kaynaklar sorunlar var. Bir dönem FETÖ'cü çetenin yargıda yarattığı mağduriyetlere de referans veriliyor. Önceliklendirmeyi, can yakıcı olan konularla genel konuları ayırmayı becermemiz lazım. Şu anda sokak suçlarına karşı gerekli tedbirlerin hızla alınması meselesidir. Bizim kural sistematiğimiz büyük ölçüde isabetlidir. İnfaz hukukunda da isabetlidir. Çok net söylüyorum; mağdurlar açısından tatminkâr infaz için eksikliklerin giderilmesi şu anda gündemde olan konudur. Sosyal medya üzerinden örgütlenen suçlara karşı tedbirler alınması son derece önemlidir. Tutuklama tedbirdir, o yüzden buna başvurmayalım diye meseleye bakılmaması lazım. Suçu meslek olarak görenlerin açısından devletin bu tedbiri alması gerekir. Vatandaş devlete yaptırım, cezalandırma gücü vermiştir. Devlet de pozitif hukuk içerisinde bu ihtiyaçları karşılamak durumundadır. Bu konuda herkes müsterih olsun. Cumhurbaşkanımızın yaptığı açıklama da son derece nettir, hukuk içerisinde bu konuda gerekli tedbirler alınacaktır.

 

"Dijital faşizm riski var, ifade özgürlüğü meselesi olmaktan çıkıyor"

Çok net söylüyorum; sosyal medya meselesi ifade özgürlüğü meselesi olmaktan çıkıyor. Kişilik, mahremiyet haklarının ihlal edildiği negatif özgürlük alanına dönüşüyor. Kişilere yönelik hakikaten ciddi tehdit alanına dönüşüyor. Bu sosyal medya platformları kontrol altına alınmazsa ciddi dijital faşizmle karşı karşıyayız. Ciddi tedbirler almak zorunda Türkiye. Çocukların oyunlarıyla ilgili mesela. ABD'de tartışılıyor. 16 yaşından küçük sosyal medyaya girme izninin yasaklanması. Bunun gibi birçok tedbirler konuşuluyor. Bizim sosyal medyayla ilgili meseleye şöyle yaklaşım var; her türlü hak ve özgürlük anlayışından çıkarmak lazım. Bugün sosyal medya mecraları her şeyin serbest olduğu mecralar. Her şeyin serbest olduğu yerde hak ve özgürlükler korunabilir mi? Dolayısıyla biz sosyal medyayı denetim altına almak zorundayız. TikTok üzerinden suç örgütleri oluşturuluyor, yayın yapıyor, tetikçi tutuyor ve siz müdahale etmiyorsunuz, böyle bir şey olabilir mi? Kendi mahrem odasında olan insanlar sosyal medya üzerinden bütün mahremiyetlerini herkese açabilecek ortam oluşturuyor. Buradaki üstün yarar toplumun, ailenin korunması, kişinin korunması, çocuğun korunması.

"Sosyal medyaya yönelik tedbirler alınmalı"

Hukukta haklar arasında çatışma olduğunda iki çözüm var. Çatışan hakları uyuşturabilir misin, pratik uyuşma. Öbürü üstün yarar nedir? Bugün sosyal medya ile toplum arasındaki ilişki toplumun, ailenin, çocuğun, bireyin korunması. Sosyal medyada hukuka uygun ifade özgürlüğü, düşünce olarak ifade özgürlüğünü güvence altına alırsın. Sürekli tehdit, zararlandırıcı sonuca dayalı tehdit olursa orada özgürlük yok ki. Bizim sosyal medyayı özgürlük alanına dönüştürmek için negatif yanını törpülemek lazım. Sınırlı kapatma olabilir, süreli, süresiz kapatma da olabilir. Bu işin siber güvenlik boyutu var. Onun dışında bir de Youtube meselesi var. Şimdi Youtube medyası çıktı. Siz medya kurmak için ruhsat alıyorsunuz, izin alıyorsunuz, bina kuruyorsunuz, denetimdesiniz, yaptırım uygulanıyor. Youtube'de bunlar oluyor mu? Devlet klasik medyada hangi izin, denetim, yaptırım sistemleri varsa buna yönelik de yapmalıdır. Bütün halkımız müsterih olsun. Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu perspektif kapsamlı bir çalışmanın ürünüdür. Bunlara ilişkin adımlar atılacaktır.. Bu sorunlarda adımları yavaş yavaş adımları görülecek ve nihayetinde çözülecektir. Bugün hiç kimse sosyal medyanın pozitif işlevinin negatif sapmalarının üstünde olduğunu iddia edemez. Sosyal medya bilgi bakımından dezenformasyon üretmesi, yalanı sistematik hale getirmesi, ahlaki erozyonu inanılmaz noktalara çıkarması sebebiyle bugün sosyal medya mecraları negatif fonksiyonu çok önde olan bireye, aileye, çocuklara zarar veren pozisyon. Pozitif işlerini kullananlar zaten öne çıkmıyor, zaten etkili de olmuyor. Biz sosyal medyanın her mecrasının, oyunlar dahil, negatif işlerini azaltacak, minimalize edecek tedbirleri aldıktan sonra pozitif işler anlamlı hale gelir, görünür hale gelir ve etkili olur.

"İstanbul Sözleşmesi: Sistematik LGBTİ propagandası olan düzenlemeler"

Sözleşme doğrudan uygulanan hukuki metin değildir. 6284 sayılı kanun sözleşmeden daha ileri düzenlemeler içermektedir. Sözleşmede şu anda bağlı olsaydık bile bu süreçlerin önüne geçileceği tamamen asılsızdır. Türkiye bazı sorunları tartışırken aktüel siyasetten fayda getirme üzerinden tartışmamalı. Kanunda olmayıp da İstanbul Sözleşmesi'nde olan bir şey var mı? Hatta sözleşmede olmayan ama kanunda olan var. İstanbul Sözleşmesi tartışması yapanlar topluma, aileye dönük tehlikenin faaliyetin farkında değil. Sistematik LGBT-İ propagandası olan, bireyi doğal cinsellikten uzaklaştıran birtakım düzenlemeler sebebiyle çıkılmıştır. Başka ülkeler de çıktı. 6284 sayılı kanun İstanbul Sözleşmesi'nden çok daha ileri bir kanundur.

"Kimyasal hadım gündem dışı"

Hadım meselesi gündem dışı. Kimyasal hadım meselesi infaz hukukunda tıbbi müdahalelerle ilgili düzenlemeler var. O kapsamda değerlendirilebilir. Bu tip konular tabii ki mahkumun hakları ile orantılı biçimde tartışılıyor. Bu tip konular toplumsal meşruiyet seviyesi yükseldikçe devletin gereğini yapması gereken konulardır. Toplumsal mutabakat ortaya çıkarsa, infaz kanunundaki düzenleme yeterli görülmüyorsa yapılabilir. Bunlar toplumun canını yakan konular. Toplumun talepleri meşruiyet seviyesini kazandığında devlet onun gereklerini yerine getirebilir.

 

 

İlgi çeken haberler...

TIKLAYIN - İşte belgesi: Köfteci Yusuf’la ilgili domuz eti tespiti, şubat ve mart aylarındaki iki raporla yapılmış

TIKLAYIN - Merak edilen soruyu uzmanı yanıtladı: Domuz eti dana etinden pahalı olmasına rağmen neden tercih ediliyor?

TIKLAYIN - Son seçim anketi: CHP ile AKP arasında yüzde kaç oy farkı var? Kararsız seçmen sayısı artıyor mu?

TIKLAYIN - Mehmet Y. Yılmaz yazdı: Kürt siyaseti aynı suda ikinci kez yıkanır mı?

 "Yunanistan’da Müslüman, Türkiye’de gavur tohumu"; Kayıp bir kuşağın hikâyesi 'Mübadele'