23 Şubat 2015 12:29
Evde, ailede, toplumda, eğitimde, işyerinde, sokakta, siyasette, medyada, dilde, tribünde, hukukta 'kadına şiddet kültürü' kendine yer buluyor. Peki, bu durum nasıl engellenir? Radikal’in derlediği haberde, farklı alanlardan 20 uzman, günlük hayatlarımızda atacağımız adımlarla şiddeti nasıl kıracağımızı anlattı.
1) Daha doğumda başlıyor: Neden bunlar oluyor, sorusunun cevabı için erkek çocuğun doğduğu âna bakmak gerekiyor. Nedir? Sevinç ve kutlamalar. Tersi olduğunda? “Niye sustun, kız mı doğdu?” Bunu eşitlemek gerekir. (Emel Armutçu)
2) Pipini göster oğlum amcalara!: Erkek çocuğu, ‘amcalara teyzelere gösterilen’, kesileceği zaman davullu zurnalı kutlamaların yapıldığı pipi yüceltmesiyle büyütmemek gerekli. Kıza ise “Sus, düzgün otur, ne regl mi oldun, çat” dememek... (Emel Armutçu)
3) Emret oğlum: Erkek çocuğu, her dediği (başta anne olmak üzere) kadınlar tarafından yapılan, istekleri giderek emre dönüşen bir varlığa dönüştürmemek şart. Büyüyünce “E fıtrat bu, aynen devam” demesini engellemek de. (Emel Armutçu)
4) Çok canlar yakmasın!: Erkek çocuklarına, küçük yaştan itibaren, “Kızları koluna takmış benim oğlum”, “Çok canlar yakacak”, “Kızlar kapısında kuyruk olacak” dememeli. (Pınar Mermer)
5) Oyuncaklardaki tehlike: Çocukların oyuncakları, oyunları kız erkek rollerine göre değil, insan olmak üzerinden seçilmeli. “Kızlar öyle bağırmaz. Eteğine dikkat et. Doğru otur. Böyle konuşma. Kızlar bunu yapmaz. Kızlar bununla oynamaz” denmemeli kızlara. Erkekler de kızlara bunların söylendiğini duyarak büyümezler böylece, kafalarında anlamsız ve tehlikeli kodlar oluşmaz. (Pınar Mermer)
6) Güç kullanmak ‘doğal’ gösterilmemeli: Çocuğun ev içinde (anne-baba arasında) veya toplumda tanık olduğu şiddet de onun gelişiminde benzer etkiyi yapar. Dayak, tokat atmak, kulak çekmek, tekmelemek... Bağırmak, aşağılamak, tehdit etmek, sınıftan atmak... Bu tür şiddetle karşılaştığı zaman, çocuk, yapılan bir yanlışın karşılığının şiddet kullanarak verileceğini öğrenmiş olur. Ayrıca, neyin yanlış neyin doğru olduğunu da öğrenemez, kendine güveni gelişemez. Güç kullanma onun gözünde ‘doğal’ bir davranış olur. (Sevda Bekman)
7) Reislikle gelen hak ihlali: Evde her şeyin sahibi ve karar vericisinin baba (o yoksa abi) olmadığını, erkeğin diğerlerini denetim altında tutmasının bir hak değil, hak ihlali olduğunu küçük yaşlardan itibaren öğretmek mühim. (Emel Armutçu)
8) Kadın erkeğin ailesine mensup değil: Aile içi şiddetin önlenmesi için gerek erkek gerekse kadının birbirini birey olarak kabul etmesi, eşit haklara sahip olduklarını kabullenmesi, evlilik ile kadının, erkeğin ailesinin bir mensubu olmadığı, yeni bir aile kurulduğu anlayışının yerleşmesi gerekir. (Ayşe Nuhoğlu)
9) Eşit fırsat eşit olanak: Kadının, hayatın her alanında erkeklerle eşit fırsat ve olanaklara sahip olması gerekiyor. (Emel Armutçu)
10) Sorun mekân değil: Kadınların hayat tarzı üzerine tüm Türkiye önünde bu kadar çok konuşulması sonucu, bütün kamusal alanlar erkeklere her şeyi yapmaları için serbest bırakıldı. Yani sorun ‘mekân’ değil, tüm mekânların erkeklere mahsus oluşu. ‘Buton’ veya ‘pembe otobüsle’ de çözüm gelmez. Bu anlayışın değişmesi lazım. (Gülsüm Kav)
11) Çocuk yaşta evlilik engellenmeli: Bu evliliklere izin veren anne-babalara ciddi cezalar verilmeli. (Şahika Yüksel)
12) Cinselliği iktidar belirleyemez: Hiç kimse bir başkasının cinselliğini belirleyemez. Kadınların kendi doğurganlıklarını kendilerinin kontrol etmesi önemli. (Şahika Yüksel)
13) Eşit iş şart: Yoksulluk, şiddeti arttıran en önemli nedenlerden. Kadınlara mutlaka güvenceli çalışma koşulları sağlanmalı. Kendi yaşamlarını bağımsız şekilde sürdürebilecek gelir elde edebilmeliler. Çocuk doğurup evde çalışma tamamen bir aldatmaca. (Şahika Yüksel)
14) Sahaya inmeli: Türkiye’nin tüm cinsel yönelim ve cinsel pratik çeşitliliğini, yaşam tarzı farklarının çoğulluğunu ortaya çıkaracak çok geniş çaplı bir saha araştırması yapılmalı. (Alev Özkazanç)
15) RTÜK yasası değişmeli: Beden, cinsellik ve yaşam tarzı farklarının mevcut tüm çeşitliliğinin kültür ve medya alanında daha fazla görünür olması ve meşruiyet kazanması sağlanmalı, kadın bedeni ve cinsellik denetimini amaçlayan sansüre karşı çıkılmalı. RTÜK yasası ve uygulamalarının değiştirilmesiyle işe başlanabilir. (Alev Özkazanç)
16) ‘Tecavüzcü Coşkun’u daha ne kadar sevebiliriz?: Toplumda ’Tecavüzcü Coşkun’ gibi bir lakabın içselleştirilmesi ve sanki bir ‘sempati’ öğesi gibiymiş gibi kullanılması çetrefilli bir durum. Çok uzak geçmişte Yeşilçam’da Önder Somer bu tip rollerin simge ismiydi ama sonrakiler kadar el üstünde tutulmamıştı. Nuri Alço, Coşkun Göğen kendi isteklerinin dışında kuşkusuz sevildiler sayıldılar... Bu tuhaf sevda ‘hastalıklı’ bir refleksin tezahürü değil miydi? Toplum bu sıkıntı yaratan hallerinin artık ayırdına varmalı. (Uğur Vardan)
17) Müfredatta devrim: Kreş çağından başlayarak müfredata ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’, ‘büyüklerin zararlı dokunuşlarını anlama’, ‘sadece yabancılara değil, anne babaya karşı da haklar’ gibi dersler konmalı. (Emel Armutçu)
18) Yaşa uygun cinsel eğitim: Cinsel eğitim yaşına uygun olarak verilmeli. Cinsel eğitim vermek çocuğun cinsel aktivitesini arttırmaz, aksine sağlıklı, yaşında ve kontrollü olmasını sağlar. Kendini koruması için de önemlidir. (Bengi Semerci)
19) Açık toplum olmalıyız: Çözüm, acilen kapalı toplumdan açık toplum haline geçmekte. Kız çocukları, erkek çocuklardan ayırmadan yetiştirmekle işe başlanmalı. İlk yaşlardan itibaren beraber oynamalı, büyümeli ve okula gitmeliler. (Ayşegül Denizci)
20) Kadın iş sözleşmesini feshedebilir: Bir kadın işçinin işyerinde cinsel tacize uğradığını işverene bildirmesine rağmen gerekli önlemlerin alınmaması, işçiye iş sözleşmesini derhal feshetme hakkı veriyor. Böyle bir durumda, diğer şartların da varlığı halinde, işçinin kıdem tazminatı alma hakkı mevcudiyetini koruyor. (Gökhan Erbaş)
21) Tacize uğrayan kadın ne yapabilir?: İşyerinde cinsel tacize maruz kalan kadınlar mutlak surette yöneticilerine veya insan kaynakları birimlerine durumu bildirerek tacizin önlenmesini talep etmeli. Yargıya intikal eden olaylarda Yargıtay, cinsel tacizin niteliği gereği gizli yaşanabilecek bir olay olmasından hareketle çok sıkı bir ispat aramıyor ve taciz mağduru kadınlar lehine yorum kaideleri getiriyor. Ancak bu kaidelerin işleyebilmesi için kadınların susmayarak gerekli şikâyet prosedürlerini işletmeye çalışması ve bu konudaki iyi niyetli gayretin mahkemelerce tespit edilebiliyor olması gerekiyor. (Emel Göçmen Bozoğlu)
22) Acaba taciz mi?: Mağdurlar ‘muhatabının davranışının taciz olarak yorumlanmayabileceği ve ispat zorluğu’ yönünde endişe taşıyabiliyor. Bu noktada failin davranışını, hangi iyi ya da kötü düşünceyle yaptığına değil, aksine söz konusu olayın makul bir kişi tarafından nasıl algılanabileceğine bakıldığının bilinmesi gerekiyor. (Gökhan Erbaş)
23) Bir SMS bile yeter: Bu olaylar duruma göre, mağdur tarafından önemsenmeyen bir SMS, e-posta veya görgü tanığıyla ispatlanabiliyor. (Gökhan Erbaş)
24) Çığlıklara kulak kesilelim: Sokağa taşan şiddet, evin kapısının ardında, aile içi şiddette gizli. Bu haliyle de aile içi bir mefhum değil, hepimizin burnunu sokabileceği kamusal bir olay aslında. Bu yüzden şiddet gören kadınların çığlıklarına kulak olmalı komşular, o kulaklar seslere dönüşmeli. (Sibel Hürtaş)
25) Dayanışma ağları kurulmalı: Bunun için de öncelikle kadınların kendi yaşam alanlarında yaratacakları dayanışma ağları oluşturulmalı. Güvenlik ve korku söylemleri ile kadını eve kapatmadan ziyade, sokak sokak örülecek bu ağlarda rahatça kendilerini ifade edebilmeleri sağlanmalı. (Sibel Hürtaş)
26) Yeni bir mahalle dayanışması: Bugün kadın şiddet karşısında toplumdan hiçbir destek alamayacak şekilde yalnız bırakılıyor. Tabii bu ‘eski mahalle’nin iyi olduğu anlamına gelmiyor. Yeni bir kamusallık anlayışı oluşturulmalı. Mahalle dayanışması, şiddeti örten veya onu yok sayan noktadan, kadını koruyan ve onun hakkını savunan bir noktaya taşınmalı. (Sibel Hürtaş)
27) Siyasiler bir zahmet sussun!: Siyasetçiler, her gün kadın algısını daha da dibe iten “Eşitlik fıtratında yok”, “Kahkaha atmasın”, “İffetli olsun”, “Hamile hamile dolaşmasın”, “Çocuk doğursun”, “Evinde çalışsın”, “Tecavüze uğradıysa çocuk kalsın, o ölsün” gibi ayrımcı lafları bağırsaklarında eritsinler. Her birinin evde ve sokakta başka bir şiddete dönüştüğünü bilsinler. (Emel Armutçu)
28) Siyasal ağlar açılsın: Cinsiyetlendirilmiş ilişki ağları yüzünden kadınlar siyasal ağlara kolay giremiyor. Kota, olumlu önlem türünden politikalar ve mekanizmalar daha çok geliştirilmeli, kurallar göstermelik ve şifahi olmamalı, tüzüklerde yer almalı. (Serpil Çakır)
29) Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bakanlığı kurulsun: Aile Bakanlığı yerine, ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bakanlığı’ kurulmalı, genel bir eşitlik çerçeve yasası çıkarılarak toplumsal cinsiyet sorunları bütünsel olarak siyasi öncelik haline getirilmeli. (Alev Özkazanç)
30) Cinsiyet kurgusu açık edilmeli: Devlet, kadınların özerk ve eşit bir yurttaş olarak tanımlanması yolunda neler yapıyor ya da yapmıyor? Kaynaklar kadınların sorunlarının çözümünde yeterince ayrılıyor mu? Yasalar çıkarıyor, çıkarılan yasaları uyguluyor mu? Bu yolda mekanizmalar kuruluyor mu? Hepsine bakılmalı. (Serpil Çakır)
31) Denetleyici platformlar: Yasa koyucusundan hâkimine, kolluk kuvvetinden üniversite hocasına, öğrencisine, gazetecisine, kadın hareketine kadar herkesin bir araya gelip ortaklaştığı denetleyici platform ve yapılar kurulmalı. (Serpil Çakır)
32) Mağduru korumalı: Medya, saldırganın ifadesinden yararlanılarak hazırlanan, mağdur ve yakınlarını yaralayabilecek başlıkları veya mağduru küçük düşürücü durumlarda gösteren fotoğrafları kullanmamalı. (Yasemin İnceoğlu)
33) Cinayetin magazini olmaz: Medya, kadını ve kadın cinayetlerini sansasyonel biçimde cinayetin magazin yönüne odaklanarak vermemeli. (Yasemin İnceoğlu)
34) Kadınlar ‘kenar süsü’ olmasın: Obezite haberi mi var, günde 30 dakika spor ömrü mü uzatıyor, koy spor yapan seksi bir kadın neşemiz yerine gelsin. Bunlar topyekûn kalkmalı. (Banu Tuna)
35) Medyada yönetici kadınlar: Kadınların, medyada karar verici - yönetici pozisyonlarda daha fazla yer alması lazım. Neticede erkekler kulübünden toplumsal cinsiyet eşitliği yönünde bir ürün çıkması beklenemez. Erkekler pek çok durumda, kullandıkları ayrımcı dilin farkında bile olmuyor. (Banu Tuna)
36) Kadınların yeri belli!: Medyada kadınlara hâlâ cinsiyetçi roller biçiliyor. Gazetelerde bugün kadınların yönetici olarak en çok yer aldığı alanlar dış haberler, magazin, kültür sanat ve ekler editörlüğü. Her alanda görev yapabilmeliler. (Banu Tuna)
37) Kadınlar ‘kadın’ programlarında: Televizyonda kadınlara yönelik sabah programlarının saatlerce süren bir göbek atma, yemek pişirme, diyet-spor maratonundan ibaret olması ayrı konu. Televizyon programlarında ‘ciddi’ meseleler hemen her akşam erkek erkeğe tartışılıyor. Kadın uzmanlar, kadın, aile ve çocuk konularında hatırlanıp programlara davet ediliyor. (Banu Tuna)
38) ‘Kadın’ı terk edelim: ‘Kadın şoför’, ‘kadın doktor’, ‘kadın pilot’ gibi tamlamalar hâlâ terk edilemiyor. Oysa bırakmak çok kolay. (Banu Tuna)
40) Yaftadan kaçınmalı: Yaftalama ve etiketleme yoluyla kadının değersizleştirilmesi ve itibarsızlaştırılmasına özendirici yayınlar yapılmamalı. (Yasemin İnceoğlu)
41) Haber diline dikkat: Kadın, haber dilinde sürekli edilgen hale getiriliyor. Örneğin ‘talihsiz kadın’ kocası tarafından ‘öldürülüyor’. Oysa koca karısını ‘öldürüyor’. (Banu Tuna)
42) Şiddeti mazur gösteren başlıklara son: Şiddete veya cinayete gazeteci kendi eliyle mazeret buluyor. ‘Yaş farkı cinayeti’, ‘Namus cinayeti’, ‘Kıskançlık cinayeti’ gibi başlıklar cinayeti ya da şiddeti mazur gösteriyor. (Banu Tuna)
43) Kurbanda güzellik aranmaz!: Kadına şiddet olaylarında fail değil mağdur teşhir ediliyor. Bir insanın ölümünde bile estetik kriterler aranıyor, kurban kadın ne kadar güzelse, sayfalarda kendine o kadar fazla yer buluyor. (Banu Tuna)
44) İzdivaç programlarında kadın hep kurban: Halen yaygın olarak seyredilen izdivaç programlarında da kadınlar sanki vahşi kapitalizmin tutsağı olmuş birer mağdur yahut kurban olarak sunuluyor. (Kerem Doksat)
45) Erkeklerin ‘ceza’ dili değişsin: Erkekler penetrasyonu bir ceza, tahakküm, iktidar aracı olarak görüyor. Bu diline de yansıyor. Ceza verilene, hükmedilene de ‘kadın’ karakterini yüklüyor. Böylece hem kadını aşağılamış olup hem seksten ne anladığını (=hiçbir şey) belli etmiş oluyor. Türkçe yaratıcılığa müsait bir dil; illa kullanılacaksa cinsiyetsiz küfürler kullanılabilir. (5harfliler)
46) Ortamı bozmak lazım: Sosyal dönüşüm kadınlar açısından, erkeklerle konuşarak yaşanabilir. Gerektiğinde de dışlayarak. Ve gülmeyerek. Bunu söylemesi yapmasından çok daha kolay ama ‘ortamın tadını kaçırmaktan’ çekinmeyerek. Fakat hemen ‘bambaşka bir hayat’ diyerek durumu siyah-beyaz gibi algılamak da adil ya da pratik olmaz, içine saplandığımız taciz kültürünü değiştirmeye başlamak için herkesin ilk yapması gereken radikal karakter dönüşümleri yaşamak değil. (5harfliler)
47) Erkekler sıkça susabilir: Dilin rolü tabii ki çok önemli ve dilden bir şeyleri çıkarıp yeni algı ve anlayışlar getirmek inanılmaz büyüklükte bir çaba gerektiriyor. Birçok erkeğin havsalası bunu almıyor olabilir ama daha çok ve sık susabilir ve ne kadar çok ve sık açıklama yaptıklarını fark edebilirler. (5harfliler)
48) Eskiden ‘hürmet’ edilirdi: Toplumla birlikte tribün de değişti. Futbolun ataerkil düzeni içinde, tribündeki toplu küfürden futbolcular arasındaki bireysel küfürleşmeye, yönetim kademesinde hiç denecek kadar az kadın olmasından yönetim kurullarında ‘rahat rahat’ konuşulsun, yurtdışı gezilerinde ‘rahat rahat’ hareket edilebilsin diye bilinçli olarak kadınları dışarıda bırakmaya birçok şeye şahit olduk. Küfür, önce tribünde sonra sokakta bağlamından tamamen koparak bir bağlaca dönüştü, banalleşti. Toplum değişince tribün de değişir. (Banu K. Yelkovan)
49) 102’nci madde netleştirilmeli: TCK’nın 102’nci Maddesi’nin acilen netleştirilmesi lazım. Eski ceza kanununda ırza tecavüz, ırza tasaddi ve sarkıntılık olarak üç ayrı suç tipini oluşturan eylemler yeni kanun ile sadece ‘Cinsel Saldırı’ olarak tek maddede toplandı. ‘Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlal eden kişi ifadesi’ ile de muğlak yoruma muhtaç bir hale getirildi. Bu tür durumların Yargıtay içtihatlarına bırakmayacak şekilde kanun koyucu tarafından netleştirilmesi gerekir. (Örneğin yine Yargıtay bir kararında “Birden fazla kişi tarafından gerçekleştirilen cinsel istismar olayında mağdurun ancak bir kez ruh sağlığının bozulabileceğini, birden fazla sanığın olmasının önemi olmadığını” belirtmiştir.) (Serbülent Baykan)
50) İyi hal indirimine dikkat!: 102’inci madde metninin özellikle cinsel davranışın daha net yazılması, gerekirse TCK 6. Maddesi’ndeki tanımlar maddesine tanım eklemek suretiyle içtihadi olarak boşlukların doldurulmasının önüne geçilmesi gerekir. İçtihadın oluşması zaman alacağından böylesi olaylar toplum vicdanını zedelemeye devam edecek. Cinsel saldırı suçunun nitelikli hallerinde ya da tümünde TCK 62. Madde gereği iyi hal indirimi yapılamayacağı da maddeye eklenebilir. (Serbülent Baykan)
© Tüm hakları saklıdır.