Hürriyet gazetesi yazarı Akif Beki; Mustafa Karaalioğlu, Yusuf Ziya Cömert ve Mehmet Ocaktan'ın Ethem Sancak tarafından görevden alınmasına yönelik olarak, bir medya patronunun istediği yönetici ile çalışma hakkına sahip olduğunu ancak bunun bir adabı, erkânı olacağını söyledi.
Akif Beki, Mustafa Karaalioğlu'nun, birkaç kez istifa etmeyi teklif ettiğini de ileri sürdü.
Akif Beki'nin "Muhafazakâr medyada neler oluyor?" başlıklı yazısı şöyle:
"Muhafazakâr medyada neler oluyor?"
3 gündür yazmıyordum; iştiham, takatim, mecalim yoktu yazmaya, mazeret izni istemiştim...
Fakat dediler ki ortalık Star ve Akşam gazetelerinin tepesindeki tasfiyeyle çalkalanırken senin susman yanlış anlaşılıyor.
Mesele Mustafa Karaalioğlu, Yusuf Ziya Cömert ve Mehmet Ocaktan gibi muhafazakâr medyaya büyük emeği geçmiş yöneticilere reva görülen hoyratlık meselesi...
* * *
Görevden alınan üç isim de yakın arkadaşım, gazetecilik geçmişlerini, verdikleri fikir mücadelesini, hayata karşı duruşlarını bilirim. Maaşlarından başka kaybedecek hiçbir şeyleri yoktur. Onu da fikren yanında durdukları iktidarın nimetlerine borçlu değiller, AK Parti'den önce de yönetici maaşı alıyorlardı.
Şık olmayan bir yolla, bir güç gösterisiyle teşhir edilerek, yani göstere göstere görevden alındılar...
Olaya, 'iktidar medyasında kıyım' diyenler var, 'tasfiye operasyonu' diyenler var, fırsattan istifade netameli para-pul işlerine bağlayarak çamur atanlar, sinsi karakter infazlarına girişenler var...
Ve buna çanak tutan bir yöntem...
Bir seferde üç kafa isim alındı, bir olağanüstülük rüzgârı estirilerek...
Elbette bir medya patronu, istediği yöneticiyle çalışma hakkına sahiptir. Ama vefa denen, kadirşinaslık denen mefhumu geçtim, kadir kıymet bilmeseniz de yayın yönetmeni değiştirmenin bir nezaketi, dostane halletme usulü, adabı, erkânı olurdu. Olağan şartlarda, hem de benim tanık olduğum kadarıyla Karaalioğlu birkaç defa ayrılmayı kendi ağzıyla teklif etmişken istifasını reddedip üçünü birden göndermek bunlar arasında değil.
* * *
O gazetelerin patronu Ethem Sancak, haksız spekülasyonlara son vermek için nihayet Anadolu Ajansı'ndan tok bir ses verdi.
Dedi ki "Görevden alınan gazetecilerle ilgili tüm para-pul iddiaları yalandır. 3 arkadaşa da teşekkür ettim ayrılırken. Haberin gerçekle alakası yoktur. Biz bu arkadaşlarımızı tanıyoruz, güveniyoruz. Onlarla aynı davanın insanıyız..."
Dedi ki, "Biz tarzımızı açıkladık, onlar da bu şekilde çalışmak istemediler. Olay budur. Ayrıldığımız arkadaşlarımızın onurlarına, şereflerine kimse laf söyleyemez. Bizim kararımız tamamen iş felsefemizle alakalı..."
Yine dedi ki: "Gazetecilerin aynı gece görevden alınması ne darbedir ne de operasyon. Önce birini, birkaç gün sonra öbürünü alsaydık bana göre hoş olmazdı, asıl sahtecilik o zaman olurdu. Anlaşamadık, tarzlarımız uyuşmadı ve yollarımız ayrıldı..."
Dedi, amma Basra yıkıldıktan sonra...
* * *
En nihayet "Eşler ve kardeşler arasında da ayrılıklar olur, bunda bir gariplik yok" dedi Ethem Bey.
Doğru, fakat ortada şöyle bir gariplik görünüyor...
Ortaçağ işkence aletleri müzesinde bir Nuremberg Bakiresi vardı, çivili bir tahta kafes içinde 'ayıplanacak kimse'leri teşhir etme aleti...
Prag'da, Zara'yla birlikte gezmiştik. Aramızda lafı da geçti, bir şuur sürçmesiyle karımı kırdığımda ben Cemil Meriç gibi okur karşısında soyunarak dil kusurumu jurnallemeye, o kafese manen girerek kendimi utandırmaya gönüllü dahi olurum.
Ancak girift kadın-erkek münasebeti değil bu. İşten atılacaksam, üstelik işten ayrılmayı kendi ağzımla teklif ettiğim halde... Utanılacak bir iş yapmışım gibi 'paketlenip' üstüm işaretlenerek o kafese kapatılmak izzet-i nefsime dokunur.
İmayla çıtlatılsa bile istifa etmeye hazır izzet, şeref ve haysiyet sahibi gazetecilerin işine, teşhir gibi bir operasyonla son vermenin bu duyguyu yaratacağı bilinmeliydi.