31 Ekim 2014 09:53
2012 yazında Suriye'nin kuzeyinde, Kürtler tarafından Rojava olarak adlandırılan bölgede yeni bir siyasi sürecin başlamasından bu yana sık sık sorulan bazı sorular var;
"Kürtler Beşar Şam'la anlaşabilir mi?"
"Kürtler, ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) birlik olup Esad'a karşı karşı topyekûn savaşa girecek mi? Suriye ordusu Kürtler'e saldırır mı?"
Bu soruları ele alan Mahmut Hamsici’nin BBC Türkçe’de yer alan analiz haberi şöyle:
O dönemde, PYD öncülüğünde başlayan süreçte Kürtler, kendi yönetimlerini kurmaya başlamış, yönetim binalarından Suriye bayrakları indirilip yerine sarı, kırmızı, yeşil renkli bayraklar asılmıştı.
Bu süreçte PYD, Suriye ordusu askerlerine belli bir süre tanıyarak bölgeden çekilmesini istemiş, birçok yerde askerler çekilmiş, yer yer çatışmalar yaşanmış, iki taraftan da ölenler olmuş ancak büyük çaplı çarpışmalar olmamıştı.
Suriye'deki laik ve demokratik muhaliflerin çatı örgütü olarak bilinen Suriye Ulusal Koordinasyon Komitesi'nin (NCC) Şam'da bulunan basın sözcüsü Nebras Dalloul, Suriye yönetiminin Kürtlerle ilgili stratejisini 'bırakalım yapmak istediklerini yapsınlar' politikası olarak yorumluyor.
Dalloul şöyle devam ediyor:
"Zira Kürtler rejimin öncelikleri içinde değildi. Rejim 2012'den beri Kürtlerle ve PYD'yle çatışmaktan kaçındı. Çok fazla sayıda cephede birden savaşamazdı. PYD bu noktayı çok zekice anladı ve buna göre davrandı."
Lübnan merkezli ASIA haber ajansı için çalışan, Lazkiye'de yaşayan gazeteci Somer Sultan ise Şam'ın geçici çekilme yoluyla kendini koruduğu görüşünde:
"Devlet, ülkede geçici olarak toprak kaybedeceği koşulları en az zararla geçirmek, daha sonra koşulların lehine çevrildiği zamanda karşı saldırıyla geçeceğini hesap ediyordu. Bundan yola çıkarak Kürt bölgelerinde kendini korumak istedi. Çünkü o bölgeleri koruyamaz bir duruma geleceğini biliyordu. Ve böylece PYD'yle koordinasyonlu bir şekilde kendisi çekildi ve yerine o bölgelere PYD geçti."
Salih Müslim ise, bazı muhalif gruplar, Türkiye ve Mesut Barzani tarafından dillendirilen 'PYD, Suriye yönetimiyle işbirliği yaptı' iddiasının 'karalama' olduğunu söylüyor.
Müslim daha önceki açıklamalarında da birçok kez, 'amaçlarının, demokratik bir Suriye'nin parçası olarak, Kürt bölgelerinde kendi yönetimlerini kurmak olduğunu, ne rejim ne de İslamcı muhaliflerle birlikte olduklarını' söylemişti.
Müslim, "Biz, 2004'ten beri rejimle mücadele ediyoruz" diyor.
Bu iddia sadece 2012 yazındaki süreçle ilgili değil, başka gelişmeler üzerinden de dillendiriliyor.
Bu yaz, Haseke kentinde PYD'ye bağlı YPG (Halk Savunma Birlikleri) ve Suriye ordusu askerleri IŞİD'e (Irak Şam İslam Devleti) karşı aynı dönemde savaşmıştı.
Çatışmaların bir tarafında IŞİD, diğer tarafında ise Suriye ordusu, YPG ve Asuri 'öz savunma grupları' yer aldı.
Bu çatışmaları sorduğumuz Salih Müslim, Haseke'de 'özel bir durum olduğunu' söylüyor:
"Haseke'de üç tane yer var. Biri Kürtlerin ve Süryanilerin oturduğu mahalle. Bir mahallede rejimden yana Araplar var. Bir de DAİŞ'in (IŞİD) yerleştiği bir yer var. Bunlar (IŞİD) rejime saldırdılar. Biz karışmadık. Bunlar sonra bize de saldırdılar. Biz de kendimizi savunduk. Onlara, rejimi hedef aldıkları için değil, bize saldırdıkları için saldırdık."
Suriye yönetiminin Rojava'daki siyasal sürece doğrudan cephe almadığını savunanlara göre Şam'ın Kürt kentlerindeki memurların maaşlarını ödemeye devam etmesi de ortadaki 'düşmanca olmayan yaklaşımın' göstergesi.
Salih Müslim bu durumu hatırlattığımızda şunları söylüyor:
"Rejimle devleti birbirinden ayırt etmek gerekiyor. Devletin memuru oluyor. Bazıları hâlâ maaşlarını alabilirler. Haseke'de de, Kamışlı'da da bazı memurlar vardır. Zaten Kürtleri memur yapmıyorlar. Ama bazı yerlerde memurlar vardır, biz karışmıyoruz."
Kamışlı'nın ilan edilen kantonlardan biri olmasına rağmen Kamışlı Uluslararası Havaalanı'nın Suriye yönetiminin elinde olması da tartışma yaratıyor.
Salih Müslim, Kamışlı'da da özel bir durum olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor:
"Kamışlı havaalanının yanındaki mahallede yaklaşık 25 bin Arap oturuyor. Hepsi Tey aşiretinden. Herhangi bir şey olursa rejimden yana çıkıyorlar. Sanki sınır çizilmiş, onlar Kürt mahallelerine karışmıyorlar, kendi yerlerini kontrol ediyorlar. Bizimkiler de kendi yerlerini kontrol ediyorlar. Burada hassas bir nokta var. Eğer bir çatışma durumu olursa doğrudan Tey aşiretiyle savaşa gireceksin. O zaman bir Kürt-Arap savaşı olur. Ama bizimkilere saldırı olunca bizimkiler de saldırıyla yanıt veriyorlar."
"Kamışlı Havaalanı ve yanındaki mahalleler onların kontrolünde, doğru ama kalkıp birilerinin hatırı için bir Kürt-Arap savaşına girmeyiz. Bir Haseke bir Kamışlı'da özel durum vardır, bunlar da hiçbir zaman bizim kurduğumuz sistemi etkilemiyor."
Suriye Enformasyon Bakanı Ümran el-Zubi geçen hafta yaptığı açıklamada 'Ayn el-Arab'a askeri güçleri ve savaş uçakları üzerinden askeri, lojistik destek sağladıklarını ve silah gönderdiklerini, bunu sürdüreceklerini söylemişti. PYD bu açıklamayı yalanlamıştı.
El-Zubi açıklamasında IŞİD'den 'teröristler' onlara karşı savaşanlardansa 'halkımız' diye bahsediyor.
Suriye medyası ve kamuoyunda da Kobanê'ye yönelik benzer bir bakışın olduğu belirtiliyor.
Şam'da yaşayan gazeteci Hediye Levent, Şam'dan Kobanê'nin görüşünüyle ilgili şunları söylüyor:
"YPG dahil Suriyeli Kürtlerin yer aldığı silahlı yapıların 'yerel direniş' çerçevesinde değerlendirildiği söylenebilir. Ancak her ne kadar silahlı Kürt gruplar yerel direnişçiler ya da halk savunma birimleri olarak tanımlansa da gerek Esad'ın son iki konuşmasında ve gerekse Zubi'nin konuşmalarında 'direnen Kürt gençleri, şehit düşen Kürt gençleri' ifadelerinin kullanılması dikkat çekici, çünkü siyasi olarak etnik kimlik de belirtiliyor. Ayrıca çatışmalarda hayatını kaybeden Kürt gençleri siyasi/askeri anlayış çerçevesinden şehit sayılıyor."
Ulusal Koordinasyon Komitesi'nden Nebras Dalloul ise şu yorumu yapıyor:
"Ayn el-Arab (Kobani) Suriye'deki tüm siyasi ve askeri kesimleri birleştirdi. "
Suriye'de Kürtler on yıllar boyunca Baas yönetimi tarafından ayrımcılık ve baskı gördüklerini; Baas yönetimi ise Kürtler'le ilgili politik tartışmaların dışarıdan yönlendirildiğini savunageldi.
2004 yılında Kamışlı'daki bir futbol maçı sonrası yaşanan olaylarda onlarca Kürt'ün öldürülmesi, ardından da birçok Kürt'ün tutuklanması ve işkence görmesi zihinlerde hâlâ taze.
Suriye'de 2011'deki isyanlardan sonra yönetim bir reform girişimiyle yıllardır nüfus kaydı olmayan Kürtlerin bir bölümüne kimlik vermişti.
Ancak Kürtlerin önemli bir bölümü tarafından bu, son derece yetersiz ve Kürtler'in Esad'a cephe almaması için atılan bir adım olarak yorumlanmıştı.
Peki Kobani'den sonra uzun vadede Suriye yönetimi ve Kürtler'in ilişkileri nereye gidebilir?
Lazkiye'den Somer Sultan, Şam'ın Kürtler'e 'hafifletilmiş özerklik' tanıyacağını savunuyor:
"Buna dair veriler var. Verilerin başında devletin PYD idaresi altındaki bölgelerde kurumları finanse etmeye devam etmesi geliyor. PYD'nin Kürt dil eğitimini soktuğu okulların öğretmenleri hâlâ devletten kesintisiz maaşlar alıyor. Devlet hâlâ pamuğu Kürt çiftçilerden satın almaya devam ediyor."
Hediye Levent, bu konuda Suriye kamuoyunda dillendirilen öngörüleri şöyle aktarıyor:
"Dört yıl boyunca Kürtler Suriye ordusuna ek cephe açmadığı için ve dengeli politika güttüğü için kârlı çıkacak' diyenler epeyce var. Ancak 'bağımsız devlet ya da iç içişlerinde bağımsız bir özerklik olmayacağı, daha çok genişçe siyasi-kültürel haklar kazanabilecekleri' yorumu yapılıyor. Her hâlükârda Kürtler bu işten en karlı çıkacak kesim, ancak bunun nasıl olacağı belirsiz."
Nebras Dalloul ise "Şam'ın, uzun vadede Kürtler ve diğerleriyle kurduğu ilişki türünü değiştireceğini ama Rojava sistemini tanımayacağını' söylüyor.
Kobani sonrası dönemde Suriye muhalefetiyle daha fazla birlik olup olmayacaklarını sorduğumuz Müslim, şu cevabı veriyor:
"Kürt halkının haklarını tanıyan bir muhalefet olursa kabul ederiz. Bazı güçlerin muhalefet üzerindeki Kürtlerin haklarını kabul etmeyin baskısı vardı, onun için bize engel oldular. Onlar bu düşünceden kurtulursa veya emir veren güçlerden kurtulurlarsa biz onlarla anlaşabiliriz."
İttifak yaptıkları muhaliflerde laiklik şartını arayıp aramadıklarını sorduğumuzdaysa "Laik olmayan kimsenin Suriye'nin geleceğinde yeri yoktur. Suriye'de Hıristiyanlar, Aleviler, İsmailliler, Yezidiler vardır, demokratik bir Suriye laik olacaktır. Zaten ÖSO içinde laikliği savunanlar bizimle beraberdir" diyor.
Müslim, Esad yönetimine karşı ÖSO'yla birlik olup doğrudan saldırıya geçeceklerine dair bir sinyal vermiyor.
Salih Müslim'e yeni gelişmelerle birlikte "Esad yönetimiyle anlaşma olasılığınız var mı" diye de soruyoruz.
"Hayır" yanıtını veriyor ve ekliyor: "Bu rejim zaten gidecektir."
Müslim, "Baas bize hiçbir şey vermez çünkü şovenist bir yapıdır. Baas kendisini kolay kolay değiştirmez. Hiçbir zaman bunu beklemiyoruz" diyor.
Kobani'den sonra Suriyeli Kürtlerin hem Suriye krizinde hem de bölgede daha önemli bir siyasal oyuncu haline geldiği aşikâr.
Suriye yönetiminin ve Kürtler'in ilişkilerininse daha derin bir çatışmaya mı, bir işbirliğine mi yoksa başka bir üçüncü yola mı evrileceğini öncelikle Şam'ın ve Kürtler'in birbirlerine yaklaşımları belirleyecek.
Ancak bunun yanı sıra Suriye savaşının gidişatı, IŞİD'in saldırıları, Orta Doğu'nun diğer ülkelerindeki Kürtlerin durumu, Kürtlerin kendi aralarındaki ilişkiler ile Batı'nın ve bölge ülkelerinin tavrı da burada etkili olacak gibi görünüyor.
© Tüm hakları saklıdır.