Yaklaşık altı ay önce, Fatoş Üstek (London Art Frieze Küratörü ve sanat yazarı) bana “Bu akşam harika bir grup toplanıp sanat konuşacağız, sen de gel,” dediğinde heyecanla kabul ettim. Gittiğimiz ev bir gazeteciye aitti ve uzun zamandır gördüğüm en etkileyici evlerden biriydi. Her köşesi genç sanatçıların eserleriyle doluydu, adeta sanat için özel olarak tasarlanmış gibiydi. Bermondsey’deki bu evin etkisinden uzun süre çıkamadım. Arkadaşlarıma evin detaylarını o kadar çok anlatmış olmalıyım ki konuyu değiştirdiklerinde sessiz kalmam gerektiğini anladım. Heyecanlandığım şeyleri ve insanları kolay kolay bırakamıyorum, çünkü beni besliyorlar. Tıpkı o gece tanıştığım sanatçı Kirstine Roepstorff gibi.
Şimdi size bu iki harika insanı ve yaşadığım deneyimleri anlatacağım, siz dur diyene kadar yazı devam edecek…
Kirstine ve Fatoş
Akşam yemeği için yola çıktığımda hava kararmıştı ve Bermondsey’deki adresi bulmam kolay olmadı. Biraz geç kalmıştım. Sessizce içeri girmeyi umarken, ortada dairesel bir şekilde dizilmiş sandalyelerde oturan davetlilerle karşılaştım. Kendimi bir anda sahnedeymişim gibi hissettim, ama kısa sürede bana ayrılan sandalyeye geçip oturdum. Bu bir tanışma toplantısıydı ve herkesin kim olduğunu anlamaya çalışıyordum.
Neyse ki, beni hemen aralarına aldılar. Zaten gecenin asıl yıldızı ben değil, Kirstine Roepstorff’tu. Koleksiyonerler, sanatseverler, Danimarka Konsolosluğu’ndan misafirler ve müze yöneticileri etrafındaydı. Kirstine, sanat hayatını ve Frieze için yaptığı eserin hikâyesini anlattı. Eser, bir örtüyle kapalıydı ve biz konuşmalar esnasında onu hayal etmeye çalışıyorduk.
Yemek boyunca bizi hayata bağlayan enerjiler üzerine sohbet ettik. Heykel açıldığında karşımızda istiridye kabuğu şeklinde bir paratoner belirdi. Eserin adı "Lightning Rod" idi. Kirstine, bu heykelin aslında bir insan bedeni olduğunu düşünüyor ve evrensel enerjinin bizi birbirimize bağladığını, aynı zamanda bu enerjiyi toplayıp toprağa aktardığını söylüyordu. Enerjinin bizi kozmosla bağlayan bir güç olduğuna inanıyor.
Organizasyonlar yaparak insanları bir araya getiren biri olarak, bu toplantıdan çok şey öğrendim. Eve dönerken bile kafamda hayaller kuruyordum. Sanatın dokunduğu her şeyin insanı derinleştirdiğini düşünüyorum, en azından benim gibi insanlar için böyle. Başka bir insanı anlamaya çalışmak bile başlı başına büyük bir adım değil mi?
O geceden sonra Kirstine ile kopmadık. Birlikte Kaz Dağları’na, konsept danışmanlığını yaptığım Ida Blue oteline gittik. Onun Türkiye'yi görmesini istedim. Kaz Dağları büyülü bir yer ve Kirstine, doğaya ve spiritüel konulara tutkuyla bağlı bir sanatçı. Bu otelde de onun eserlerinin olmasını istedim ve gerçekten de bu hayalim gerçekleşti. Eserler geldi ve otelin bahçesine yerleştirildi. Bu yerleştirme işini ise Frieze Sculpture küratörü ve sanat yazarı Fatoş Üstek gerçekleştirdi. Hep birlikte harika bir iş çıkardık.
Şimdi Frieze sayesinde yeniden bir araya gelmenin mutluluğunu yaşıyoruz.
Londra'ya dönüşüm sanat dolu başladı
Geçen hafta Tate Modern'de Güney Afrikalı sanatçı Zanele Muholi'nin eserlerini görme fırsatım oldu. Kendisi hem ünlü bir fotoğraf sanatçısı, heykeltıraş hem de aktivist. Yıllardır cinsel kimliklerini saklamak zorunda kalan insanların fotoğraflarını arşivleyerek, insanları sadece cinsel kimlikleriyle değil, insan kimlikleriyle tanımamız gerektiğini savunuyor. Ayrıca, Frieze Sculpture’da sergilenen şahane bir heykeli de var.
Regent’s Park’ta sergilenen bu heykel, sanatçının kendisini birebir yansıtıyor. Frieze London, her yıl Ekim ayında Londra'nın merkezindeki bu muhteşem parkta kurulan bir sanat fuarı. Fuar üç bölümden oluşuyor. İlki, çağdaş eserlerin yer aldığı Frieze London bölümü. Burası benim favorim çünkü eserler genç, yenilikçi ve provokatif. Sürükleyici, maceracı ve öğretici bir yapısı var. İkinci bölüm, Frieze Masters, daha ağırbaşlı ve klasik sanat eserlerine ev sahipliği yapıyor. Burada tarihi bronz heykeller ve servet değerinde eserler sergileniyor.
İki bölüm arasındaki mesafe yaklaşık 16 dakikalık bir yürüyüşle tamamlanabiliyor. Ancak isterseniz sponsor firmanın sağladığı shuttle araçlarını da kullanabilirsiniz, böylece bu araçları da görmüş oluyorsunuz.
Fatoş Üstek
Üçüncü bölüm, parkın içine yayılmış olan Frieze Sculpture. Bu bölüm biletsiz gezilebiliyor, ancak diğer iki fuara giriş ücretli. Fuar, çarşamba günü başlıyor ve bilet fiyatları günlere göre değişiyor. Açılış günü biletleri 250 Pound civarında, ancak Pazar günü giderseniz, 45 Pound’a her iki bölümü de gezmeniz mümkün.
Frieze Sculpture’ın küratörü bir Türk. Boğaziçi Üniversitesi’nde matematik okuduktan sonra Londra’ya gelip Goldsmiths'te sanat eğitimi almış. Şimdi dünyanın dört bir yanından sanatçıları davet edip eserlerini Regent’s Park’a yerleştiren önemli bir isim. Sanat dünyasında güçlü bir pozisyonda bulunuyor ve işini büyük bir başarıyla sürdürüyor.
Frieze Sculpture'a bu yıl 22 uluslararası sanatçıyı davet eden isim yine büyük bir başarıya imza attı. Türkiye'den, Dirimart galerisi sanatçısı İnci Eviner, sergiye "Materials of the Mind Theatre" adlı eseriyle katıldı. Ayrıca Türkiye ve Londra’da galerisi olan Pi Art Gallery de sergide yer alıyor. Sanatçı Albano Hernández'in "Gölge" adlı eseri, sakız ağacının yere düşen gölgesini ekolojik boyalarla bir sanat eseri haline getiriyor.
Sanatçı, bu çalışmayla materyalle dalga geçmek istemiş gibi görünüyor, en azından benim anladığım bu. Londra’nın yağmurlu ikliminde, çimlerin üzerine boya ile yaratılmış bu gölge zamanla kaybolup yok olacak.
Bu akşam, İnci Eviner’i The Maine'deki konuşmasında dinlemek için sabırsızlanıyorum.
Yazımı, eserleri hakkında pek açıklama yapmayan bir sanatçı, Leonora Carrington’ın bir sözüyle bitirmek istiyorum: "Anlaşılmakla ilgilenmiyorum, benim işim hissettirmekle ilgili."