29 Mayıs 2022

Şimdinin sonsuzluğunda tanrı parçalarını yakalamak

İnsanın içindeki tanrı parçasını gördüm May-B'de, Maguy Marin'in ruhundan sahneye ve her bir dansçıya yansıyan. İlahi bir deneyimdi

Küçük köyün arkalarında bir adam
Tıngırdatır laternasını donmuş parmaklarıyla elinden geldiğince
Sallanır karın üzerinde yalınayak
Küçük çanağı hep boştur
Kimse dinlemek istemez onu, kimse bakmaz
Köpekler hırlar etrafında
Ve o buna kayıtsız
Devam eder çevirmeye
Hiç susmayan laternasını….

Franz Schubert Winterreise (Kış Yolculuğu)
şarkı dizisinin son şarkısı,
sözler: Wilhelm Müller
Çeviri: Z.A

Karanlık, sessizlik… Önce Franz Schubert'in ölümünden çok kısa süre önce tamamladığı, sadece romantik dönemin değil tüm zamanların en iyi "song cycle"larından biri sayılan "Winterreise/Kış Yolculuğu"nun bu son şarkısı, bu müthiş hüzünlü ve melankolik şarkı usul usul giriyor, gelmiş geçmiş en iyi Schubert yorumcusu bariton Dietrich Fischer-Diskau'nun sesinden. Işıklar yavaş yavaş sahnedeki gri, tozlu, "yaşayan ölü" bedenleri aydınlatmaya başlıyor. Hiç acele yok. Şimdinin sonsuzluğundayız.

May-B; Franco rejiminden kaçan İspanyol bir ailenin kızı efsane Fransız koreograf Maguy Marin'in 1981'de ilk kez sahneye koyduğu, Samuel Beckett'in eserlerinden esinlenen koreografisi Cemal Reşit Rey'e geldi. Bu bir eleştiri yazısı değil, insanın içindeki o tanrı parçasının kanıtı yaratıcılığa dair bir güzelleme. Çünkü uzun süredir beni bu kadar dağıtan ve düşündüren bir şey izlememiştim. Bunu bahane edip başka bi yere de gitmeyecek yazı, tam da burada kalacak. Çünkü bu iş bunu hakkediyor.

Sahne zamanının Einstein'ın teorisinin en büyük kanıtı olduğundan bahsetmek istiyorum önce. Sahnede olan bitenin her bir parçasının birleşimindeki beceri ya da beceriksizlikle beş dakikanın nasıl beş saat gibi hissedilebildiğinden veya May-B'deki gibi, 90 dakikanın nasıl 10 dakikada geçmiş hissini verdiğinden. Bir koreografinin her bir anıyla insanın içine nasıl işleyebildiğinden, insana ait her bir duyguyu ve durumu, üzüntüyü, öfkeyi, sevgiyi, seksi, yalnızlığı, beraberliği, ayrılığı, coşkuyu, aşkı, mutluluğu, acıyı sadece bedenlerin hareketi, anlamsız sesler ve mimiklerle, üstelik de absürd bir biçimde nasıl mükemmel seyirciye geçirebildiğinden… Kambur, şişman, göbekli, uzun, kısa, yaşlı, genç, çirkin, güzel, her türden insanı temsil eden ve olağanüstü bir uyumla devinen bu dansçıların hem teatral hem bedensel yetkinliklerinin aşkınlığından ve aynı zamanda en insani incinebilirliklerinden...

İlk bölümdeki Beckett külüne ve tozuna bulanmış, morgdan az önce kaçmış gibi görünen yarı ölü bedenler ikinci bölümdeki marşsal müzikle canlanıp palyaçolaşıyor yer yer biraz, çirkin hareketler yaparak esrikleşip ortamı bir tımarhane avlusunu çeviriyorlar. Çok yaşlı, kambur bir kadınla genç bir kız sevişir gibi bir düet sunuyor örneğin, tozların içinde yuvarlanılıyor, yukarıya bakılarak büyük ihtimalle Tanrı'ya anlamsız seslerle yakınılıyor; clown var burada, sirk var, naiflik ve şaka var, illüzyonsuz her türlü sahne trüğü var… Sonraki bölümde ise, Beckett karakterleri ve sıradan insanlar bir araya geliyor: Vladimir, Estragon, Hamm, Clov ve işinden yorgun argın evine dönen adam, zor yürüyerek de olsa filesiyle alışverişine giden yaşlı kadın, boş boş dolaşan genç; acı, incinebilirlik, yaşlılık, sakatlık, sessiz çığlıklar… İnsan olmanın sıradan acıklılığı.

Bir diğer efsane Fransız koreograf Maurice Béjart'ın kumpanyasında solist olarak dans etmiş Maguy Marin. Bir noktada dansta bedenin aşırı estetize edilmesinden çok sıkılmış ve kendi tarzını buluşu bu kopuşla başlıyor: "Bejart ile dansçı bedeni çok idealize edildi. Gençlik, virtüözlük; her şey parıl parıldı ve benim bununla sorunum vardı" diyor," kendime diğer tüm bedenlere ne olduğunu sordum; sakat, biçimsiz veya koordinasyonsuz ama yine de ayakta kalmayı başaran tüm o diğer bedenlere."

90 dakikanın sonuna yaklaşıldığında, iş aynı baştaki alıntıda olduğu gibi asla bitmez ve bitemezken, karakterler perdenin arkasında kaybolup kaybolup yeniden geri gelirken, veya sahnenin önünden tuhaf biçimlerde salona indirilirken seyircinin güldüğü yerlerde dansçıların gözünde gözyaşları beliriyor bazen. İnsan olmanın tüm halleriyle bu kadar absürd bir yerden empati kurabilen ve aynı zamanda bu kadar bütüncül, yaratıcı olmayı başararak pürüzsüz akan başka bir şey izlediğimi sanmıyorum. Gözlerim de dolmamıştı çok uzun zamandır bir şey izlerken. İnsanın içindeki tanrı parçasını gördüm May-B'de, Maguy Marin'in ruhundan sahneye ve her bir dansçıya yansıyan. İlahi bir deneyimdi.



Yazarın Diğer Yazıları

III. Richard: Bir kral olsam, zulmedip dursam

Ostermeier’in III. Richard’ı, dünyanın birbirinden çılgın adamlar tarafından yönetildiği/yönetileceği günümüz politik karanlığına çok güzel bir ayna tutuyor

Çık aklımdan korkunç Macbeth, çık diyorum sana!

“Spot ışığının altında bir rüya” göremedim ben. Bu “çağdaş” yorum yerine Shakespeare’in 17. yüzyıldaki orijinal sahnelemelerine süper sadık kalan, tahta kılıçlı, kadife kostümlü, tozlu ve sıkıcı bir Macbeth’i kesinlikle tercih ederdim

“Zarif ve kırılgan”: Fransa’dan bir oyun, bir sergi ve bir konser

Oğlu için adalet arayışında devlet kurumlarını karşısına alan Nadia’nın asil ve zarif kırılganlığı, Fauré’nin geç romantik şarkılarının tül gibi uçuşan notalarında ve sözlerindeki zarif kırılganlık ve Vial’in portrelerinde, kendimizden çok uzak ve büyük gördüğümüz Hollywood ünlülerinin yeni uyanmış sıradan insanlara yakınlaşan, seçilen kareler ve mizansenler itibarıyla yine çok zarif ve kırılgan portreleri…

"
"