Sene 2012, Mayıs.
Mevsim, kırık hayatlar mevsimiydi.
Bir avuç insan, “büyük aşklar yolculuklarla başlar” diye koyulmuştuk yola.
Amacımız Diyarbakır, Batman, Van illerinde, çocuk gülüşlerinde saklı yarım kalmış öykülerin izini sürmekti.
Bizim aşkımız da bir yolculukla başlamıştı. Benim koordinatörlüğümde, yönetmenimiz Gülsün Sarıoğlu ile birlikte çekeceğimiz belgesel film için, Duchenne Muscular Dystrophy (DMD) adlı hastalığın mağdur ettiği hasta hayatların görünmeyen dünyasına bir yolculuk yapacaktık.
Tedavisi mümkün olmayan bir hastalık tarafından bedenleri kuşatılmış, köylerin, kentlerin ve kasabaların ücra köşelerine hapsolarak unutulmuş insanlar... Yaşamları, kendi iradeleri dışında, doğanın haksız adaletinin bir tecellisi olarak kısaltılan, ülkemizdeki kötü bakım koşullarında hayatlarına 20 yıl ömür biçilmiş, çocukluklarını tekerlekli sandalyede geçiren, hayatın dokunmayı unuttuğu çocuklar... Ve onların “hastalık taşıyıcısı” olarak suçlanan, bunu kader bilerek sineye çekmiş, yüreği burkuk, boynu bükük anneleri… Birer hastalık taşıyıcısı adayı olan genç kızların aşka ve sevdaya dair hayalleri…
* * *
Gideceğimiz her şehirde, hasta bir çocuğumuzun hayali vardı.
Amida’da (Diyarbakır) 19 yaşındaki Osman’la Keçi Burcu’na tırmanıp Hevsel Bahçeleri’ne karşı uçurtma uçurmak; Batman’ın Beşiri ilçesinde 14 ve 16 sındaki sevgili Hamza ve Ata ile sular altında kalacak Hasankeyf’in zirvesinde, göklere saldığımız uçurtmamızla Türkçe, Kürtçe ve Ermenice olarak bütün dünyaya DMD’li çocukların selamını göndermek; tekerlekli sandalyesinde bize uçkun ikram eden 11 yaşındaki Kadir’le Van’ın Akdamar Adası’nda uçurtmamızı göndere çekmek…
Çoğunu gerçekleştirdik bu hayallerin.
Şişli Belediyesi’nin yaptığı maddi destek önümüzü açtı.
Sonunda filmimizi bitirdik. 2013 yılında İstanbul, Lütfi Kırdar’da galasını yaptık. Ardından Urfa, Diyarbakır, Batman, Tatvan ve Van illerinde bölge galalarını ve gösterimlerini yaptık.
Bu illerin belediyeleri bize kucak açtı. Araç ve yardımcı personel verdi, konaklamamızı sağladı; sıcaklığını, desteğini, konukseverliğini eksik etmedi. Kokteyllerimiz onların sayesinde yaptık. Şehirlerdeki hasta ve ailelerini toparladık, hem filmin gösterimini yaptık, hem de beraberimizdeki hocamız Prof.Dr. Coşkun Özdemir’le birlikte bilgilendirme toplantılarını…
Kadim dostumuz yazar Şeyhmus Diken ve eski Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Dr.İlhan Diken sayesinde Diyarbakır galamızı Surp Giragos Ermeni Kilisesi’nde gerçekleştirdik. Keçi Burcu’nda, Dört Ayaklı Minare’de, On Gözlü Köprü’de, Suriçi’nde, Hançepek’te yaptığımız çekimleri, bölge halkı ve hasta aileleriyle paylaşmaktan onur duyduk, duygulu anlar yaşadık…
* * *
Oysaki biliyorduk, kırık hayatlar mevsiminde geçiyordu zaman.
Belgesel filmimizin Batman kahramanlarından Hamza. 2016’nın Mart ayında, en zayıf yerinden, akciğerlerinden hastalandı. Batman’ın sınırlı koşulları Hamza için seferber edildi. Haberler uçuruldu dört bir yana, İstanbul’dan uzman hekimler devreye girdi…
Yetmedi!
Onca çaba, onca seferberlik Hamza’yı hayata bağlayan o incecik ipin kopmasına engel olamadı. Sevgili Hamza, kardeşi Ata’yı yalnız bırakarak sonsuzluğa göçtü…
* * *
Dedim ya, mevsim kırık hayatlar mevsimiydi.
2015 yılında, demirden bir kasırga çıktı, kasıp kavurdu bölgeyi. Uzak kentlerden gelmiş bu yabancı insanlara kucak açan bütün yerel yönetimler de bu kasırgadan nasibini aldı.
Diyarbakır’da, Surp Giragos Ermeni Kilisesi harap oldu. Dört Ayaklı Minare ayaklarından yaralandı. Tahir Elçi bu minarenin yaralı ayakları önünde can verdi. Katili hala bulunamadı. 9000 yıllık Suriçi’nde, Hançepek dâhil diğer mahalleler yerle bir edildi. Tarihte, belki de ilk kez bir şehir, kökünden kazınarak, Dicle’nin kıyısında dev bir mezara gömüldü. Sevgili Dr.İlhan Diken Haziran 2014’te rahmetli oldu. Diyarbakır’ın sonraki belediye eş başkanı Gültan Kışanak iki yıldır hapiste. Yargılaması halen devam ediyor.
Kendi şehrindeki hastaların hayat hikâyelerine kulak veren bizlere her türlü konukseverliğini esirgememiş Batman şehrinin belediye başkanı zaten hapisteydi. Onun yerine bakan belediye başkanvekili Serhat Temel, Yılmaz Güney Kültür Merkezi’nde (Yılmaz Güney Sineması) bizlere karanfil vermiş, konakladığımız belediye evinde akşam ziyaretimize gelmişti. Bölgeyi kavuran fırtınadan o da nasibini aldı. Tutuklandı, hapis yattı. 6 yıl 8 ay mahpusluk düştü onun da payına. Yılmaz Güney Kültür Merkezi’ne gelince. Kapısına kilit vurdular önce. Sonra bir yangın çıktı, en sonunda iş makineleriyle yerini dümdüz ettiler… Kayyum belediyesi, yenisinin aynı adla yapılacağı vaadinde bulundu. Sonradan camii mi, sinema mı, yoksa yeşil alan mı olsun diye yapılan ankette sonuç ‘sinema’ çıkınca, yerini yeşil alan yaptı.
Bize olanaklarını sınırsızca açan o güzel insan, Tatvan Belediye Başkanı Abdullah Ok da tutuklandı, hapis yattı. Kendisine 10 yıl 7 ay ceza verildi.
O sıralar Van Belediyesi’ni deprem vurmuştu. Yıkılmış bir kentin düşlerine tanık olmuştuk oralarda. Buna rağmen belediye başkanı Bekir Kaya, yok yoksul belediye olanaklarını önümüze sermekten asla geri durmamıştı. Ne yazık ki o da, tutuklandı. 6 yıl 3 ay ceza alarak ödedi bedelini.
Urfa Belediye başkanı A.Eşref Fakıbaba’ya gelince. Bağımsızken “ceketimi koysam kazanır” sözüyle ünlüydü. AKP’li oldu, terfi etti. O şimdi bakan… Bugünlerde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı olarak saman, canlı hayvan ve et ithal etmekle meşgul…
* * *
Tarih, 11 Ekim 2018, Perşembe.
Bugünlerden geriye baktığımızda bir kez daha anlıyorduk ki, aşkı da bilirlerdi onlar, yaşamayı da…
Lakin kırık hayatlar mevsimiydi yaşanan. Ve hayat, ne yazık ki bu mevsimde kimi zaman hüzün dolu oluyordu. Aradan bunca zaman geçtikten sonra, geride, kırılmış hayatlarla birlikte, baştan aşağı yıkılmış kentler kalıyordu.
Batman’ın Beşiri ilçesinden belgesel filmimizin iki kahramanından geride kalan Ata.
Geçenlerde bir haber geldi Batman’dan. Telefondan gelen bir mesajın hüzün yüklü sözcüklerine sarılıydı bu haber. Düşlerini, kâğıttan bir gemiye yükleyerek Dicle’nin serin sularına bırakan sevgili Ata hastaydı, nefes alamıyordu. Üyesi olduğu Türkiye Kas Hastalıkları Derneği’nin fedakâr yöneticileri bütün gücüyle çırpındı, durdu. Telefonlar susmadı, uzmanlar arandı; bulundu, bulunamadı…
Yoğun bakımdaki Ata’nın, ne Afrin’de, Cerablus’ta, El Bab’ta sınır ötesi bir savaşa, ne F-35 savaş uçaklarına, ne de adım başı AVM’lere, rezidanslara ihtiyacı vardı. Sadece birkaç rahat nefes alabilmekti hayattan beklediği onun.
Olmadı!
Bu dünya, sevgili Ata’yı hayata bağlayacak birkaç nefesi ona çok gördü. Bir akşam güneş batarken kaybettik onu. Kardeşi Hamza’nın yanına gitti. Arkasında, binlerce umut çiçeği DMD’li çocukla birlikte, yarım kalmış bir öykü bıraktı:
yarım kalmış öyküleri vardı onların
çocuk gülüşlerinde sakladıkları
kırık hayatlar mevsimiydi
sanki ömürleri
halbuki
aşkı da bilirlerdi en iyi
yaşamayı da
heybelerinde umut
bakışlarında hayal ötesi şeyler
ve sihirli sözleri vardı
hayata söyleyecek;
-bir gün mutlaka!..
Not: Düşümdeki Uçurtma belgeseli.
Yönetmen Gülsün Sarıoğlu, Genel Koordinatör: Yusuf Nazım, Yardımcı yönetmen : Serdar Aydoğdi, Görüntü Yönetmeni : Emre Karadaş, Kurgu : Adil Yanık, Yürütücü Yapımcı : Eray İlkinönü, Gülsün Sarıoğlu, Asistan : Tarhan Aydın, Diyar Güngörmez