08 Haziran 2021

Biden ve demokrasi söylemi: Pragmatik mi, ahlaki mi?

Biden’in kendi başkanlık mirası için de hem ABD’de hem de dünyada demokrasiyi ve demokratik kurumları güçlendiren bir başkan algısını geride bırakmak istediği oldukça bariz

ABD'nin 46. Başkanı Joe Biden, hem seçim kampanyası boyunca hem de görevde olduğu süre boyunca hem demokrasiye olan inancını sıklıkla dile getiren hem de iç ve dış politikada demokrasiyi temel alarak süreçleri yöneteceğini belirten bir lider olarak kendisini ön plana çıkardı. ABD'nin demokratik olarak nitelendirmediği ülkelerle de yakın iş birliği kurabilen, ABD'yi doğrudan etkilemedikçe dünyada yaşanan antidemokratik uygulamalara tepki göstermeyen Trump yönetiminin aksine, Biden yönetimi doğrudan ABD'yi etkilemese de birçok farklı ülkenin ABD tarafından antidemokratik olarak değerlendirilen uygulamasına sert tepki gösterdi. Joe Biden böylece özellikle dış politika alanında ülkelerin ABD tarafından demokratik olarak değerlendirilmeyen uygulamalarına karşı çok daha sert uyarılarda bulunan, liberal demokrasi değerleriyle uyuşmayan ülke içi devlet uygulamalarına ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından kınama açıklamalarının yapıldığı bir yönetim anlayışının sinyalini vermiş oldu. 

NATO müttefiki olan ve Biden'in seçim döneminden itibaren ciddi olumsuz sözlerinin hedefi olan Türkiye de Biden'in bu dış politika anlayışından etkilenen ülkelerden biri oldu. Biden yönetimi Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş'ın tutukluluğu, Boğaziçi gösterilerine yönelik polis müdahalesi ve LGBTİQ+ hakları, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı, HDP'ye kapatma davasının açılma süreci ve HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun dokunulmazlığının kaldırılması başta olmak üzere birçok konuda Türkiye'ye yönelik sert açıklamalarda bulundu, bu uygulamaların antidemokratik olduğunu belirtti, çok ciddi bir şekilde demokratik değerlerden ve temel insan hakkı ve özgürlüklerden uzaklaşıldığı gerekçesiyle Türk hükümetini kınadı. 

Biden yönetimi benzer kınama açıklamalarını Çin, Rusya, Myanmar ve Nijerya hükümetlerine de farklı gelişmeler sonucunda yöneltti. Kınamanın da ötesinde Biden yönetimi, doğrudan ABD'yi etkilemese de ABD'nin benimsediği demokratik değerlere aykırı olarak değerlendirdiği uygulamaları bir ekonomik yaptırım sebebi olarak değerlendirmeye başladı. Bu anlayışın benimsenmesiyle gerçekleştirilen darbe karşıtı gösterilere acımasız bir şekilde müdahale eden Myanmar cuntasına ve muhalif gazeteci, siyasetçi Navalni'yi gözaltına alan Rusya'ya karşı çok ağır ekonomik yaptırımlar açıklandı ve demokrasi kaynaklı ekonomik yaptırımların Biden döneminde sık rastlanacak bir durum olacağı net bir şekilde belirtildi. 

Biden'in özellikle dış politikada neden demokrasi söylemini bu ölçüde merkeze aldığını anlamak için ise öncelikle hem Biden'in nasıl başkanlık görevini devraldığını hem de Biden'in dış politikadaki rakipleri Çin ve Rusya ile nasıl bir rekabet stratejisi içinde olduğunu somutlamak gerekiyor.

6 Ocak Kongre Baskını ve demokrasi 

Joe Biden, 3 Kasım 2020 başkanlık seçimlerinde elde ettiği zaferin Kongre tarafından tescilleneceği 6 Ocak 2021 tarihli oturum, Kongre binası önünde seçmenleriyle miting düzenleyen ve seçim sonuçlarının hileli olduğunu, onaylanmaması gerektiğini belirten Trump tarafından hedef gösterilmiş ve hemen akabinde Trump destekçisi yüzlerce kişi Kongre'yi basarak oturumun yarıda kesilmesine neden olmuştu. Cumhuriyetçi ve Demokrat siyasetçilerinin can telaşıyla sığınaklara gitmesi, Kongre içinde bir göstericinin vurularak öldürülmesi, oturumun yapıldığı salonun basılması ve bütün bu anların hem sosyal medya hem de ana akım medya aracılığıyla bütün dünyanın gözlerinin önünde yaşanması herkesi şaşırtmıştı. Seçim sonuçlarının tescillendiği bir Kongre oturumunun basılması, görevi devreden başkanın seçim sonuçlarını tanımaması ve devir teslim törenine dahi katılmaması hem ABD'de hem de dünyada "ABD'de demokrasi öldü mü?" tartışmalarının alevlenmesine neden oldu. Birçok açıdan liberal demokrasilere, anayasa yargı süreçlerine örnek olarak gösterilen ABD, bu yaşanan olaylarla birlikte çeşitli çevrelerce antidemokratik uygulamalar açısından da örnek olarak kullanılmaya başladı. 

ABD'nin 46. Başkanı Joe Biden, bu olaylı sürecin akabinde göreve geldikten sonra önceliğini ABD halkının ülkedeki demokrasiye ve demokratik kurumların işlerliğine yönelik inancını arttırma gayesine verdi. Yemin töreninde demokrasinin önemini vurguladı, toplumun her kesimiyle çalışabileceğini vurguladı ve özellikle ABD'de seçim sonuçlarını tanımayan bir başkanın bile görevi devretmesini sağlayan bağımsız ve tarafsız yargı, özgül ağırlığını koruyabilen siyasetçiler ve bağımsız anayasal kurumların önemini vurguladı. Biden'in ABD halkının demokrasiye olan inancını pekiştirmek ve hem Trump dönemi hem de Trump'ın gidişinde yaşananlardan dolayı küresel anlamda yıpranan, sorgulanan ABD imajını iyileştirmek adına ortaya koyduğu bir diğer hamle ise dış politikasının merkezine demokrasi kavramını taşıması oldu. 

Biden'ın dış politikada demokrasiyi merkeze alması hem Trump döneminde ABD değerleriyle uyuşmayan ülkelerle kurulan yakın müttefiklik ilişkilerine yönelik tepkinin (özellikle Suudi Arabistan) hem de ABD içinde ve küresel ölçekte Biden'ın kendisini Trump sonrası dönemin demokrasi savunucusu olarak kurgulamasının bir sonucuydu. Biden, dış politikasının merkezine demokrasi kavramını koyarak ve ABD'yi doğrudan etkilemeyen antidemokratik uygulamaları ciddi bir biçimde eleştirerek kendisini küresel ölçekte demokrasiyi savunan, bir nevi dünyaya demokrasi dersi veren bir lider olarak kurguladı. Biden yönetimi, ne zaman başka bir ülkeye demokrasi konusunda bir uyarı, kınama yayınlasa, ne zaman bir dünyadaki bir antidemokratik uygulamayı işaret etse ABD halkının ve dünyanın hafızasındaki "ABD'de demokrasi öldü mü?" sorusu, 6 Ocak'ta yaşanan kanlı Kongre baskını, Trump dönemi Amerika o kadar unutuluyor ve "Demokratik değerlerin savunucusu ABD geri döndü" algısı özellikle ABD kamuoyu ve Batı ittifakı nezdinde o kadar kuvvetleniyor. Biden yönetimi, bu anlayışla kendisini yabancı ülke yönetimlerini demokratik, antidemokratik olarak tayin etme, yönetimlere demokrasi konusunda tavsiye verme gücünü haiz bir konuma getirmeye çalışıyor ve her bir demokrasi nasihatinde 6 Ocak'ın yarattığı algıyı etkisiz hale getirmeyi amaçlıyor. 

Biden'in kendi başkanlık mirası için de hem ABD'de hem de dünyada demokrasiyi ve demokratik kurumları güçlendiren bir başkan algısını geride bırakmak istediği de oldukça bariz bir durum. Biden yönetimi, sadece kınama ve yaptırımlar yoluyla demokrasiyi dış politika sürecinin merkezine almakla kalmıyor, aynı zamanda ilerleyen zamanlarda düzenlenecek olan, Biden'in demokratik olarak değerlendirdiği ülkelerin davet edilip dünyadaki demokratik rejimlerin nasıl güçlendirilebileceği hususuna cevap aranacağı Demokrasi Zirvesi gibi uluslararası zirvelerle, Biden'in çeşitli ülkelerdeki anayasa reform süreçlerine uzman ve fikir desteği verme stratejileriyle de bu anlayış somutlaştırılmaya çalışılıyor. 

Çin ve Rusya'nın etkisi

Biden yönetimi özellikle Trump'ın 2016 zaferinde rolü olduğunu düşündüğü, ABD ve Batı ittifakının iç meselelerine karıştığını ileri sürdüğü Rusya'yı Trump yönetiminin aksine ciddi bir rakip olarak değerlendiriyor. Biden yönetimi özellikle Çin ve Rusya'ya yönelik sert açıklama ve olası tedbir senaryolarını sık sık gündeme getiriyor. ABD, Rusya ve Çin'i serbest seçimlerin olmadığı, temel insan hak ve özgürlüklerin etkin bir şekilde korunmadığı illiberal devletler olarak değerlendiriyor ve bu iki ülkeyle özellikle Avrupa ve Güney Asya'daki liberal demokrat ülkelerle iş birliğini, müttefikliğini derinleştirerek, uluslararası örgütlerdeki süreçlerde aktif rol oynayarak mücadele etmeyi hedefliyor. 

Biden özellikle Güney Asya'da ABD'nin liberal demokrasi olarak değerlendirdiği Yeni Zelanda, Avustralya, Japonya, Güney Kore gibi ülkelerle mevcut olan iş birliğini derinleştirmeyi ve bu ülkelerle Çin'e karşı ortak bir stratejinin yürütülmesini, yine aynı şekilde Trump döneminde zarar gören Avrupa ve NATO ittifakı kapsamında kurulan ikili ilişkilerin Rusya'ya karşı güçlendirilmesini amaçlıyor. Biden bu kapsamda da özellikle demokrasi, insan hakları gibi söylemleri de Rusya ve Çin'e karşı yürütülen stratejinin bir parçası olarak değerlendiriyor ve bu değerleri vurgulayarak bu değerlerin Çin ve Rusya'daki eksikliğine dikkat çekip liberal demokrat ülkelerle oluşturduğu ittifakı tekrardan canlandırmayı planlıyor. 

Demokrasi söylemi sahici mi?

40 yıldan fazla bir süredir siyaset sahnesinde olan Joe Biden, savunduğu politikaları zamanın şartlarına göre değiştirebilen, önemli makamlarda uzun süre boyunca görev alan tecrübeli bir siyasetçi olmasının doğal koşulu olarak değişen koşullara adapte olabilme kabiliyetini haiz pragmatik bir Demokrat. Biden demokratik değerlere, temel insan hak ve özgürlüklerine içten inanan bir lider olarak kendisini vurgulamakla birlikte, demokrasi vurgusunun dış politikasının temelini oluşturma tercihi sadece ahlaki bir yükümlülük veya inanç değil, yukarıda açıklanan pragmatik amaçların da bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunu özellikle demokratik hassasiyetlerinin İsrail hükümetinin uygulamaları veya Filistinlilerin insan hakları söz konusu olduğunda çok cılız tepkilere dönüşmesi veya her ne kadar kapalı kapılar ardında endişeler dile getirilse de stratejik ortalıkların ciddi zarar görmemesi amacıyla uyarıların düşük tonda dile getirildiği Mısır ve Suudi Arabistan (ki bu durum özellikle ABD tarafından açıklanan rapor neticesinde Cemal Kaşıkçı cinayetinde Prens Selman'ın onayının olduğu tespitine rağmen Selman'ın cinayet nedeniyle yaptırım uygulanan Suudi Arabistan vatandaşları arasına alınmaması tercihinde somutlaşmıştır) veya yürütülen nükleer müzakerelerin sekteye uğramaması için antidemokratik uygulama kınamalarının beklentilerden daha az hedefi olan İran örnekleri üzerinden somutlaştırmak oldukça mümkün. Biden yönetimi, stratejik ortaklıkların öneminin fazla olması, ikili ilişkilerin sekteye uğraması nedeniyle riske girecek faydaların fazla olması durumunda demokratik kaygıların eşiğini düşürebilme veya bazen de tamamen kenara itebilme kabiliyetini haiz pragmatik bir anlayışa sahip. Bu da birçok ülkenin sergilediği, ateşle savunulan ilkelerin pragmatik sonuçlar uğruna yeri geldiğinde askıya alınabildiği dış politika anlayışına oldukça paralel bir durum. Özellikle hem siyasi kariyerinde hem de 2020 seçimlerinde oldukça pragmatik ve rasyonel bir şekilde hareket eden, kendi açısından büyük bir zafer elde eden Joe Biden'in bu pragmatik tutumu da deneyimli bir siyasetçi olarak başkanlık döneminde çok dikkatli, rasyonel bir şekilde benimseyip uygulayacağı da aşikar. 

Sonuç yerine

Sonuç olarak, Biden'in dış politikasındaki demokrasi vurgusu salt ahlaki nedenlere dayanan veya Biden'in ilkesel olarak savunduğu bir demokrasi sevdasının sonucunda ortaya çıkan bir durum değil. Ahlaki sebeplerin yanı sıra aynı zamanda ağırlıklı olarak ABD kamuoyu ve dünyadaki ABD algısını güçlendirmek, Trump dönemini geride bırakmak, Çin ve Rusya'ya karşı güçlü bir alternatifi tekrardan oluşturmak gibi sebeplere dayanan pragmatik bir tercih. Bu pragmatik anlayışın bir sonucu olarak, ikili ilişkilerin ABD nezdinde stratejik öneminin artması, bu ilişkiler sonucu elde edilecek faydaların ABD için yüksek derecede önem taşıması veya önem taşıma olasılığının yüksek olması durumunda antidemokratik olarak değerlendirilen uygulamalara yönelik tepkilerin ölçüsünün azaltıldığı veya bu tepkilerin tamamen kenara alınabileceği bir esneklik de Biden yönetimi açısından mevcut bir özellik olarak karşımıza net bir şekilde çıkıyor. Net olmayan hususlar ise Biden yönetiminin hangi ülkeleri Demokrasi Zirvesi'ne çağırıp çağırmayacağı, bu zirvede hangi tavsiyeleri hangi diplomatik tonda vereceği, Biden'in demokrasi kınamalarının hedefinde olan ülkelerin bu kınamalardan kaçınmak için eleştiri konusu uygulamalara son vermeyi mi yoksa ikili ilişkilerin stratejik öneminin ABD nezdinde arttırmanın yöntemlerini mi değerlendireceği olarak cevaplarına kavuşmak üzere akıbetini bekliyor. 

Yazarın Diğer Yazıları

Demokratların coşkulu After Party'si: Biden'a veda, Kamala'ya merhaba

Evet Kamala Harris, hâlihazırda dededen beri Demokrat Partili olan, pusulada Trump'ı görünce öfkelenen ve karşısında kim varsa mührü tam ortadan vuran sadık seçmenleri, Californialı, New Yorklu liberalleri heyecanlandırdı, siyahların inancını arttırdı, kadınları mobilize etti. Fakat seçimleri kazanması için ne bu coşkulu kurultay ne de Trump'a atılan ve taşı gediğine oturtan havalı laflar yeterli

Amerika’nın kızılcık şerbeti: Trump’ı yargılamak

Trump şimdiden 2024'te seçilirse intikam alacağını, binlerce devlet görevlisini işten çıkaracağını, ihraç listeleri hazırladığını, Demokratları yargılayacağını söyledi bile....

Biden’ın İsrail-Filistin politikası veya politikasızlığı

Biden bazı önemli ama küçük adımlar atsa da Filistinlilerin hukukunu korumak konusunda henüz ciddi bir çaba içerisinde değil, ancak İsrail ile ilişkilere Trump kadar önem vermiyor

"
"