29 Ağustos 2023
6 Ocak 2021, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence için gergin bir gündü. ABD Başkanı Donald Trump ile ikinci kez Beyaz Saray’a talip olmuş, Kasım 2020 seçimlerini kaybetmişlerdi. 2016 seçimlerine nazaran 10 milyon fazla oy almalarına rağmen 2016’da kazandıkları birçok eyalette rakipleri Joe Biden ve Kamala Harris büyük bir zafer elde etmişti. Bu yenilgiyi atlatamayan Donald Trump seçim sonuçlarını kabul etmemiş, Biden’in hileyle kazandığını iddia etmiş, fakat hiçbir mahkeme hile iddialarını kabul etmemiş, Trump’ın bizzat atadığı yargıçlar dahi Trump aleyhine karar vermişti.
İşte 6 Ocak’ta da başkan yardımcısı olduğu için anayasa gereği Senato’nun Başkanı olan Mike Pence, 2020 seçim sonuçlarının resmen onaylanacağı Temsilciler Meclisi ve Senato’nun ortak Kongre oturumuna başkanlık edecek, Biden’in zaferini resmen ilan edecekti. Trump seçim sonuçlarını kabul etmediği için başkan yardımcısı Pence’nin de kabul etmemesini istiyor, Pence’e günlerdir yoğun bir baskı kuruyordu. 6 Ocak sabahı gelen bir telefon Pence’i daha da tedirgin edecekti.
Arayan ABD Başkanı Donald Trump’tı. Trump, Mike Pence’ten Kongre’nin ortak oturumunda Biden’in kazandığı kritik eyaletlerden gelen seçim sonuçlarını reddetmesini ve Trump’ın seçimleri kazandığını açıklamasını talep ediyordu. Mike Pence, daha önce defalarca Trump ve Pence’nin seçim sonuçlarını reddedebileceği teorisinin mimarı avukat John Eastman ile görüşmek zorunda kalmış, bu çılgın anayasal teoriyi reddetmiş, yetkisi olmadığını söylemişti. Pence sakin kalmaya çalışarak bir kez daha Trump’a böyle bir yetkisi olmadığını, anayasa gereği görevinin sadece eyaletlerde gelen sonuçları okumak olduğunu belirtti. Trump öfkelendi ve Pence’e “pısırık” dedi.
Pence telefonu kapadı ve Kongre binasına yöneldi. Pence Kongre binasına girdiği sırada Donald Trump, başkentte “Hırsızlığı durdurun” mitingi düzenliyor, 2 ay önce birlikte pusulada yarıştığı Pence’i kendi destekçilerine şikayet ediyor, hedef gösteriyordu. Trump miting konuşmasını bitirdi, göstericileri Kongre binasına birlikte yürümeye davet etti, göstericiler Kongre binasını bastı, içeride eşi ve kızıyla bulunan Mike Pence Gizli Servis tarafından güvenli bir bölgeye götürüldü, birçok Kongre üyesinin ofisi basıldı, 5 kişi hayatını kaybetti.
Trump’ın seçimleri kaybetmesine rağmen görevde kalma çabası suya düşmüş, Mike Pence ABD’yi bir uçurumun kenarından çekip almıştı. Fakat aradan geçen 3 senede ABD o uçurumun kenarına tekrar gelecek, Trump ve seçim sonuçlarını iptal etmeye yönelik planın mimarı avukat Eastman adeta bir mafya örgütü kurup seçim sonuçlarına müdahale ettiği suçlamasıyla gözaltına alınacak, Trump hakkında açılan 4 ceza davasına rağmen seçmen desteğini koruyacak, hatta arttıracaktı.
ABD’nin neden bir uçurumun kenarında olduğunu anlamak için soğukkanlı bir şekilde Trump’ın içinde bulunduğu hukuki durumun röntgenini çekmek gerekiyor.
Zira “hukukun üstünlüğü, Trump hesap vermeli” ile “Davalar siyasi” ikilemindeki yüzeysel değerlendirmeler, kan kusup kızılcık şerbeti içen ABD’nin yaşadıklarını ve yaşayacaklarını anlamak için kesinlikle yetersiz.
Şu anda Trump hakkında açılmış 4 ceza davası var:
- New York eyaletindeki evrakta sahtecilik davası,
- Georgia eyaletindeki seçim sonuçlarına müdahale davası,
- Adalet Bakanlığı Özel Savcısı Jack Smith’in başlattığı 2020 seçimlerine müdahale, Kongre baskını davası,
- Başkanlık görevi bittikten sonra gizli resmi belgeleri Casusluk Yasası’na aykırı bir şekilde özel konuta götürme, geri vermeme davası.
Trump bu 4 dava kapsamında da tam 4 kez gözaltına alındı, 4 iddianame de yüzüne okundu, her seferinde suçsuz olduğunu söyledi ve tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Bu ceza davalarının ilk ikisi (New York ve Georgia davaları) eyalet, yani federe mahkemede, kalan ikisi ise federal mahkemelerde görülüyor. Bu ayrım önemli. Zira Trump veya başka bir Cumhuriyetçi 2024 seçimlerinde ABD başkanı seçilirse federal davaları düşürebilir veya Trump’ın bu davalar neticesinde aldığı hapis cezasını bozabilir, Trump’ı affedebilir. Fakat ABD başkanının eyalet mahkemelerine ilişkin bir af yetkisi bulunmuyor. ABD federal bir devlet olduğu için ABD başkanı bile neredeyse bağımsız bir devlet gibi kendi anayasası, yargı sistemine sahip eyaletlerdeki federe davalara karışamıyor.
Trump hakkında açılan ilk ceza davası, Trump’ın geçmişte kendisiyle cinsel ilişkiye girdiğine dair iddiaları yaymaması amacıyla avukatı Cohen aracılığıyla 2016 seçimleri öncesinde porno yıldızı Stormy Daniels’a yaptığı sus payı ödemesinin gündeme geldiği New York davası. Cohen’in itirafçı olduğu davada, Trump porno yıldızına yaptığı sus payı ödemesini evrakta sahtecilik yaparak kendi şirketinden ticari harcama olarak düşürmek ve 2016 seçimlerini kazanmak amacıyla kampanyası için yaptığı bu harcamayı seçim yasaları doğrultusunda kayda almamak ile suçlanıyor.
Trump hakkında ikinci açılan dava ise, gizli belgelerle ilgili. Trump her ABD Başkanı gibi görevi bıraktıktan sonra gizli istihbarat belgelerini, savaş planlarını geri vermek zorundaydı. Ulusal Arşiv’den yapılan çağrıları yanıtsız bırakan Donald Trump’ın bu belgeleri özel konutunda sakladığı ve destekçilerine, çalışanlarına gösterdiği iddiasıyla önce evine FBI tarafından baskın yapıldı, evinden yüzlerce belge koliler eşliğinde çıkarıldı. Trump, gizli nükleer belgeler, savaş planlarını Mar-a-Lago Florida’daki malikanesinin tuvaletinde saklamış, iddianameye göre eve gelen ziyaretçilerine hava atmak için işgal planlarını, nükleer belgeleri göstermiş, Beyaz Saray’a ziyaretçi olarak bile giremeyecek insanlar gizli istihbarat belgelerini görmüştü.
Trump hakkında açılan son iki ceza davası ise 2020 seçim sonuçlarını geçersiz kılma girişimlerine yönelik açılan davalar. Fulton Bölge savcısı Fani Willis’in iddianamesine dayanan Georgia eyalet davası ile Özel Savcı Jack Smith’in iddianamesine dayanan federal dava aynı konuları ele alsa da mahkemelerce değerlendirilecek hukuki argümanlar oldukça farklı.
Fakat bu iddianameleri anlamak için öncelikle Trump’ın koltukta kalmak için kurduğu darbe planını incelemek gerekiyor.
Bilindiği üzere Amerika’da iki dereceli bir seçim sistemi var. Amerikalılar doğrudan başkanlarını seçmiyor. Her eyaletin toplam Senatör ve Temsilciler Üyesi sayısı kadar bir Seçiciler Kurulu Üyesi (seçiciler) bulunuyor, bir eyalette en yüksek oyu alan aday o eyaletin bütün seçicilerini kazanmış oluyor (Nevada ve New Hampshire hariç, bu eyaletlerde seçiciler kurulu üyeleri oy oranına göre dağıtılıyor), toplam 538 seçiciler kurulu üyesinin 270’ini kazanan ABD başkanı seçiliyor.
Yani ABD seçim sonuçları aslında resmi olarak Kasım’da düzenlenen halk oylamasında sonuçlanmıyor. Başkan adayları Kasım’daki seçimler için kendi seçicilerinin listesini her eyalet için yetkililere sunuyor, eyalette en çok oyu alan adayın seçicileri kendi eyaletlerinde bir araya gelip o eyalette birinci çıkan adaya oy veriyor, bu sonuçlar o eyaletin valisi veya kendi anayasasına göre yerel meclisi tarafından onaylanıyor, ardından bu sonuçlar Ocak ayında Temsilciler Meclisi ve Senato’nun ortak oturumunda sırayla okunuyor, bu ortak oturumun başkanlığını üstlenen ABD Başkan Yardımcısı seçim sonucunu resmen ilan ediyor.
Türkiye’de olduğu gibi Yüksek Seçim Kurulu benzeri bir seçim denetim ve düzenleme kurumuna sahip olmayan ABD’de seçim sonuçlarının açıklanma ve onay süreci tamamen siyasi mekanizmalarla yürütülüyor, neredeyse her bir süreçte partili, taraflı kişiler söz sahibi oluyor. Bu sistemde 1876 krizi hariç 2020’ye kadar hiç sıkıntı çıkmamıştı, zira kimse eyaletlerde ortaya çıkan seçim sonuçlarını mahkeme dışı yolları zorlayarak sorgulamamış, bu sonuçları tersine çevirmeye çalışmamış, herkes rolünü “sembolik” bir şekilde oynamıştı. Fakat bu teamülün sona ermesi için bir çılgın avukat ve yenilgisini kabul etmeyen hırslı bir başkan yeterli olacaktı.
Trump, 2016’da kazandığı fakat 2020’de kaybettiği 5 eyalet nedeniyle 2020 seçimlerinde hüsrana uğradı: Arizona (10 bin farkla) , Georgia (11 bin farkla), Michigan(154 bin farkla), Pennsylvania(80 bin farkla), Wisconsin(20 bin farkla). Trump bu eyaletlerde ölülerin, kaçak göçmenlerin oy kullandığını, seçim yetkililerinin Trump’a verilen oyları silip Biden’a yazdığını, seçim makinelerinin hileli olduğunu iddia etti. Trump ve ekibi, bu iddiaları dile getirdiği hiçbir davayı kazanamadı, bu eyaletlerdeki Cumhuriyetçi ve Trumpçı seçim yetkilileri, eyalet valileri ve seçimlerin yürütülmesinden sorumlu olan eyalet sekreterleri hile iddialarını reddetti, Biden’in seçimi kazandığını bizzat açıkladı, tebrik etti. Fakat Trump seçim hile iddialarını yaymayı sürdürdü ve görevde kalmanın yollarını aramaya başladı. Trump’ın yardımına avukatı John Eastman yetişti.
Eastman iki tane bilgi notu hazırladı, bu bilgi notunda Trump’ın seçimleri kaybetmesine rağmen nasıl iktidarda kalabileceği detaylı bir şekilde anlatılıyor, daha önce dile getirilmemiş anayasal teoriler ileri sürülüyordu. Eastman, Trump için bir darbe planı kurgulamıştı. Oldukça detaylı bir plandı.
İlk olarak, Biden’in seçim kazandığı bu kritik eyaletlerde Trump oy verecek alternatif bir seçiciler kurulu listesi hazırlanacaktı. Bu liste hazırlandı ve Cumhuriyetçi Parti’nin seçmenleri bazı yerel yöneticilerin desteğiyle eyalet meclislerine girip Trump’ın seçimleri kazandığına dair oylama yaptı. Fakat bu oylamalar eyaletteki Cumhuriyetçi yöneticilerce kabul edilmedi, onaylanmadı, zira seçimleri Biden kazanmıştı.
Bunun üzerine Eastman’ın ikinci planına geçildi. ABD Anayasası'na göre ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, 6 Ocak 2021’de Kongre’deki oturuma başkanlık edecek ve eyaletlerden gelen seçim sonuçlarını resmen açıklayacaktı. Normalde ortak oturumda bugüne kadar hiç kullanılmasa da senatör ve Temsilciler Meclisi üyelerinin sonuçları reddetme hakkı bulunuyordu, fakat Demokratların sayısı daha fazlaydı, bu nedenle bu yöntem izlenemezdi. Eastman’ın bulduğu plana göre, Pence tek başına seçim sonuçlarını geçersiz sayacaktı. Oturumun başkanı olarak “tartışmalı” seçim sonuçlarını tek başına reddetme imkanı bulunuyordu. Biden’in kazandığı ve Trump’ın hile olduğunu ileri sürdüğü 7 eyaletteki seçim sonuçlarını Pence tek başına reddedince Trump’ın seçiciler kurulu üye sayısı Biden’dan fazla olacak ve ABD başkanı ilan edilecekti. Pence kendisine yönelik bu talebi net bir şekilde reddetti, anayasaya göre görevi sembolikti, tek başına seçim sonuçlarını reddetme yetkisi bulunmuyordu. Trump ve Eastman, Pence’i baskılamak için her türlü yolu denedi: sayısız toplantı, telefon konuşması ve en son Trump’ın öfkeli destekçilerinin “Hain Mike Pence’e idam” diye bağırarak ellerinde dar ağacıyla Kongre’yi basması…
Trump bu darbe planını uygulamak için sadece Pence’i ikna etmeye çalışmadı. Georgia ve Arizona’daki Cumhuriyetçi Partili yöneticileri arayarak seçim sonuçlarını reddetmelerini, kendisine oy bulmalarını, Biden’in zaferini onaylamamaları için baskı kurdu, bunu yapmazlarsa “suç işlemiş olacaklarını” söyledi. Trump’ın ekibi hukuksuz bir şekilde seçim kurullarına girip seçmen verilerini çaldı, mahkemelerin kabul etmediği iddialarını temellendirmek için delil uydurmaya çalıştı, sistematik bir şekilde seçim hileli yalanı yayıldı.
Günün sonunda Trump, bizzat kendi atadığı yargıçlar, bizzat kendi partisinin valileri, meclis üyeleri, ve kendi Başkan Yardımcısı tarafından durduruldu. Cumhuriyetçiler Trump’a sadakatleri yerine anayasaya bağlılığı seçmişti.
Fakat bu suya düşen darbe planı unutulmadı. Trump’ın bu süreçte baskı kurduğu Cumhuriyetçiler itirafçı oldu, Biden’in zaferinden sonra Temsilciler Meclisi’nde başlayan Kongre soruşturmasında yaşadıklarını anlattı, Trump’ın ses kayıtları ve toplantı tutanakları yetkililere gönderildi ve konu 3 sene sonra mahkeme salonlarına taşındı.
Trump’ın darbe planını ilk olarak Kosova savaş suçları mahkemesinde görev almış Adalet Bakanlığı Özel Savcısı Jack Smith, yargıya taşıdı. Jack Smith’in yazdığı iddianame sonucunda başkent Washington D.C.’deki federal mahkemede Trump bu planı organize bir şekilde yürüttüğü için üç suçlamayla yargılanıyor: seçmenlerin oy verme haklarını ihlal etmek, resmi bir süreci (Kongre’nin ortak oturumunu) baltalamak ve ABD’ye karşı komplo girişiminde bulunmak. Smith, yaşanan olayları kronolojik bir şekilde anlatarak Trump’ın bu üç suçu birden işlediğini iddia ediyor, böylece mahkeme bir tanesini kabul etmezse argümansız kalmamayı amaçlıyor, Trump’ın mutlaka bir ceza almasını talep ediyor.
Smith’in iddiasına göre, Trump seçim sonuçlarını baltalamak için organize bir şekilde Pence’e baskı kurdu, sahte seçiciler kurulu üyeleri belirledi, eyalet yetkilerini baskıladı ve en son koz olarak Kongre Baskını’na sebep olan mitingi düzenledi. Smith, iddianamesinde Kongre Baskını’ndan dolayı doğrudan Trump’ı sorumlu tutmuyor. Çünkü Trump’ın mitingdeki çağrısının şiddete ve ölümlere ve Kongre Baskını’na sebep olduğunu ispat etmek ABD’deki ifade özgürlüğü açısından oldukça zor. Smith davayı kaybetmemek için bu topa hiç girmemeyi tercih etmiş gibi gözüküyor.
Georgia’daki dava ise biraz farklı. Bölge Savcısı Fani Willis, Trump ve 18 avukatı, danışmanının suç işlemek için mafyavari bir örgüt kurduğunu iddia ediyor ve Trump’ın mafya çeteleriyle mücadele etmek için kabul edilen yasaya aykırılık iddiasıyla yargılanmasını talep ediyor. Willis’in Trump’ın jürice suçlu bulunmasını sağlamak için hem iddianamedeki evrakta sahtecilik, seçim hilesi, veri hırsızlığı, yalan beyan gibi suçları işlediğini hem de bunu organize bir şekilde diğer sanıklarla birlikte yaptığını ispat etmesi şart. Fakat bunu başarırsa ve jüriyi ikna ederse Trump ve arkadaşlarının alacağı ceza da artacak. Bu nedenle Willis, Smith’in aksine riskli bir yol tercih etmiş gibi duruyor.
İki dava da henüz duruşma aşamasında değil. Fakat iki davanın da ortak özelliği, iddianamede Trump dışında başka Trumpçı avukatların ve danışmanların da yer alması. Bu kadar kalabalık bir iddianamede bazı kişilerin ceza almamak için itirafçı olup savcılıkla iş birliği yapması kaçınılmaz. Bu nedenle yakın zamanda, Trump’ın avukatlarının, yakınlarının itirafçı olup Trump’ı zor durumda bırakacak hususları mahkemede anlatması pek şaşırtıcı olmaz.
Trump ve avukatları ise Trump’ın seçim sonuçlarının hileli olduğuna dair sözlerinin ifade özgürlüğü olduğunu, tamamen avukatlarının yönlendirmesiyle hareket ettiğini, yasalara dayanarak seçim sonuçlarına itiraz ettiğini ileri sürüyor.
Trump, 2024 başkan adaylığını engellemek için kendisine karşı kurulan siyasi bir komplo kapsamında bu davaların açıldığını da söylüyor. Hatta savunmasındaki en geniş argüman bu denebilir. Destekçileri de buna inanmış olsa gerek ki Trump Cumhuriyetçi seçmende yüzde 60 oranında destek buluyor, 2024 seçim anketlerinde Biden ile neredeyse aynı oyu alıyor, yeniden başkan seçilme şansını açılan her davada arttırıyor.
Trump’ın argümanını değerlendirmek için bir adım geriden süreci incelemek gerekiyor. Öncelikle davaların siyasi etkilerden azade olmadığını kabul etmek gerekiyor.
Örneğin; ABD’deki her savcı gibi New York Manhattan Savcısı Alvin Bragg ve Georgia Fulton Savcıcı Fani Willis halk oyuyla seçilmiş savcılar. İki savcı da Demokrat Parti üyesi, hatta Alvin Bragg seçim kampanyasında Trump’ın hesap vermesi gerektiğini söyleyerek seçilmiş sol kanat bir Demokrat. Jack Smith, Adalet Bakanlığı tarafından atanan bağımsız bir savcı. Adalet Bakanı da Biden tarafından atansa da yasalar gereği bağımsız hareket eden bir hukukçu. Fakat Bakan Merrick Garland, daha önce Obama tarafından Yüksek Mahkeme’ye aday gösterilen fakat ataması Cumhuriyetçilerce engellenen eski bir yargıç. Bu nedenle Cumhuriyetçiler, Garland’ın kindar olduğunu ileri sürüyor.
Jüri meselesine gelince işler daha da karışıyor. Trump’ın suçlu olup olmadığına karar verecek olan jürilerin tarafsız olabileceğini varsaymak Avrupa hukuk sisteminden bakınca biraz zor. Zira hepsi ABD seçimlerinde oy kullanan, Trump hakkında siyasi bir yargıya 2016, 2020 seçimlerinde çok kanaat getirmiş kişiler. Trump’a oy veren bir jüri üyesiyle Trump’tan nefret eden bir jüri üyesinin tarafsız olabileceğini söylemek biraz zor. Sanık ile özel bir bağın olmadığı davalarda jüri sistemi sorunsuz işleyebilir, fakat Trump bütün Amerikalıların tanıdığı, yarısının hayran olduğu yarısının nefret ettiği bir isim. Jüri sistemi ile yargılanması durumunda karar metriğinin siyasi düşüncelerden etkilenmediğini söylemek hayatın doğal akışına aykırı olacaktır. Mesela Demokratlar şimdiden Florida’daki federal mahkemede görülecek gizli belge davasının jürisinin Cumhuriyetçilerin yoğun yaşadığı bir bölgeden seçilmesini, hakimin ise Trump tarafından atanan muhafazakar bir yargıç olduğundan dert yanmaya başladı bile. Fakat ABD gibi Yüksek Mahkeme yargıçlarının liberal/muhafazakar olarak ayrıldığı, savcıların, hatta bazen hakimlerin halk oyuyla seçildiği, mahkeme kararlarında siyasi beyanların yer aldığı bir hukuk sisteminde bir davanın siyasetten azade olmasını beklemek ABD’yi pek yakından tanımamak demek, bu nedenle siyasetten bağımsız bir süreç pek olası değil. Fakat Trump davasında yer alan jüri üyelerinin bazılarının televizyona çıkıp söyleşi vermesi, Georgia’daki iddianamede jürilerin isimlerinin açıklanması durumu daha da zorlaştırdı. Trumpçı siteler, jürilerin ev adreslerini yayınladı, Nijerya kökenli bir jüriyi hedef göstermeye başladı bile. Bazı jürilerin Trump’ın suçlu olduğuna inanmasına rağmen korkudan dolayı karar vermekten çekinmesi de ihtimal dahilinde.
Dava sürecini baltalayan bir diğer durum ise davaların açılma sırası. Açılan ilk dava Alvin Bragg’ın iddianamesini temel alan porno yıldızına sus payı davası oldu. Alvin Bragg’in bu davayı alelacele açmasının tek bir makul açıklaması olabilir: Yargılama sürecinin yıldızı olma hırsı. Zira davanın siyasi açıdan pek bir önemi yok, hukuki açıdan da çok ağır suçlamaları içeren acil bir dava değil. Alvin Bragg ilerideki siyasi hırslarını karşılamak adına diğer önemli davalardan önce hareket etti ve Trump’ı gözaltına aldıran ilk savcı olarak “tarihe geçti”. Bu durum porno yıldızının konu olduğu bir davanın Trump’ın yargılanma sürecini sulandırmasına sebep oldu. Trump’a yönelik “cadı avı” algısını güçlendirdi. Trump hakkındaki en tartışmasız dava gizli belge davasıyken, porno yıldızı davası nedeniyle bu dava gölgede kaldı.
Davaların açılma tarihi de Trump’ın işine yaradı. Trump 2022 Kasım ayında resmen 2024 adaylık kampanyasına başladı. Yani Kongre Baskını’ndan 2 sene sonra. Savcılar iki sene boyunca bekledi ve 2024 seçimlerine çok az bir süre kalmışken süreci başlattı. Halbuki birçok delil ortadaydı. Çünkü yaşanan her şey kameralar önünde meydana gelmişti. Savcıların bu iddianame için bu kadar beklemesi “siyasi dava” algısını pekiştirdi. Fakat olası mahkeme kararının meşruiyetini de zedeledi. Zira Trump’ın 2024 seçimlerini kazanması durumunda ne olacak? Mahkemenin seçimden önce verdiği olası bir hükmü halk reddetmiş mi olacak? Karar duruşmaları seçimden sonraya kalırsa seçim sonucu jüriyi etkilemeyecek mi? Jüri seçimleri kazanmış birinin suçlu olduğuna karar verirken baskı hissetmeyecek mi? Ya da Trump seçimleri kaybederse jürinin rahatlaması karar verme süreçlerini etkilemeyecek mi?
Diğer bir yandan Trump’ın yargılanan ilk “eski ABD başkanı” olması da seçmenlerini öfkelendiriyor. Geçmişte ABD halkına Irak İşgali konusunda yalan söyleyen, hukuksuz işkence emirleri veren Bush yönetimine dava açılmaması, Bush’tan sonra göreve gelen Obama’nın “geçmişi karıştırmama” kararı alması, Biden hakkındaki, özellikle de oğlu Hunter Biden etrafındaki iddiaların üzerine bu denli gidilmemesi de Trumpçılar nezdinde eleştirileri arttırıyor.
Bu nedenle Trump seçmenlerinin yaşananları “hukukun üstünlüğünün” bir sonucu olduğunu kabul edip sakince karşılamaları kendi ideolojileri çerçevesinde pek de anormal bir durum değil. Çünkü Trump seçmenin de çoğunluğu 2020 seçimlerinin hileli olduğuna inanıyor, Biden’i meşru başkan kabul etmiyor.
Fakat Trump’ın yargılanmaması, başkan adayı oldu diye hiçbir davanın açılmaması da normal değil. Zira Trump’ın işlediği hukuk ihlalleri çok net. Başkanlığı bıraktıktan sonra Beyaz Saray’daki gizli belgeleri evine götürüp tuvaletinde saklayan, gelen ziyaretçilere gizli savaş planlarını gösteren bir kişinin yargılanmaması, seçim sonuçlarını iptal etmek, kaybetmesine rağmen görevde kalmak için elinden geleni yapan bir kişinin ABD hukuk sistemi içinde hiçbir hukuki yaptırıma maruz kalmaması da kabul edilemez, anormal bir durum.
Trump’ın yargılandığı davaların neticesini de 2024’teki Biden-Trump yarışının sonucunu da tahmin etmek zor. Fakat ABD’yi zor günlerin beklediği kesin.
Trump’ın yargılanması kaçınılmazdı. Bir demokrasinin hayatta kalabilmesi için kendini korumaya muktedir olması, demokratik araçları kullanarak demokrasiyi yok etmek isteyenleri durdurabilmesi şart. Weimar Cumhuriyeti’ndeki geniş liberal demokratik imkanları kullanarak iktidara gelen Nazi tecrübesi hâlâ hafızalarda. Trump da hukuksuz bir şekilde koltuğunda kalmaya çalışarak net mahkeme kararlarına rağmen seçim sonuçlarını iptal etmeye çalıştı ve bunun için her türlü yola başvurdu. Başarılı olsaydı darbe yaparak antidemokratik bir şekilde Beyaz Saray’da kalacak, ABD tarihindeki ilk başarılı darbe girişimine imza atacaktı.
Ama Trump’ın yargılanması için “militan demokrasinin doğal sonucu” deyip geçmek de yetersiz. Zira Trump’ın yargılanması en çok demokrasiye zarar verecek.
Trump hapse girse de Anayasa gereğince siyasi yasaklı olmayacak. Trump’ın Beyaz Saray’a giden yolunu engellemek için tek bir yol vardı, o da Senato’da Kongre Baskını’ndan hemen sonra yapılan azil oylamasında Trump’ın suçlu bulunup siyasi yasak almasıydı. Cumhuriyetçi senatörler Trump’ın arkasında durdu ve Trump aklandı. Bu nedenle Trump 4 davadan senelerce hapis cezası alsa da başkan seçilebilir, 2024’te Biden’i yenmese bile her seçimde aday olabilir. Bu durumda ABD’yi hapisten yöneten, kararnameleri hapisten imzalayan, hapiste yabancı devlet başkanlarının ziyaretini kabul eden bir ABD Başkanı olacak. Fakat en önemlisi bu ABD Başkanı intikam da almak isteyecek.
Trump, hakim karşısına çıkan ilk ABD başkanı. Fakat artık son olmayacak. Beyaz Saray’a oturan Cumhuriyetçi bir ABD başkanının Trump’ın intikamını almak için aynı hukuki argümanları kullanarak iddianameler hazırlatması, geriye dönük yargılamalar yapması kaçınılmaz. Mesela düşünün: 2028 seçimlerinde Trumpçı bir vali eyaletinde Demokrat başkan adayının kazandığı seçim zaferini soyut hile iddialarıyla reddetti, Demokrat başkan adayı da sonuçlara itiraz etti, gösteri düzenledi. Günün sonunda, Trumpçıların istediği seçim sonucu onaylanırsa Cumhuriyetçi savcıların bu Demokrat siyasetçiyi yargılama şansı olmayacak mı? İmkansız değil. Trump’ın kaybettiği seçimlerde hile olmadığı mahkemelerce net bir şekilde ortaya konmuştu, fakat bu durum ileride böyle olmayabilir, mahkemelerin bu kadar net kararlarının olmadığı, muğlak durumlar ortaya çıkabilir. Zira artık seçimler çok yakın geçiyor, 5-6 bin oy farkıyla sonuçlar belirleniyor.
Trump seçilirse intikam alacağını, binlerce devlet görevlisini işten çıkaracağını, ihraç listeleri hazırladığını, Demokratları yargılayacağını söyledi bile. Cumhuriyetçiler şimdiden davaları yürüten savcılara çoğunlukta olduğu Temsilciler Meclisi’nde soruşturma açmaya başladı. Amaçları savcıları çağırıp kamuoyu önünde sorgulamak, Trump’ı kameralar önünde savunmak.
Trump’ın yargılanması sessiz bir teamülü bozdu. ABD hukukun üstünlüğü deyip kızılcık şerbeti içerken, Trump şimdiden 2024 anketlerinde yükselmeye başladı, Trump’ın hedef gösterdiği Mike Pence dahi Trump’ın hapis cezası alması durumunda Trump’a oy vereceğini açıkladı.
Evet, Trump’ın yargılanması kaçınılmazdı, fakat bu davaların demokrasiye vereceği zarar da kaçınılmaz olacak, bundan sonra çok daha fazla Amerikalı siyasetçi kendini hakim karşısında bulacak.
* Anayasa Hukuku Araştırma Görevlisi, Galatasaray Üniversitesi
Evet Kamala Harris, hâlihazırda dededen beri Demokrat Partili olan, pusulada Trump'ı görünce öfkelenen ve karşısında kim varsa mührü tam ortadan vuran sadık seçmenleri, Californialı, New Yorklu liberalleri heyecanlandırdı, siyahların inancını arttırdı, kadınları mobilize etti. Fakat seçimleri kazanması için ne bu coşkulu kurultay ne de Trump'a atılan ve taşı gediğine oturtan havalı laflar yeterli
Biden’in kendi başkanlık mirası için de hem ABD’de hem de dünyada demokrasiyi ve demokratik kurumları güçlendiren bir başkan algısını geride bırakmak istediği oldukça bariz
Biden bazı önemli ama küçük adımlar atsa da Filistinlilerin hukukunu korumak konusunda henüz ciddi bir çaba içerisinde değil, ancak İsrail ile ilişkilere Trump kadar önem vermiyor
© Tüm hakları saklıdır.