08 Ekim 2011

Kozan’dan Saimbeyli’ye bir doğa yolculuğu

Daha önce bir kez gittiğim ve kısa bir süre kaldığım Kozan’a ilk fırsatta tekrar gitme sözü vermiştim kendi kendime

Daha önce bir kez gittiğim ve kısa bir süre kaldığım Kozan’a ilk fırsatta tekrar gitme sözü vermiştim kendi kendime. Eski evleri kalesi ve barajın çevredeki muhteşem doğası ile Kozan benim için büyük bir ilgi merkeziydi.

Kozan, Adana ile ile Toroslar arasında sınır olarak da algılanabilir. Kozan Barajı'ndan sonra yüksek dağları bölen vadiler ve akarsular olağanüstü görüntüler sunuyorlar.

İlk hedefim Göller yaylasıydı. Kozan barajı gölüne varmadan hemen önce yolun sağındaki sağdaki Petrol Ofisi’nin yanındaki toprak yola girdim. Yol yavaş yavaş yükselerek devam ediyor. Yükseklik arttıkça Kozan Barajı gölünün muhteşem görüntüsü çıkıyor ortaya. Dağların arasındaki tüm vadileri dolduran baraj, tepelerden mavi bir inci gibi gözüküyor adeta.

Yol boyunca birkaç yola girilip çıkılıyor. Yol yarmalarındaki üst üste dizilmiş tabakalardaki eğilip bükülmeler bir zamanlar bu muhteşem vadinin nasıl bir tektonik etki altında kaldığının en güzel örnekleri.


Yolun sol yamacında faylar bir zamanlar bölgedeki tektonik hareketlerin izlerini gösteriyor. Büyük bir vadinin içindeki köylerin birbirinden uzak mahalleleri daha çok Karadeniz’i andırıyor.

Yöreden konuştuğum birkaç kişi bu bölgede ilk portakal bahçelerinin bu vadide olduğunu söylediler. Dediklerine göre Adana’lılar bu vadide yaşayanlardan öğrenmişler portakal yetiştirme işini.

Dibek Dağlarının eteklerinde bulunan Göller yaylası 1500 metre rakımlı bir düzlükte oluşuyor. Dağların arasında sıkışmış düzlükte bulunan ve ismini bu düzlükteki küçük göllerden alan yayla yaz aylarında sıcaktan bunalanların da yoğun ilgisini çekiyor. Etrafı ormanlarla çevrili yayla doğa yürüyüşleri için de ideal parkurlara sahip. Ancak bu bölgedeki her yaylanın başına gelen betonlaşma burada da almış başını yürümüş ve yayladan çok plansız programsız yapılan beton yığınların hakim olduğu bir kasabaya dönüşmüş.


Kozan Barajı'ndan sonra Feke’ye doğru Coğrafya sertleşmeye başlıyor.

Göksu nehrine paralel giden yolun bazı noktalarında genişletme çalışmaları son hızla devam ediyor.

Göksu barajı, bir zamanlar coşkun akan Göksu çayını daracık bir vadiye hapsetmiş. Daha bir uysal akıyor Göksu. Ne yazık ki burada yapılan HES’ler bittiği zaman nehirden eser kalmayacak.


Göksu barajını geçtikten kısa bir süre sonra Feke’ye varılıyor. Dağların arasında kaldığı için fazla gelişememiş. İyi ki de gelişememiş. Küçük ama çok şirin bir ilçe Feke. Su almak için küçük bir mola verdim ve arabadan iner inmez nefis bir pide kokusu aldım. Tam da pide fırınının önüne park etmişim. İçeri daldım hemen. Pideler el yakıyordu. Küçük ve ince pidelerin kıtır kıtır olanlardan iki adet aldım. Karnımın açlığından mıdır yoksa fırından henüz çıktığı için midir bilemem ama Saimbeyli’ye gidinceye kadar pideleri katıksız yiyerek bitirdim. Feke’de denk gelirseniz fırından yeni çıkmış ince bir pide almayı sakın unutmayın.

Aynı vadi içinde yaklaşık kırk dakikalık bir yolculukla Saimbeyli’ye varılıyor. Yol boyunca yüksek dağların yalçın kayalıkları eşlik ediyor. Kimi zaman ürperti kim zaman ise hayranlık uyandırıyor vadi.

Saimbeyli’yi geçerek yoluma devam ediyorum. Yolun sağındaki yamaçta bazı kalıntılar çarpıyor gözüme. Saimbeyli’de birçok eski tarihi kalıntı var. Bu tarihi kalıntıların bir an önce ele alınması gerekiyor. Konuştuğum insanlar burada Osmanlı İmparatorluğu zamanında bir Amerikan Kız Koleji olduğunu söylediler. Eski binalar ne yazık ki kaderine terk edilmiş.

Saimbeyli’de aslı görülmesi gereken yer Saimbeyli Şelalesi. Saimbeyli’yi çıktıktan hemen sonra Şelale’yi gösteren bir tabela var. Yaklaşık 3 kilometre kadar gittikten sonra temiz bir park çıktı karşıma. Yol dar ve mıcırlı virajları dönerken dikkat etmekte fayda var. 


Araçtan inince uğultuyu müthiş bir uğultu duydum. Orman Bakanlığı’nın çalışmasıyla şelalenin bulunduğu bölge güzel bir dinlenme yerine çevrilmiş. Parkın yıldızı da Şelale. Bir karstik boşluktan çıkan sular Göksu’yu besleyen ana kaynaklardan biri. Tam dik dökülmüyor ama uzunluğu ve bembeyaz görüntüsüyle gidenlerin kolay kolay ayrılmak istemeyeceği bir görüntü sunuyor.

Adana civarında iseniz biraz zorlu bir yolculuğu göz önüne alarak Saimbeyli’ye mutlaka gidin. Ben Saimbeyli’ye bir daha gideceğim. Dağlardaki yaylaları ve kalıntıları gezerek bu muhteşem coğrafya daha da fazla bozulmadan geleceğe bırakacak fotoğraflar çekeceğim. Çünkü son yıllarda bir çok şey çok hızlı değişiyor ve bu değişimden önce eski hallerini gelecek kuşaklara bırakmak gerekiyor.



Yazarın Diğer Yazıları

Su için yürüyoruz

Amerika’da 2014 yılında yapılan bir çalışmada dünyadaki tatlı su miktarının tüm suların sadece yüzde 2.5’u olduğunu söylüyor

Bir kanyon, Bir adam…….

Elini ilk sıktığımda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. O gün Arapkir yaylalarında çamurla, yağmurla boğuşmuştuk.

Arapkir yaylalarında bir gün

Hava bir kapıyor bir açıyor. Kapadığında bardaktan değil kovadan boşalırcasına yağıyor yağmur