22 Şubat 2009

Kaçkar Dağlarında bir kış öyküsü

Yaz yerini sonbahara bırakmaya başladı mı bir telaş başlar doğada. Tüm canlılar kışa hazırlanmanın telaşındadır…

Yaz yerini sonbahara bırakmaya başladı mı bir telaş başlar doğada. Tüm canlılar kışa hazırlanmanın telaşındadır…
Kuşlar göç etmeye başlarlar yavaş yavaş. Daha sıcak diyarlara kanat çırparken, sonbaharın pastel renkleri el sallar arkalarından. Bu renkler aynı zamanda kışın da habercisidir. Kısa bir süre sonra kar yağar, yaylalardaki tulum seslerinin ve horon çığlıklarının yerini yavaş yavaş rüzgârın uğultusu almaya başlar. Önce kırağı beyazlatır dağın yamaçlarını. Sonra bir gün, aniden bastıran kar, bir kaç gün içinde dağları ve vadileri beyaz bir örtünün altında bırakır. Sular, karla dolmuş vadilerin altından açtıkları tünellerden akmaya başlar. Daha bir kaç hafta öncesinde önlerinde çocukların koşuştuğu yayla evler beyaz örtünün altında kaybolup gider. Dağ artık gerçek sahiplerine kalmıştır. Dağın asıl sahipleri olan yaban hayvanları daha bir korkusuz dolanır, insansız doğanın zevkini çıkarırlar. Bir kış masalı başlamıştır Kaçkar’da.
Kışın dağlara çıkmak zorlu bir uğraştır dağcılar için. Emek ister, sabır ister, deneyim ister. Ödülü ise zirveye çıkmak değildir sadece. Orada olmak bu dinginliği, yalınlığı yaşamak, dağın bir parçası olmaktır, her şeyden önce. Zaten zirveye çoğunluklada çıkılamaz kışının. Kışın dağ zordur ama Kaçkar bir başka zordur. Sorun Kaçkar’a tırmanmak değil, dağın dibine varmaktır.
Yaz aylarında bir kaç saatte gittikleri yolu dağcılar kış aylarında bir kaç güne alabilirler ancak. O da kar ve çığ izin verirse. Kar yolları kapamış dağa doğru giden yollar aşılmaz bir engel haline gelmiştir. Vadileri dolduran metrelerce kar, dağcıların beline kadar batmasına neden olur. Sadece dağda değildir sorun. Köylere ulaşılan yollar da kapanmıştır. Bu da etkinliğin çok aşağılardan başlayacağı anlamına gelir.
Kaçkar’a kışın tırmanırken asıl risk kara batmak değil kar altında kalmaktır. Yağan kar beraberinde çığ da getirir Kaçkar’da. Dağın dört bir yanında bulunan buzul vadilerinin ve bu vadilere akan derelerin eğimleri çığa oldukça uygundur. Kar başladı mı bir hafta yağar Kaçkar’da. Durdukta sonraki bir kaç gün, hava güneşli olunca, yamaçlar üzerlerine yağan karın ağırlığına dayanamaz ve büyük bir gürültüyle koparak aşağılara doğru kayar.

Bu kadar zor olmasına rağmen dağcılar kışın neden dağlara tırmanmaya çalışırlar acaba. Bunun yanıtı yaptıkları sporda yatmaktadır. Dağcılar yaz aylarında kimsenin yanına bile gitmediği zirvelere hangi duygularla çıkıyorlarsa, kışın Kaçkar’a da o duygularla gidiyorlar. Aslında tüm tırmanışlarının altında yatan bir gerçek vardır. Dağın keyfini çıkarmak. Bu arada olur da bir zirve de yaparlar ise bu da işin tuzu biberi olur. Yaz veya kış fark etmez. Dağda olmak bir keyiftir dağcı için. Kışın dağda hele Kaçkar’da olmak ise keyfin yanında mücadele, dayanım ve keşiftir. Bir de işin başarı tarafı vardır. Dağın dibine ulaşmanın zirvesine çıkmaktan daha zor olduğu bu dağa kış tırmanışı yapmak dağcı için bir başarı kriteridir.
Biz de bundan tam 10 yıl önce aynı duygular içinde Kaçkar’ın yollarına düşmüştük.. Şubat Ayının son günleriydi. En son kar 10 gün önce yağmış, vadilerde düşmesi gereken tüm çığlar düşmüştü. Faaliyetin tek olumsuz yanı yolun kapalı olmasıydı. Kar yolları kapatmıştı ama dozerler çalışıyor haberini almıştık. . Biz gittiğimizde yol büyük bir olasılıkla açılacaktı. Bunu düşünürken Bu etkinliğimizde belimize kadar karda 100 km yol yürüyeceğimizi bilmiyorduk.
Ne yazık ki işler planladığımız gibi gitmedi. Yusufeli’nden kiraladığımız minibüs dozerin yolu son açtığı yerde durduğunda Yaylalar köyüne daha 35 km yol vardı. Bu arabayla gitmemiz gereken 35 km yolu belimize kadar karda yürüyeceğiz anlamına geliyordu.
Çantaları minibüsten indirirken Minibüsün sahibi Mustafa “Dalga geçmeyin benimle haydi dönelim artık” dediğinde biz yola çıkmıştık bile. Ona sadece “Dönerken sana haber veririz” demiştik. Acı bir ses tonuyla yanıt vermişti. “İnşallah dönersiniz”.
Sırtımızda yaklaşık 30 kiloluk çantalarla düşmüştük yollara. Yolun en ilginç tarafı bizim için eğitici olmasıydı. Neredeyse her 500 metrede bir çığ üzerinden geçmiştik. Kimi küçük kimi ise yüzlerce metre genişliğindeydi. Ağaçlar telefon ve elektrik direkleri çığ tarafından tahrip edilmişti. Bir gece yolda kamp kurmak zorunda kalmıştık ama ertesi gün akşama doğru yaylalar köyüne varmayı başarmıştık.
Köydeki sevgili dostumuz İsmail Altunay bizi görünce hiç şaşırmamıştı bile. Niyetimizi öğrenince “Buraya kadar gelmişsiniz, çıkarsınız artık” demişti gülerek. Geceyi İsmail’in pansiyonunda geçirmiş sabah erken yola çıkmıştık. İlk dakikalardan itibaren bizi hırpalayan tipi kısa süre sonra yanımızdaki iki genç dağcının pes etmesine neden olmuştu. Gençler gelemeyeceklerini söylemişlerdi. Artık ben ve Hakan Öge dağla baş başaydık. İki saatte Olgunlar mahallesine, öğleye doğru ise Karlar altında kaybolmuş olan Hastaf yaylaya varmıştık. Kaçkar yaz aylarındaki görüntüsünden oldukça farklıydı.
Koca koca kayalar kar altında kaybolmuştu. Ayağımızda hedikler olmasına rağmen bazen belimiz kadar kara batmaktan kurtulamıyorduk. Akşama doğru tipi hızını artırdı. Buna rağmen 11 saatte 2900 metre rakımda bulunan Dilber Düzü’ne çadırımızı kurmayı başarmıştık. Tipi şiddetini daha da artırmıştı. Kaçkar konuklarına “hoş geldiniz” diyordu. İki dağcı Kaçkarın bağrına varmayı yani zoru başarmıştı. Şimdi bir günlük tırmanış kalmıştı önümüzde. Dışarıda tipi tüm şidetiyle devam ederken biz kahvelerimizi yudumluyorduk. Dışarıda 2 metre kar ve müthiş bir tipi varken, sıcak bir şey içerek rüzgârın fısıltılarını dinlemek öyle güzel bir duygudur ki.
Ertesi sabah erkenden kalkarak yola çıkmış ve 3 saatte deniz gölüne ulaşmıştık. Yükseklik artıkça kar azalır buza dönüşür biz de krampon takarız diye düşünmüştük ama nerde. Kar her yerde aynıydı. Güney çanağına indiğimizde kuzey buzulundan gelen soğuk ve şiddetli rüzgar ise başka bir sürpriz olmuştu bizim için. Yüz metrelik bir sırtı çömelerek geçmek zorunda kalmıştık. Ayakta durmak olanaksızdı neredeyse.
Bir kaç saatlik bir uğraşıdan sonra akşama doğru hava tam kararmadan zirveye varmayı başarmıştık. Yazın 10 dakikada geçtiğimiz bir bölgede tam bir saat debelendik desem yalan olmaz. Kuzeyden esen rüzgâr zirvede ayakta durmamıza izin vermiyordu. Zirvede kalabildiğimiz bir kaç dakika içinde ancak defteri bulup birer imza atmayı başarmıştık.. Uzaklardaki Dilek dağları, Tatos Dağları, Vaçakar dağı, ile yanı başımızdaki Bulut dağları, Altıparmak Dağları ve Güngörmez dağı şahitlik ediyordu başarımıza. Bu karlı dorukların muhteşem manzaralarını kısa süreliğine de olsa belleklerimize kazıdıktan sonra dönüşe geçmiştik. Tırmanmak için günlerimizi verdiğimiz dağın zirvesinden bir kaç dakika sonra aşağılara doğru inmeye başlamıştık. Deniz gölüne vardığımızda fırtına dinmiş, gökyüzü yıldızlarla dolmuştu. Kaçkar dağı tırmanış sırasında her türlü zorluğu çıkarmıştı. Dönüşte sakinleşmiş ve güzel bir havayla yolcu etmişti bizi. Yıldızların altında fıkra anlatarak, kahkahalarla gülerek yapmıştık finali.
Gece vakti kamplarına dönen iki dağcı dağcılık yaşamlarının en güzel ve en zorlu tırmanışlarından birini Kaçkar Dağı ile paylaşmışlardı. Dağ nazlansa da izin vermiş ve kış aylarında uzun süren yalnızlığını kısa da olsa iki dağcı ile paylaşmıştı. Tırmanışın verdiği keyifle kahvelerimizi yudumlarken dışarıda yine tipi başlamıştı. Dünyada kaç kişi bu denli değişik duyguları bir arada yaşayabilir ki. İşte Kaçkar’a kışın tırmanmanın nedeni bu olsa gerek.

Yazarın Diğer Yazıları

Su için yürüyoruz

Amerika’da 2014 yılında yapılan bir çalışmada dünyadaki tatlı su miktarının tüm suların sadece yüzde 2.5’u olduğunu söylüyor

Bir kanyon, Bir adam…….

Elini ilk sıktığımda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. O gün Arapkir yaylalarında çamurla, yağmurla boğuşmuştuk.

Arapkir yaylalarında bir gün

Hava bir kapıyor bir açıyor. Kapadığında bardaktan değil kovadan boşalırcasına yağıyor yağmur

"
"