06 Nisan 2009

Jeoturizm

Hayranlıkla izlediğimiz bazı doğal anıtların öykülerini hiç merak ettiniz mi?



Hayranlıkla izlediğimiz bazı doğal anıtların öykülerini hiç merak ettiniz mi? Kapadokya’da gezerken bu olağanüstü görüntülerin nasıl ve hangi koşullarda oluştuğunu, Pamukkale’nin beyaz travertenlerinin neden sadece bu alanda olduğunu hiç düşündünüz mü? Anadolu’yu gezerken yol boyunca rastladığınız rengarenk kayaların neden bu renklerle bezendiğini, dal sanarak elinize aldığınız bir ağacın nasıl olup da taş haline geldiğini veya 2000 metre rakımda bulunan kayaların içinde neden deniz hayvanlarının fosillerinin bulunduğunu merak etmiş olmalısınız.
Doğada gözümüzle görebildiğimiz olayların sayısı çok fazla değil. Her şey biz farkında olmadan akıp gidiyor. Ancak görelim veya görmeyelim Yerküre üzerinde meydana gelen olaylar o günün tarihiyle bir yerlere kaydediliyor.
İnsanlar tarafından bırakılan kültürel mirası inceliyor, anlıyor ve koruyoruz. Bir tabletin okunması bile bize binlerce yıl önce yaşayan insanlar hakkında çok detaylı bilgiler veriyor. Çünkü birileri bu kültürel mirasların öykülerini bir yerlere kaydetmiş olabiliyor. Bir çok eseri ise yapanların imzalarından tanımak gibi bir avantajımız var. Bu eserlerin tümü bizden binlerce yıl önce yaşayan insanların mesajlarını günümüze aktarıyor
Aynı şekilde 4,6 milyar yıl yaşındaki yeryuvarı da oluşumundan günümüze kadar başından geçen her öyküyü kayaçlara kaydederek, geçmişi hakkındaki birçok bilgiyi günümüze göndermiş. Bu kayıtları bazen bir tortul kayacın bünyesine bazen de magmadan gelen bir mineralin bünyesine saklamış. Yeryuvarı içinde bulunan magmatik, başkalaşım ve tortul kayaçları inceleyen yerbilimciler yeryuvarının geçmişi hakkında çok önemli bilgiler elde edebiliyorlar.


Özellikle tortul kayaçlarda bulunan fosiller, geçmiş canlı yaşamına ait çok önemli kayıtlardır. Fosiller yaşadıkları dönemin cansız tanıklarıdırlar ve o yaşadıkları dönemlere her türlü bilgiyi günümüze aktarırlar. Kayacın oluştuğu dönemin iklimi, o denemdeki biyolojik çeşitlilik, tortul kayaçların yaşı, çeşitli tektonik olaylar fosiller sayesinde ortaya çıkarılır. Deniz Tabanı Yayılması sırasına oluşan yastık lavlar ise bir zamanlar o bölgenin okyanus diplerinde meydana gelen bir açılma olayının etkisinde kaldığının en ilginç kanıtlarından biri. Yine Toroslar’da, Himalayalar’da ve diğer yüksek dağlardaki kayaçların içinde deniz canlılarının fosillerinin görülmesi, bize bir zamanlar buraların denizlerle kaplı olduğunun en büyük delilleri. Ya da kıvrılmış kayaç katmanları bir zamanlar bölgede bir sıkışma yaşandığının en güzel kanıtları. Bu kanıtlar bize yüzlerce milyon yıl öncesinin dünyası hakkında kapsamlı bilgiler verebiliyor.
Son yıllarda dünyada yeni bir turizm türü gelişmeye başladı. Adına Jeoturizm denen bu yeni tür turizm anlayışının temelinde yerküreyi tanımak ve anlamak yatıyor. Bu amaçla avrupanın bazı ülkelerinde jeoparklar açılmaya başlandı. Haritası da çıkarılan ve içinde bu parktan toplanan örneklerin sergilendiği müzelere de sahip olan bu parklarda her yaştan ziyaretçiler gezdikleri alanın jeolojik evrimi hakkında bilgi ediniyorlar. Park çıkışında da taklit mineral ve fosiller satılarak bu açık hava müzelerine gelir de elde ediliyor.
Bu turlarda hayranlıkla baktığımız yer şekillerini aslında dünyanın geçmişinden günümüze çok önemli mesajlar getirdiğini öğreniyoruz. Bir zamanlar yüzlerce metre derinliği bulunan bir denizin kalıntılarının nasıl olup da 1500 metre yüksekte bulunduğu izah ediliyor, Kapadokya, Narman. Pamukkale ve mağaraların sadece sanatsal görünüşleri değil oluşum öyküleri de anlatılıyor bu gezilerde.
Jeoturizm değeri olan bölgeleri iki farklı kategoride değerlendirmek mümkün. Fazla görsel değeri olmayan ama bilimsel değeri çok fazla olan birinci grup bir fosil yatağı, bir mineral oluşumunu içeren bir bölge olabilir. İkinci grup ise bilimsel değerinin yanı sıra görsel değeri de fazla olan grup. Her iki gruptan açısından da ülkemiz oldukça zengin. Kuzeyden – Güneye, Batıdan- Doğuya her bölgede Jeoturizm yapılacak bölge sayısı o kadar fazla ki. Kapadokya, Pamukkale, Narman kırmızı peri bacaları, Tuz gölü, Meke Gölü, Kula volkanları, Doğal mağaralar, Nemrut kalderası en çok bilinen doğal anıtların ve jeoturizm değerlerinin başında geliyor.
Türkiye hem görsel hem de bilimsel bir değere sahip jeolojik oluşumların çok bol bulunduğu bir bölge. Son yüz milyon yıl içinde iki büyük okyanusun açılıp kapandığı, bu okyanusların izlerinin anadoluda rahatlıkla gözlenebildiği zengin bir jeolojiye sahip. Bu nedenle de son yıllarda TEMA’nın bir yan kuruluşu olan BİOTEMA TUR Jeolojik turlar düzenlemeye başladı. Bu turlar şu anda Karadeniz, Kızılcahamama, Gökçe ada, Karapınar ve Kula ile sınırlı. Ancak her geçen gün gelişerek devam edeceğe benziyor. Bu turlara çoğunlukla Üniversite mezunları katılıyor. Tur boyunca ilginç jeolojik oluşumlarda durularak bu oluşumların bölge, Türkiye ve Dünya jeolojisi için ne anlama geldiği anlatılıyor. Kimi zaman eski bir okyanus tabanından geçiliyor, kimi zaman ise bir maden yatağının nasıl oluştuğu tartışılıyor.
Bu turlara katılanların büyük çoğunluğu aslında ne ile karşılaşacağını bilmeden geliyor. Ancak basit olarak anlatılan jeolojik öyküleri zamanla can kulağıyla dinlemeğe ve çok ilginç detayları not almağa başlıyorlar. Aldığım geri bildirimlerin çoğunun özeti : “Taşlara ve dünyaya bakış açımız değişti. Artık kayaların bizim için çok önemli bir yeri var.”
Jeoturizmin amacı sadece bu muhteşem eserlerin görülmesi ve öykülerinin öğrenilmesi değil. Bizim bazen barınak olarak bazen de korunma amaçlı olarak aklımıza getirdiğimiz taşların aslında çok değerli birer belge olduğununu da anlatmak. Jeolojiyle ilgilenmeyen insanlara bu jeolojik süreçleri ne kadar iyi anlatırsak yerküreyi korumak için o kadar çok çaba sarfetmiş olur, dünyayı değil ama belki kendimizi kurtarmak için bir adım atmış oluruz.



Yazarın Diğer Yazıları

Su için yürüyoruz

Amerika’da 2014 yılında yapılan bir çalışmada dünyadaki tatlı su miktarının tüm suların sadece yüzde 2.5’u olduğunu söylüyor

Bir kanyon, Bir adam…….

Elini ilk sıktığımda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. O gün Arapkir yaylalarında çamurla, yağmurla boğuşmuştuk.

Arapkir yaylalarında bir gün

Hava bir kapıyor bir açıyor. Kapadığında bardaktan değil kovadan boşalırcasına yağıyor yağmur

"
"