Bir zamanlar tüm Yeryuvarı’na egemen olan bazı canlı türlerinin büyük bir kısmı jeolojik zaman içinde yok oldu. Varlıklarını denizlerde birlikte çökeldikleri tortul kayaçlar içinde fosilleşmiş olarak sürdürüyorlar. Bu fosiller yaşadıkları döneme ait önemli kayıtları bünyelerinde saklayarak günümüze ulaştırmışlar. Onlar sayesinde üzerinde yaşadığımız Dünya’nın geçmişi hakkında çok önemli bilgiler elde edebiliyoruz. Örneğin yaşadıkları dönemin iklimi, biyolojik çeşitliliği, deniz suyunun sıcaklığı vb. bir çok bilgiyi fosillerden elde edebiliyoruz. Bu nedenle bu kalıntılar bir çok uygar ülkede sıkı bir koruma altına alınmış durumda.
Fosillerin bulunduğu yerleri milli park haline getirerek bölge ekonomisine büyük katkılar da sağlayabiliyorlar. Çarpık kentleşmenin aşırı boyutlara ulaştığı İstanbul’da ise yöreye ait eski biyolojik çeşitlilik izleri hızla yok edilmiş...
İstanbul’da Birinci jeolojik Zaman olan Paleozoyik’te yaşamış olan bir çok canlı türünün kalıntılarını saklayan kayalar bulunuyor.Bunların geçmişi 400 milyon yıl öncesine kadar uzanıyor. Yani 400 milyon yıl önce şu anda İstanbul’ civarında bulunan kayaların bulunuğu ortama gitmeyi başarabilseydik eğer, denizel bir ortamda bir çok canlı formuyla karşılaşabilirdik. Deniz laleleri, Mercanlar, kabuklu canlılar bunlardan sadece birkaç tanesi. Ne yazık ki yüzlerce milyon yıl öncesinden günümüze kadar gelmeyi başarmış bu canlı kalıntılarını, jeolojik zamanda dikkate bile alınmayacak kadar kısa bir zaman dilimi içinde, 50 yılda beton yığınlarının altına gömmeyi başardık.
Yaşadıkları dönemde çeşitli olaylar sonucunda soyları tükenen bu canlıları bir kez de biz yok ederek geçmişten günümüze getirdikleri mesajları da silmiş olduk. Marmara depremi kapımızda. Yeni yapılcak binalar için çok gerekli olan zemin etüd raporlarına bile sadece dosyanın arasına konacak bir evrak gözüyle bakan bir anlayıştan, yüzlerce milyon yıl önce yaşamış olan canlıların kalıntılarını korumasını beklemek biraz safdillik olur.
Yok edilenler içinde en üzüldüğüm alan Küçükçekmece Gölü’nün kenarında bulunan ve içinde bir sürü omurgalı hayvanın fosillerini bulunduğu yol yarması. Günümüzden 10-7 milyon yıl önce Küçükçekmece Gölü’nün kenarı günümüzden çok farklıydı. Pusuda avlarını bekleyen aslanlar, çayırlıklarda özgürce dört nala koşan atlar, geyikler, domuzlar, keçiler, filler ve su aygırları göl kenarında yaşayan canlılardan sadece bir kaçı. İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halit Nafiz Pamir ve ekibi, çok değil Küçükçekmece tren istasyonuna, Halkalı yönüne doğru sadece 1700 metre mesafede bulunan bir yol yarmasında dünyanın önemli omurgalı fosil yataklarından birini keşfettiler. O zamanın olanaklarına göre oldukça iyi çalışarak fosillerin çoğunu laboratuvara götürmeyi başardılar ama zamanla bu yol yarması da diğer alanlar gibi betonlaşmanın kurbanı oldu. Bu alandan elde edilen fosiller İTÜ Paleontoloji Müzesi ile İstanbul Üniversitesi Avcılar Kampüsünde bulunan Jeoloji Müzesinde sergileniyor.
Yarım Burgaz Mağarasında 400. 000 yıl önce yaşayan ilk insanların bıraktığı izler ve Yenikapı’da 8000 yıl önceesine tarihlendirilen eski bir köy, İstanbulda insan yaşamının da oldukça gerilere doğru gittiğinin en önemli göstergesi. Yarımburgaz mağarasına gerekli özeni gösteremedik belki ama Yenikapı oldukça titizlikle inceleniyor. Bir başka yazımda bu kez İstanbul’un bu ilk insanlarını detaylandırmaya çalışacağım.