Daha önce bu sayfalara ikizlerimiz Aral ile Asya’nın ilk doğa yürüyüşünü yazmıştım. Daha yeni yürümeye başlamışlardı o zaman. Daha sonra birçok kez kısa yürüyüşler yaptık. Artık sıra bir kamp yapmaya gelmişti.
Organizasyonunu yaptığım Atlas dergisi okur yürüyüşlerinin dördüncüsünü Bursa Uludağ’da gerçekleştirecektik. Amacımız çok kalabalık bir ekiple zirveye çıkmaktı. Evde etkinliğin son ayrıntılarını incelerken birden eşime dönüp “ İkizleri de götürelim mi?” diye sordum korkarak. Yanıt olumluydu. İkimiz de iki buçuk yaşlarına bir ay kalan ikizlerin kampta nasıl davranacağını merak ediyorduk. Aslında biraz da korkuyordum, ya sevmezlerse kampı diye. Sanırım benim için büyük bir hayal kırıklığı olurdu. Artık gerçekle yüz yüze gelme zamanıydı.
Hazırlıklarımız yaptık ve düştük yollara. Önce hem dergiden hem de üniversiteden arkadaşım Doç.Dr. Necmi Karul’un kazı evini ziyaret ettik. Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin büyük bir katkı koyduğu ve çok yakın bir zamanda açılacak olan Akçalar beldesindeki Aktopraklık Arkeoparkı'nda 8500 yıl öncesinden Roma dönemine kadar çeşitli arkeolojik buluntular yer alıyor. Necmive Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe karşıladı bizi. Hava sıcak mı sıcaktı ve ikizlerin öğle yemeği zamanı gelmişti. Necmi hemen köye haber saldı ve kısa süre içinde tarhana çorbası ve erişteden oluşan yemekler hazırlandı. Atlas okurları kazı evini gezerken bizimkiler odanın bir köşesinde hiç sakınmadan yediler yemeklerini. Erişte öyle güzeldi ki kalan büyük bir kısmını da ben indirdim mideye. Akşama doğru Akçalar’ı geride bırakarak Uludağ’da, 1635 metre rakımlı Sarıalan yaylada attık kampımızı. Çadırı kurarken Aral ve Asya’nın bitmez tükenmez soruları yağmaya başladı. “ Burası neresi? bu adamlar ne yapıyor? biz niye buraya geldik? ” türünden onlarca soruya ekip olarak sabırla karşılık verdik.
Akşam yemeğini amcalarının çadırında yediler. Mönüde mıhlama vardı. Daha sonra sırt çantalarını takarak kampı turlamaya başladılar. Korktuğum gibi olmamıştı. İkizler fırtına gibi dalmışlardı kampın içine. Bir ara Aral’ı tek başına ormana doğru yürürken gördüm. Peşinde koştum hemen.
- Oğlum nereye
- Baba sen gelme ben ormana gidiyorum.
- Oğlum tek başına gidemezsin ormana. Geri gel.
- Baba sana gelme diyorum. Ben tek başıma ormana gidip bakmak istiyorum. Orada hayvanlar var mı ? Lütfen …. Lütfen..
- Tamam bak ama ben de arkandan geleyim.
- Yok yok. Ben tek başıma gideceğim.
Ben Aral’ı ikna etmeye çalışırken arkadan Asya bindirdi. “Ben de, ben de bakacağım” diyerek çetenin diğer ferdine tam destek verdi. Kısa bir süreliğine ormana girerek geri geldiler. Kendilerine has çocuk ağzıyla üzgün bir şekilde “ Ormanda hayvanlar yokmuş’diyerek çadırların etrafında oynamaya başladılar. Asya daha çok Atlas’tan Tülay Zihhli’nin kızı Defneyle takıldı. Bir ara Asya’yı, elleri çiçek dolu, kamp sakinlerine çiçek dağıtırken gördüm. Aral ise durmadan yeni keşif atakları yaptı durdu. Ben fotoğraf çekmek için kampın için daldım. Yaklaşık 140 kişinin konakladığı 50 den fazla çadırın olduğu bir kamptan söz ediyorum. Dolayısıyla çok zaman kaybettim. Evde iki dakika ayrılsam bile beni arayan ikizler beni unutmuş gibiydiler. Döndüğümde hava kararmıştı. İkizler ortada yoktu. Bulduğumda ikisinin de elinde ay çekirdeği, çekirdek çitliyorlardı. Kampın diğer sakinlerinden hiçbir farkları kalmamıştı artık. Saat 21:00 gibi mızmızlanmaya başladılar. Uykuları gelmişti. Asya’ya masal anlatmadan, Aral’ı ise salıncakta sallamadan hep birlikte uyumayı başardık. Evdekinden çok daha kolay olmuştu uyutma. Gece bir kez uyandılar. Asya terlemişti. Üzerini değiştirelim derken kısa bir huzursuzluk yaşamadık değil.
Çadırda oturur vaziyette başını omuzuma yaslayarak hafifçe sallamaya başladım. Bir ara “ Baba arkadaşım da burada m” dedi. Yanıt olumlu olunca ağlamayı kesti ve o pozisyonda uyudu hemen. Asya’yı uyutur uyutmaz Aral uyandı. Önce evde yaptığı gibi “Birazcık kalkalım" dedi. Bu, Aralca'da “ baba beni kucağına al evi turlayalım” anlamına geliyor. Nazik bir dille bu çadırdan başka bir evimizin olmadığını anlatmaya çalıştım. Sorular gelmeye başladı yine. “Biz neden kampa geldik? Çadır ne? Salıncağım nerede? gibi bir soru salvosunu başarıyla atlattım. En sonunda “Babacığım beni bırak uykum geldi” dedi, matın üzerine bırakır bırakmaz da uyudu. Doğduklarından beri ne rtahat geceyi geçirdiler diyebilirim.
Ertesi gün zirveye doğru erkenden yola çıktık. Biz gittiğimizde uyuyorlardı. Döndüğümüzde ise artık bana yüz vermiyorlardı. Bir gün boyunca kampı beklemiş birer deneyimi kampçı olmuşlardı. İlk kamp deneyimlerinden geçerli not almışlardı. Sanırım ilk zirvelerini de sizlerle paylaşacağım. Merak etmeyin o da çok uzun sürmez. Zaten çok kalabalık gitmeseydik muhtemelen ilk zirvelerini de yapmış oalcaklardı.