Geçen gün bir arkadaşımı ziyarete gittim. Sohbet sırasında eşinin uzun süredir ciddi anlamda psikolojik, bazen de fiziksel şiddet uyguladığını ve bu nedenle boşanmak üzere olduğunu öğrendim. Oysa evlenmeden önce hiç de böyle bir insan değilmiş. Son derece saygılı, paylaşımcı, insan ilişkilerine önem veren biri olarak tanımış onu. Tanımlamaları neredeyse ideale yakın bir profil çıkarıyor ortaya. Evlendikten hemen sonra her şey birden bire tersine dönmeye başlamış.
Ne yazık ki bu durum, son yıllarda çokça yaşanmaya başlandı. Hem de eğitim düzeyi oldukça yüksek kesimlerde. Etrafımda bu durumda olan o kadar çok insan var ki. Biten bir evlilik içinse genellikle, “Hiç de böyle değildi, evlendikten sonra değişti” türünden yakınmalar oluyor. Bu durumu bilenler evlilik öncesi birçok tedbir alıyorlar. Kimi nişanlılık süresini uzatıyor, kimi birlikte tatile çıkıyor, kimi flört süresini çok uzun tutuyor, kimi ise evlenmeden önce bir süre birlikte yaşayarak evlilik provası yapıyor. Ancak ne hikmetse evlenene kadar yolunda giden işler, bazıları için evlendikten hemen sonra ters gitmeye başlıyor. Nedenini bilemem. Ben sosyolog değilim. Kendi halinde bir yerbilimciyim. Bu konudaki fikirlerim kişisel olduğu için ve bu konunun da uzmanı olmadığım için, burada bunu tartışmayacağım. Ama evlenmeyi düşünenlere veya evlenmek üzere olanlara çok ciddi bir önerim var. Bunu dağcılık derslerinde veya verdiğim seminerlerde öğrencilerimle de paylaşıyorum. Evlenmeyi düşünen çiftlere, “Evlenmeden önce müstakbel eşinizle kamp yapın” diyorum
“Ne alâkası var” diye tepki göstereceksiniz belki; ama kent yaşamında insanlar ne yazık ki bir role bürünüyorlar ve hep o rolü oynuyorlar. Bol bol kitap okuyan, televizyon dizilerinden nefret eden, sinema, tiyatro tutkunu, olabildiğince paylaşımcı, yardımsever vb. gibi özelliklerin tümünü taşıyan bir birey. Yani günümüz anlayışında ideal insan profiline en yakın birey. İnsanlar çoğunlukla bu maskeyle dolaşırlar kentte. O kadar iyi oynarlar ki, gerçek kişiliğin bu rolün ardında olduğunu anlamak neredeyse olanaksızdır. Ta ki evlenene kadar. İmzadan sonra gerçek kişilik kısa bir süre sonra çıkar ortaya ve eşi, “Ben nerede yanlış yaptım” diye kendini yer bitirir. Tabii iş işten geçmiştir.
Kentte gerçek kişiliği bir model rolün arkasında saklayabilirsiniz ama dağda bunu yapamazsınız. Modern yaşamın getirdiği her türlü kolaylıktan yoksun olarak yapacağınız birkaç günlük kamp, evlenmeyi düşündüğünüz insanın tüm gerçek özelliklerini öğrenmenize yeter de artar bile. Kent yaşamının aksine, her türlü olanaktan yoksun biri, kısa sürede tüm kişilik özelliklerini ortaya dökmeye başlar. Bir kamp yaşamında her şey kısıtlıdır. Tüm malzemelerinizi gramına kadar hesaplayarak almışsınızdır. İletişimden yoksunsunuzdur. Başınıza bir şey gelse, size hemen yardım edecek birilerini bulamazsınız.
.
Ayrıca doğanın zor şatlarında kendi dayanma gücünüzü sınıyorsunuzdur. En küçük bir aksilik bile programınızın aksamasına neden olacaktır. Su bile epey uzaktadır. Ateş yakmak için belki de birkaç kilometre yürüyüp ormandan kuru odun toplayarak kampa getirmek gerekecektir. Yemek getirecek bir garson yoktur buralarda. Yemeğinizi küçük bir tencerenin içinde, yine küçük bir ocakta yapacaksınız. İçinde dizlerinizin üstünde bile durmakta zorlanacağınız bir çadırda kalacaksınız. Yağmur yağacak, belki çadırınız su alacak. Bu kadar zor şartlarda bir kimsenin gerçek kişilik özellikleri kısa bir süre içinde kabak gibi ortaya çıkacaktır. Öyle bir an gelecek ki uğruna birçok şeyi göze alacağınız insanın bir çikolata parçasını paylaşmaktan bile aciz olduğunu, en küçük bir problemde bile sert tartışmalara girdiğini göreceksiniz. Yani ne yaparsa yapsın bu zor koşullar gerçek kişilik özelliklerini saklamasına engel olacaktır.
Bir zorlu kamp veya doğa etkinliği sonrasında ya birbirinize daha çok bağlanacak ya da bir daha görüşmemek üzere ayrılacaksınız. Bunu anlamanın tek yolu da kamp yapmaktan geçiyor. Bu kamp, olanakların kısıtlı olduğu bir yerde olursa, daha net sonuç alırsınız. Deneyin, ne kadar haklı olduğumu anlayacaksınız.