Yeşilköy havaalanı dış hatlarda, kan ter içinde 09:30 da kalkacak Kıbrıs Türk Havayolları uçağına yetişmeye çalışıyoruz. Havaalanına çok erken gelmemize rağmen biraz rahat hareket etmemiz yüzünden uçağı kaçırmak üzereyiz. Bu 207 nolu kapıyı da neden dış hatların en sonuna koymuşlar ki. Git git bitmiyor. Her kapı için sağa sola işaretler var ama 207 yi hep ileride gösteriyor. Nereden baksan 10 kilo ağırlığında bir fotoğraf çantası taşıyorum . Nihayet 207 nolu kapıya varmayı başarıyor ve mucizevi bir şekilde güvenlik kontrolünden geçiyoruz. Artık uçağı kaçırma riski kalmamıştı. Tabi uçağın kalkma konusunda pek de hevesli olmadığını henüz bilmiyorduk.
Girne Limanı
Kuyrukta beklerken önce “ oturun dinlenin kuyrukta beklemenize gerek yok, biz size haber vereceğiz”, sonra da “Teknik bir arıza yüzünden 1.5 saat rötar var” dediler. Ne yapalım başa gelen çekilir. Hemen havaalanına dağılıp çeşitli mekânlarda konuşlanarak muhabbete başladık. Uçuş tarifelerini görebileceğimiz bir kafeteryayı tercih ettik. Neme lazım bakarsın uçuş saatini öne alırlar. Şimdi hemen “anons var ya kardeşim ne diye gözünüzü ekrana dikiyorsunuz” diyebilirsiniz. İster inanın ister inanmayın ama dış hatlarda bazı noktalarda anonslar çok iyi duyulmuyor. Bazı noktalarda da anonslar birbirine karışıyor. Yarım saat sonra tarifeye baktığımızda bizim uçak için hâla 09:30 yazıyordu. Düştü mü içimize bir kurt. Yok canım artık bu kadar kandırmaca da olamazdı herhalde. Biraz daha oturduk ama içimize bir kurt düştü ya geri döndük. Belirsizlik devam ediyordu. Biz de teknik arızanın nedenini sorduk. Kimse bilmiyordu. Verdikleri süre epey geçti ama ortada ne uçak ne de bu durumu açıklayacak bir yetkili vardı. Neyse ki sonunda bir yetkili gelerek “Uçağın tekerinin patladığını bu yüzden gecikme olduğunu ve birazdan yolcu almaya başlayacaklarını” söyleyerek içimize su serpti ama bunun üzerinden de 1.5 saat geçtikten sonra ancak saat 13:30 da uçağa binmeyi başardık. Neyse ki uçaktaki görevlilerin güler yüzü ve hizmet anlayışı mükemmeldi.
Maceralı yolculuğumuz kısa bir süre sonra Ercan havaalanında sona erdi. Kalacağımız otele yerleştikten hemen sonra koşuşturmaya başladık. Ne de olsa neredeyse bir günümüz heba olmuştu. Ne kadar çok yer görsek kârdı. Kıbrıs’da toplam 2.5 gün geçirdik. Bu sürenin tümü de dolu dolu geçti. Bu yazı bir Kıbrıs gezi yazısından çok Kıbrıs’ın turizm atağıyla ilgili olacak. Çünkü burnumuzun dibindeki Yavru vatanın ne yazık ki bir çok yönünü bilmiyoruz.
Accopulco Oteli'nin sahili
Ancak yine de beni çok etkileyen bir köyden söz etmeden geçemeyeceğim. Söz konusu köyün adı Koruçam. Burada yaşayan halkın çok ilginç bir öyküsü var. Köyün nüfusu yazın artıyor ama kışın tam bir yaşlı köyüne dönüşüyor. Köyde Maronitler yaşıyor. Bunlar da kim diyeceksiniz doğal olarak. İtiraf edeyim ki ben de buraya gelinceye kadar bilmiyordum. Maronitler 1300’lü yıllarda Suriye’den gelerek Kıbrıs’a yerleşen Katolik Araplar. Adada toplam 6000 civarında Maronit var ve bunların neredeyse tümü güneyde yaşıyor desem pek de yanlış olmaz. Köyde yaşayan Maronit sayısı 150 civarında. Maronitler kendi aralarında Rumca konuşuyor, Arapçayı unutmamak için ise yaz aylarında çocukları için Arapça kursları düzenliyorlar. Kıbrıs’da Türk bölgesinde yaşayan Rumca konuşan Katolok Araplar. İnsanın inanası gelmiyor ama burada böyle bir köy var. Köyün en genci 40’lı yaşlarda olan Maria. Kasap olan babası ölünce köyü terk etmek yerine Annesiyle birlikte kasaplık yapmaya başlamış. Aynı zamanda köydeki tek restoranı da işletiyor.
Kıbrıs’a tur yapan Turizm şirketlerinin de gayretiyle burada büyük bir turizm seferberliği ilan edilmiş durumda. Kıbrıslı turizmciler bölgenin sadece kumar turizmi yapılan bir yer olarak görülmesinden çok rahatsızlar. Kongre turizminde epey bir yol almışlar ve çok da başarılılar. Tatil turizmini canlandırmak için proje üstüne proje geliştiriyorlar. Devlet de bu konuda açık desteğini vermiş durumda. En azından orada kaldığım 2.5 gün içinde ben bunu hissettim. Yeni turizm bölgeleri ve oteller gün geçtikçe artmaya başlamış. Dik karpaz altın kum gibi muhteşem sahillere sahip bir ada Kıbrıs. Bir zamanlar çok kötü olan hizmet anlayışı da özellikle Türk turizm firmalarının duruma el koymasıyla oldukça iyi bir yere gelmiş.
Otel fiyatları da Türkiye ile karşılaştırıldığında daha uygun. Tabi Kıbrıs’a tek başınıza gitmek yerine bir turla gitmenizi tavsiye ederim. Çok daha uygun fiyata tatil yapabilirsiniz. Kıbrıs’ın önemli bir avantajı da neredeyse yılın sekiz ayında denize girilebilmesi. Yıl boyunca ortalama güneşli gün sayısı 340. Yani neredeye tüm yıl güneş var adada. Deniz suyu sıcaklığı ocak ayında ortalama 15, ağustos ayında ise 35 derece. Denizin yanı sıra kültür turizmi Kuzey Kıbrıs için oldukça büyük şansa. Kıbrıs’da nerelerin görülmesi gerektiğini gelecek yazılarımda yazacağım.
Dönüş sırasında yine bir rötar dedikodusu dolaştı aramızda. Bir uçak da bagaj kapakları kapanmadığı için epey bir rötar yapmış. Bir çok kişi çalışanların gizli grev yaptığını söyledi. Hatta havaalanında bir yolcu ile dedikodu bile yaptık. Personelin iyi maaşa aldığını bu nedenle grev yaptıklarını söylemeye utandıkları söyledi . Böyle yaparak üstü kapalı zam mesajı veriyorlarmış. Neyse ki uçağımız tüm dedikoduları asılsız çıkardı ve tam vaktinde kalktı.
Kuzey Kıbrıs muhteşem sahilleri ve kültürel değerler ile ziyaretçilerini özellikle de Türk ziyaretçilerini bekliyor. Antalya yerine bir kez dahi olsa Kıbrıs’a gidin. Kısa zamanda alışkanlık yapacağından emin olabilirsiniz.
Tempo 24 de başladık, bağımlıydık. T24 de devam edeceğiz Bağımsızız. Bundan sonra gezilerimi ve çevre yazılarımı sizlerle daha bir coşku ve heyecanla paylaşacağım.