Maçta yerde yatan rakibinin suratına tekme atıyor. Tekmeye maruz kalan futbolcunun çene kemikleri kırılıyor.
Üç yaşındaki yeğenin gözüne kezzap döküyor, çocuk artık göremiyor.
Dükkanının camına kartopu geldi diye, dışarı fırlayan dükkan sahibi karda eğlenen çocuklardan birini öldürüyor.
Trafikte kendisini sollayan şoförü affetmeyen kamyoncu, bıçağı aldığı gibi fırlıyor, arabayı durduruyor, adamı öldürüyor.
“Sen benim yerime park ettin” diye karşıdakinin üstüne fırlayan adam, elindeki demiri diğerinin kafasına indiriyor, onu öldürüyor.
“Ne bakıyorsun ulan öyle” diye, yoldan geçen adama sinirlenen biri, adamı bıçakla öldürüyor.
“Bu hesap niye böyle fazla geldi” diyerek, ayağa fırlayan adam garsonu öldürüyor.
“Sen ona baktın, hayır bana baktın” diye lokantada tekme tokat birbirine giren iki kişiye, diğerleri de katılıyor, iki kişi öldürülüyor.
Buna benzer her gün yüzlerce kavga, yaralama, cinayet birbirini izliyor. Maçta, otobüste, dükkanda, yolda, eğlenirken, üzülürken, hastahanede, pastanede, hapishanede, okulda, evde, sokakta. Şiddet her yerde kol geziyor. Kardeşler arasında, anne baba arasında, arkadaşlar arasında, doktorla hastası arasında, bakkalla müşterisi arasında, şoförle yolcu arasında. Saçma sapan nedenlerle, “neden” bile olmayacak nedenlerle, şiddet ve yine şiddet.
Toplum hasta. Hem de, fena halde.
Şiddet toplumu
Aç televizyonu, karşında ülkeyi yöneten birileri bağırıyor çağırıyor, kendine göre, toplumu tek tek hizaya getirme çabasında.
Aç televizyonu, karşında dizilerden dizi beğen, vur, kır, karşıdakine eziyet, ağlama, sızlanma, mutsuzluk diz boyu. Hile, entrika, aldatma, yalan söyleme, hesap sorma eşliğinde.
Aç televizyonu, haber saati, ölüm listesi ile başlıyor, savaş haberleriyle devam ediyor, intiharlarla son bulacak derken, dört bir yanda kazalar, trafikte, inşaatta, madende.
Aç televizyonu, kadına şiddet haberleri ayrı bir fasıl, dayak, yaralama, cinayet.
Aç televizyonu...
Aç televizyonu...
Yeter be, bu ne biçim ülke, nasıl bir şiddet toplumu. Hayatın hiç bir neşesi, güzelliği, tazeliği, tesellisi yok mu? Yok değil, var ama, çok az. Fark etmek için epey gayret gerek.
9 milyon 163 bin 101 hasta
Toplum hasta, ruh hasta sayısı her geçen gün artıyor. İnsanlar depresyona giriyor. Antidepresan ilaç kullanan insan sayısı her gün artıyor.
O kadar artıyor ki, Meclis’te depresif hastalıkların artmasına karşı, araştırma yapılması isteniyor. Şu rakamlara bakın:
2009 yılında psikolojik sorunları nedeniyle, sağlık merkezlerine başvuranların sayısı 3 milyon 21 bin 361 kişi.
2013 yılında, dört yıl içinde psikolojik sorunları nedeniyle, sağlık merkezlerine başvuranların sayısı 9 milyon 163 bin 101 kişiye yükseliyor. Dört yılda üç kat artmış.
Türkiye’de yaklaşık her sekiz kişiden biri psikolojik rahatsızlık nedeniyle, sağlık merkezlerine başvuruyor.
Bunlar daha başvuranlar. Kim bilir, ne kadar da başvurmayan var.
Depresyon geçiren insanlar ilaç kullanıyor. Kullanılan ilaç miktarının da rakamı var.
2009 yılında 19 milyon 64 bin 74 kutu antidepresif (depresyona karşı) ilaç içiliyor.
2013 yılında kullanılan antidepresif ilaç 37 milyon 867 bin 254 kutuya yükseliyor.
Yaklaşık her sekiz kişiden biri ve bu kadar ilaç, bu durumda, sağım solum ruh hastası.
Dikkat, bu rakamlar üç yıl öncesine ait. Bugün kim bilir, ne.
Her an ve her yerde şiddete uğramak mümkün. Mutlaka bir nedeni olması da şart değil. Abuk sabuk nedenlerle, hepimizin başına her şey gelebilir.
Toplum hasta.
Büyük güven kaybı
Peki neden?
İşsizlik yüzde 10.3, beş milyon 800 bin kişi işsiz. Üstelik, gençlerde bu oran yüzde 19,3’e kadar çıkıyor. Çok tehlikeli. Potansiyel şiddet kaynağı.
On beş milyon kişi ayda ortalama 1300 lira ile geçinmeye çalışıyor.
On bir milyon emekli ortalama 1500 lira aylıkla sıkıntı içinde.
Buna karşılık, gıda fiyatlarında aylık artış yüzde 11,7. Çok yüksek.
Kredi kartı borçları almış başını gidiyor. 23 milyon 800 bin icra dosyası mahkemelerde.
2011’de bir varil ham petrol 113 dolar, bir litre benzin 4 lira 25 kuruş. 2016’da bir varil ham petrol 37 dolar, bir litre benzin yine 4 lira 25 kuruş. Ham petrol yüzde 73 ucuzlamış, ama benzin fiyatı aynı.
Toplum hasta, sadece ekonomik hayatın dayatmaları sonucu değil.
Kurumlara güvensizlik had safhada. Mahkemenin adil karar verdiğine inanmıyor, devlet dairesinde işinin görüldüğüne inanmıyor, kasaba inanmıyor, manava inanmıyor, sokakta polise güvenmiyor, aynı binada kapı komşusuna güvenmiyor.
Adil bir toplumda yaşadığına inanmıyor.
O zaman, “kendi işimi kendim çözerim” diyerek, yandım Allah, silahına sopasına davranıyor.
Çivisi çıkmış bir ülke
Sağına bak, savaş. Soluna bak, savaş. Ülkenin içine bak, savaş. Terör, patlayan bombalar, makinalı tüfekler, ülkeyi baştan başa kaplayan yas, şehitler, ölümler. Tanklarla bombalarla viraneye dönmüş kentler.
Her gün bir nedenle, herhangi bir yerde TOMA’dan, biber gazından, coptan nasibini alan insanlar.
Toplumu saran koyu bir sis perdesi, belirsizlik, “yarın ne olacağım” kaygısı.
Ülkenin çivisi çıkmış, DNA’sı bozulmuş.
Savaşı, ekonomik sıkıntısı, zorlanan hayat tarzı, güven vermeyen ilişkiler zinciri ile birlikte, ruh sağlığı hızla bozulan bir ülke.
Öyle ki, Diyarbakır’da günlerdir süren operasyonlar sonucunda, bir papağanın bile ruh sağlığı bozuluyor.
Eskiden “merhaba” diyen papağan, günlerdir duyduğu bomba ve tüfek seslerinden sonra, bugün artık sadece “bommm” diyor, tedavi için İstanbul’a getiriliyor.
Toplum zaten çoktan “bommm” demiş.