Irak diktatörü Saddam Hüseyin’in bölgeyi titrettiği, fiilen savaştığı yıllar.
İran’la 1980 - 88 arasında sekiz yıl süren savaş Irak’a pahalıya mal oluyor, Suudi Arabistan ve Kuveyt’ten aldığı milyar dolarlık borçlarının silinmesini istiyor, iki ülke de bunu geri çeviriyor. Irak ayrıca Kuveyt’i petrol fiyatını düşük tutması nedeniyle suçluyor, fiyatı yükseltmek istiyor, iki ülke bunu da ret ediyor. Bazı siyasi gerekçeler de ekleyerek...
2 Ağustos 1990’da Irak Kuveyt’i işgal ediyor, Kuveyt Emiri Suudi Arabistan’a kaçıyor.
Herkes merak içinde
Saddam bir anda dünyanın en çok konuştuğu ve ne yapacağı belli olmayan kişi konumunda.
O sırada Irak dünyada en güçlü dördüncü orduya sahip. Kuveyt’te kalacak mı, Suudi Arabistan’a saldıracak mı, nihai hedefi ne gibi sorular her ülkede ele alınıyor.
Bu soruların yanıtları sadece Saddam’da var.
O halde Saddam’la konuşmak gerek.
Siyaseten mümkün değil, Batılı pek çok gazeteci Saddam’la görüşmek istiyor, kimse sonuç alamıyor.
Ecevit'in röportajı
Milliyet’te bir sabah haber toplantısında ortaya bir fikir atılıyor:
“Acaba Bülent Ecevit gazeteci kimliği ile gitse, Saddam kabul eder mi?..”
O sırada Ecevit DSP’nin başında, 1987 seçiminde baraj altında kalmış, DSP Meclis’te değil.
Ecevit öneriye sıcak bakıyor, Saddam da öyle ve Ecevit Bağdat’ta Saddam’la görüşüyor.
Dünya Saddam’ın ne düşündüğünü bu söyleşiyle öğreniyor.
Yani gazetecilik üzerinden.
Saddam’ın sözlerinden hareketle, dünyada yeni politikalar çiziliyor.
Geçen yüzyıldan bu yana, dünyada sayısız örnekleri var, siyasilerin ve diplomasinin tıkandığı kişilere ve yerlere gazeteciler ulaşabiliyor.
Ecevit’in aktardığı gibi, Saddam:
“Amerika Orta Doğu’da işgalci bir politika izlemektedir. Buna seyirci kalamayız, savaşı göze aldık. Biz Amerika’ya çıkarma yapamayabiliriz. Ama, Araplar dünyada her yere bireysel çıkarma yapabilir”.
Yani, savaş devam edecek.
“Bireysel çıkarmaların” ne olduğunu ise, dünya terör eylemleriyle öğreniyor, Saddam o söyleşide bunun işaretini veriyor.
Lenin'le satranç oynamak
1917 ve sonrasında Sovyet Devrimi’nin ilk yılları.
İngiliz gazetesi The Guardian adına Moskova’da devrimi izleyen bir gazeteci var. Lenin iyi satranç oynuyor, gazeteci de öyle. Gazeteci zaman zaman Lenin’le satranç oynuyor. Siyasi olarak Lenin’e çıkan tüm yollar tıkalı iken...
Batı dünyası Sovyetler’de ne olup bittiğini, o gazetecinin haber ve yorumlarından öğreniyor. O haberler dünya politikasına ışık tutuyor.
Kimse de, o gazeteciye “alçak komünist” demeyi, gazeteciyi tutuklamayı aklına bile getirmiyor.
Birand'ın Apo röportajı
Tekrar bize dönersek...
1988’de Milliyet’te Mehmet Ali Birand’ın Apo ile röportajı.
PKK terörü başlayalı dört yıl olmuş, PKK’nin başında Apo’nun bulunduğu ortaya çıkmış ama kimse Apo kimdir, ne istiyor, ilk elden bilgiye sahip değil.
Apo ile ilk röportajı Birand yapıyor.
O sırada sıkıyönetim var, sıkıyönetim Milliyet’i toplatıyor, röportajı yasaklıyor.
Sıkıyönetimde bile, Birand gözaltına falan alınmıyor, hakkında dava açılıyorsa da, sonradan beraat ediyor.
Nevin Mengü'nün röportajı
Bugün neden bu örnekler?..
Gazeteci Nevşin Mengü PYD Eş Başkanı Salih Müslim ile röportaj yapıyor. PYD, Türkiye’nin can düşmanı, PKK’nın Suriye uzantısı.
Röportajı görmedim, okumadım, Müslim’in ne dediğini bilmiyorum.
Mengü “terör örgütü propagandası” gerekçesiyle gözaltına alınıyor. Avukatların uyarısı üzerine söyleşiyi yayından kaldıran Mengü adli kontrol şartıyla serbest bırakılıyor.
Gazetecilik günleri
Dünyada ve bizde basın tarihinde sayısız örnek ortada.
1-Evrensel kuraldır, gazeteci herkesle görüşebilir, kiminle görüşeceğine kendisi karar verir.
2-Ters bir durum varsa, gazeteci uyarılır ama tutumunu kendisi belirler. Hele gözaltı, mahkeme filan olmaz.
3-Salih Müslim Temmuz 2013 ile Ekim 2014 arasında Ankara’ya üç kez geliyor, kırmızı halılarda karşılanıyor, o sırada yine PYD’nin başında. Bizde Ahmet Davutoğlu Dışişleri Bakanı.
Suriye’de bugün pek çok ihtimal, önde gelen pek çok kişi var. Onların düşünceleri Türkiye için hayati önemde. Resmi açıklamalar ötesinde, gazetecilerin o kişilerle söyleşileri Türkiye’ye ek bilgi sağlamaz mı?..
Bugünler emir - komuta zinciri ve yandaş yağcılık dışında, tam gazetecilik günleri.
Özgürce gazetecilik yapanları gözaltına almanın zamanı hiç değil!..
Yalçın Doğan kimdir?
Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.
Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.
1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.
Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.
Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almancadan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.
|