Aradan elli yıl geçse de, “sır” günün birinde “sır olmaktan çıkıyor”
“Sir Nicholas Winton...”
Bu anons üzerine, salonda bulunan herkes ayağa kalkıyor.
Doksanına yaklaşan Sir Winton insanların neden ayağa kalktıklarını önce anlamıyor. Hele de, daha sonra yine herkesin “teşekkürler” diye tempo tutmasına iyice şaşırıyor.
İngiltere’de bir TV stüdyosu... Bir sohbet programı... Tek konuk var, Sir Nicholas Winton.
Sohbet programını yapan TV sunucusu bir gazeteci, kısa süre önce kendisini bir kadın arıyor ve “elimde hoş bir not defteri var, o defteri sizinle paylaşmak istiyorum” diyor.
Gazeteci not defterini okuyor ve bu programa karar veriyor.
Salonda 669 kişi var, kadın ve erkek. Yaşları 55 - 60 arasında değişiyor.
Faşizm
Sir Winton sahneye çıktığında, sunucunun elindeki not defterini görünce, bir kez daha şaşırıyor ve elli yıl öncesine gidiyor. 1938 yılına...
Almanya’da Hitler ortalığı kasıp kavurmaya başlıyor. İkinci Dünya Savaşı henüz patlamış değil ama, artık ramak var.
Buna karşılık Almanya’nın içinde tam bir “cadı avı” başlamış durumda.
Kendisini “ari ırk”, üstün ırk gören Hitler Yahudileri toplamaya başlıyor. Toplamakla kalmıyor, onları toplama kamplarına gönderiyor, gaz odalarında öldürüyor.
Faşizm her alanda Almanya’yı ahtapot gibi sarıyor. Nazi olmayanlara, Nazizme inanmayanlara ölüm!..
Demokrasi orada artık geride kalan bir şarkı.
Auschwitz Toplama Kampı
İngiliz asıllı Winton o sırada Almanya’da.
Yolu bir tesadüf sonucu, o zamanki Çekoslovakya’ya düşüyor, oradaki Auschwitz toplama kampına. Hitler’in toplama kamplarından en ünlülerinden birine. Yahudilerin gaz odalarında can verdiği kamplardan biri.
Winton inanılmayacak bir iş başarıyor.
Çeşitli tesadüfler sonucunda, kamptaki 669 çocuğu kurtararak, onları İngiltere’ye götürmeyi başarıyor.
Onların hepsine İngiltere’de bir aile buluyor. Çocuklar artık o ailelerin çocukları. Anne ve babalarıdan hiç biri toplama kampından bir daha çıkamıyor.
Elli yıllık sır
Sir Winton İngiltere’ye kaçırdığı çocukların isimlerini bir “not defterine” kaydediyor, fotoğraflarıyla birlikte.
Kaçırma olayından ise, eşi dahil, hiç kimseye söz etmiyor. 669 çocuğun kaçırılması tam bir sır.
Aradan elli yıl geçiyor. Yıl 1988.
Winton ve eşi İngiltere’de normal yaşamlarını sürerken, eşi bir gün evin çatı katındaki sandıkta bir “not defteri” buluyor, içinde isimler ve çocuk fotoğrafları var.
Defterde notlar alınmış, eşi büyük bir merakla defterin sayfalarını çeviriyor.
Sonra da, TV sunucusu gazeteciyi arıyor, onunla buluşarak ve fakat Winston’a haber vermeden TV’de bir sohbet programı düzenlenmesini sağlıyor.
Elli yıllık sır artık deşifre edilmiş durumda, ancak bundan Sir Winton’ın haberi yok.
Program
Günün birinde Winton TV’de programa davet ediliyor.
Salonda 669 davetli var, kadın ve erkek.
Program başlamak üzere, sunucu Sir Nicholas Winton’ın adını anons ettiğinde...
669 kişi hep birden ayağa kalkıyor ve alkışlarla ona tempo tutuyor, “teşekkürler” tezahüratıyla.
Winton o kişilerin hiç birini tanımıyor, ama ona tempo tutuyorlar.
Hayır tanıyor, hem de çok iyi.
Salondaki 669 kişi, onun elli yıl önce toplama kampından kurtardığı çocuklar. Şimdi hepsi koca adam ve kadın olmuş, onun sayesinde hayatta kalarak, yeni bir başlangıç yapmış insanlar.
Sir Nicholas Winton göz yaşlarını tutamıyor, eşi de öyle, 669 kişi de öyle ve hatta TV sunucusu da öyle.
Müthiş bir manzara.
Faşizmi okumak
Bu gerçek bir öykü.
Mutlaka başka ayrıntıları da içeriyor ama, ben okuduklarımdan ancak bu kadarını öğreniyorum.
Faşizm döneminde, Hitler Almanya’sında yaşanan binlerce öyküden biri ve çok etkileyeci.
“Zamanın ruhuna” göre, insanlar belli dönemlerde belli tarihsel olayları yeniden ve daha çok okuyor. Ben de öyleyim.
Şu sıralarda da, en çok faşizm ve demokrasi üzerine okuyorum.
Sadece teorik olarak değil, yukarıda aktardığım özgün olaylar dahil.
O olaylar ki, rejimi çok daha anlaşılır kılıyor.
Gün ışığına çıkan, çıkmayan, kim bilir ne olaylar yaşanıyor.
Aradan elli yıl geçse de, “sır” günün birinde “sır olmaktan çıkıyor”.
Yukarıdaki gibi, bazen tarihin yürekten alkışlarıyla...
Şimdiye kadar komünistlikten, Kürtçülükten, irticadan dolayı ihraç edilenlere ilk kez Atatürkçüler ekleniyor. Bu da otoriter rejimin niteliğinde yeni bir aşama
Anayasa’ya aykırı olduğunu bilerek, yasa teklifi hazırlıyorlar. Çünkü, Anayasa ve Anayasa’ya aykırılık artık bir şey ifade etmiyor. Hukuk başta, bütün idari ve siyasi kavramların içi boşalıyor