Seçim sonuçları MHP lideri Devlet Bahçeli’ye devlet nişanı kazandıracak nitelikte. AKP kendisinin bile ummadığı bir sonuçla, yeniden tek başına iktidara gelmişse, bu zaferde en büyük pay Bahçeli’ye ait.
7 Haziran seçim gecesini anımsayın, Türkiye bayram yeri gibi. Baskı, hukuksuzluk, yolsuzluk iddialarının ayyuka çıktığı bir sırada yapılan 7 Haziran seçimlerinde halk AKP’yi iktidarda indiriyor. HDP’yi Meclise taşıyor ve üç muhalefet partisine, CHP-MHP-HDP’ye iktidar şansı tanıyor. Ancak Bahçeli hiçbir biçimde uzlaşmaya yanaşmıyor, her şeye “hayır” diyor ve Türkiye’yi erken seçime götürüyor. AKP’nin de amacı zaten bu.
1 Kasım seçiminde AKP zaferine giden yolun taşlarını 7 Haziran gecesi Bahçeli döşemeye başlıyor. 7 Haziran’da iktidar fırsatını teperek. Dolayısıyla, AKP zaferinde en büyük pay Bahçeli’ye ait. Halk Bahçeli’nin uzlaşmaz tavrını fena cezalandırıyor, 80 milletvekili yarıya iniyor, 43’e kadar düşüyor. 7 Haziran’da on verdiği oyları, bu sefer geri çekiyor ve AKP’ye götürüyor. MHP’nin bu unutulmaz katkısını vurgulamadan AKP’nin zaferine gelmek yanlış olur. Bu durumda MHP’nin kendisini yenilemesi gündeme gelebilir.
Onca kitlesel ölümler, Türkiye’nin her yerinden onca şehit, onca baskı ve hukukun yok sayılmasına rağmen, AKP yeniden tek başına iktidarı yakalıyor:
1-7 Haziran sonuçlarını il il ve çok ayrıntılı inceliyor. Eksik, gedik, yanlış nerede onu belirliyor.
2-Türkiye’nin yarısının asla benimsemediği baskıcı politikayı halka terörle mücadele aracı olarak sunuyor.
3-Terör ile HDP, daha doğrusu PKK ile HDP arasında bağ kuruyor ve bu bunu halka kabul ettirmiş görünüyor. HDP’deki bir buçuk milyona yakın oy kaybı, ki buna Güneydoğu dahil, bunun göstergesi.
4-Yolsuzluk iddialarıyla ilgili dosyaları açmak aziz halkımız için bir şey ifade etmiyor. 17-25 Aralık, bundan sonra tozlu arşivlerde bile yer bulur mu, bilinmez.
5-Tayyip Erdoğan bu kez 7 Haziran’daki gibi meydanlara çıkmıyor, onun meydanlara çıkmasının AKP’ye zarar verdiği ortaya çıkınca, o da geri çekiliyor.
6-Halk üç muhalefet partisinden bir iktidar çıkmadığını görünce, çaresiz yeniden AKP’ye dönüyor. Bahçeli sayesinde.
AKP seçimi baskıcı politikalarla kazanmasına rağmen, o baskı kendisini de içerde ve dışarıda sıkıştırmış bulunuyor. Onun için dışarıda AB’ye, içerde hukuka daha yakın bir duruş sergileyebilir. Bu bir dilek. Ancak, bunun vazgeçilmez koşulu var, Erdoğan’ın anayasal çizgiye çekilmesi.
Tersi, yüzde 49’luk zafere rağmen, Türkiye’yi derin bir bunalıma götürür. En büyük tehlike, “yüzde 49 aldım, istediğimi yaparım” mantığı ki, tam bu noktada yandaş medyanın gazına kanmaması gerek.
CHP’ye gelirsek… Arka arkaya sürekli seçim kaybediyor ve hiçbir ders almıyor, neden kaybettiğini ne analiz ediyor, ne kendi içinde tartışıyor.
On üç yılda içerde ve dışarıda bunca yıpranmaya rağmen, AKP hala yüzde 49 oy alıyorsa, CHP’nin de, MHP gibi kendini yenilemesinde yarar var. Sürekli yenilmenin bir sonu olsa gerek.
1 Kasım sonuçlarının getirdiği sürpriz o kadar önemli ki, öyle üç, beş günde geçiştirilecek, bir-iki toplantı ve tartışmayla baştan savulacak gibi değil. Her parti ve her sivil toplum örgütünün üzerinde uzun uzun çalışması gerek. Seçimden çıkan bir teselli var:
Türkiye parlamenter sistemden vazgeçmiyor, Başkanlık filan istemiyor. Dört partiyi Meclise taşıyarak bunu cümle aleme gösteriyor.