18 Eylül 2023

“Ağzını bal yesin” umudundan “yol ayrımı” öfkesine

Batılı olalım diye, tam 250 yıldır uğraşıyoruz., demokrasi olmayınca böyle oluyor

Avrupa Halkları...

27 ülke, 450 milyon insan...

Türkiye, şimdi o insanlar ve o ülkelerle karşı karşıya gelmiş bulunuyor.

O insanlar ve o ülkelerle özellikle hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, temel hak ve özgürlükler gibi vazgeçilmez alanlarda çok ciddi görüş farkları var ve o fark, gün geçtikçe daha da açılıyor.

Açılmasının somut belgesi, Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye üzerine 18’e karşı, 152 çekimser ve 434 oyla kabul ettiği son rapor...

“Avrupa Parlamentosu”, Avrupa Birliği (AB) üyesi 27 ülkeden seçilen, 450 milyon insanı temsil eden bir parlamento.

Avrupa Halklarının parlamentosu.

Orada kaleme alınan raporların tam üyelik bekleyen ülkelere, dolayısıyla Türkiye ile ilişkilere, doğrudan etkisi olmayabilir ancak AB’de karar vericilerin rafa kaldırmadıkları da bir gerçek.

Avrupa Parlamentosu

“Üyelik hedefi dışında”

Son Türkiye raporunda hayati önemde bir öneri var:

“Avrupa Birliği -Türkiye ilişkilerinde artık tam üyelik dışında çözüm aramalıyız.”

Parlamento böyle bir öneriyi ilk kez ortaya atıyor.

Bu ölçüde radikal çünkü...

Türkiye’de hukuk devletinin işlemediğini, yargı bağımsızlığının ağır biçimde zedelendiğini, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa kararlarının uygulanmadığını, ifade ve basın özgürlüğünün ağır tehdit altında bulunduğunu bir kez daha tespit ediyor ve bu yönde hiçbir değişiklik olmadığını söylüyor.

Vazgeçilmez ilkeleri; hukuk devleti, temel hak ve özgürlükler olan Avrupa halklarının Türkiye’deki bugünkü otoriter rejimle anlaşması mümkün görmüyor.

Seçim sonrası

Böylesi radikal öneri neden şimdi?..

Son seçimde Tayyip Erdoğan iktidarı yeniden kazanınca, hukuk devleti uygulamalarında 2018’den bu yana süregelen anlayışta hiçbir değişiklik yok.

Hatta tersine.

Milletvekili seçilen Can Atalay’ın hapiste tutulması, Merdan Yanardağ ve Barış Pehlivan gibi gazetecilerin hapse atılması, AİHM kararlarının kağıt üstünde kalması en sık dile getirilen gerekçeler arasında.

Avrupa Parlamentosu:

Türkiye’nin demokrasi yolunda hiçbir adım atmadığını görüyor.

Recep Tayyip Erdoğan

“Kopuş hamlesi”

AB ve Tayyip Erdoğan...

Zikzaklar ve çelişkilerle dolu bir macera... O ülkelere çiçek atmalar ya da faşistlikle suçlamalar gibi.

 İki gün önce Amerika’ya giderken söz konusu rapor üzerine görüşünü açıklıyor:

“Avrupa Birliği, Türkiye’den kopmanın gayreti içinde. Onların Türkiye’den kopuş hamlelerini yaptığı bu dönem içinde biz de değerlendirmemizi yapar, gerekirse Avrupa Birliği ile yollarımızı ayırırız."

Oysa, “kopuş hamlesi” AB’den değil, hukuk devletinden kopan Türkiye’den geliyor.

“Geleceğimiz Avrupa'da”

Şimdi iki ay öncesine gidersek...

11-13 Temmuz 2023’te, NATO Zirvesi’ne giderken, orada ve de Ankara’ya dönerken Erdoğan’ın AB ile ilgili dört ayrı değerlendirmesi var.

İlkinde:

“Kendimizi Avrupa’da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz."

İkincisinde, İsveç’in NATO üyeliğine onay vermenin pazarlığını yapıyor:

“Türkiye’yi Avrupa Birliği kapısında elli yılı aşkın zamandır bekleten ülkelere sesleniyorum. Türkiye’nin Avrupa Birliği’nde önünü açın, biz de İsveç’in önünü açalım."

“Bal" gibi destek

Üçüncüsü, bir gazeteciye verdiği yanıt:

“NATO’da İsveç’e onay verdiniz. Bu Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılımı için bir yolculuğun başlangıcı mıdır?..”

Erdoğan’ın AB yanlısı yanıtı unutulacak gibi değil:

“Ben ağzını bal yesin, diyeyim. Temennim odur ki, senin umutlandığın gibi, biz de umutlanalım”.

Dördüncüsü, en belirleyici somut tavır... "AB üyeliğinde yeni bir aşama var mı?" sorusuna Erdoğan:

“Biz bunu liderlerle görüştük. Gerek gümrüklerle ilgili güncelleme, gerekse vize serbestisi konusunda onlardan olumlu bir yaklaşım bekliyoruz. Brüksel’deki büyükelçim bu işin takipçisi."

Bunları daha iki ay önce yaşıyoruz.

Uyum oranı yüzde 7

AB ile tam üyelik görüşmelerini yürüten başka ülkeler de var.

Ne var ki, AB’ye uyum sürecinde yapılması gerekenlere bakınca, bizdeki uyum oranı yüzde 7 gibi komik bir düzeyde.

Türkiye’nin hukuk devletinden uzaklaşması sonucu, AB ile görüşmeler 2018’den beri buzdolabında. hiçbir ilerleme yok.

Bizim Dışişleri son rapora “önyargılı, sığ, vizyonsuz” gibi eleştiri getirirken, Türkiye’deki hukuk dışı uygulamaları bir kenara atıyor.

Erdoğan öfkeli, “yol ayrımını” işaret ediyor.

Bu zikzakları çok yaşadık.

Yarın önemli bir gün

Tam bu aşamada...

Yarın...

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Türkiye’yi ele alması bekleniyor.

Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nde 74 yıldır süren üyeliğinin tartışmaya açılabileceği çok önemli bir toplantı.

Türkiye’deki hukuk uygulamalarıyla ilgili olarak;

Batı Türkiye’yi sıkıştırıyor, on yıldır daha da sıkıştırıyor.

Buna rağmen, nihai olarak, “yol ayrımı” uzak ihtimal.

Batılı olalım diye, tam 250 yıldır uğraşıyoruz.

AKP iktidarıyla birlikte, bu yolda dar bir koridordan geçtiğimiz bir gerçek.

Demokrasi olmayınca, böyle oluyor.

Yalçın Doğan kimdir?

Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.

Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.

1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.

Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.

Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.

Yazarın Diğer Yazıları

Yasak, Bahçeli’ye yanıt mı: Ya o üç MHP milletvekili?

MHP’den gelen istifa isteminin dumanı tüterken iddiaya göre, milletvekilleri altın kaçakçılığı ile suçlanıyor. Benzer bir iddia herhangi bir muhalefet milletvekili ile ilgili olsa ne olurdu?

Ordudan atılmalara şerh düşen bunlar değil miydi?

Şimdiye kadar komünistlikten, Kürtçülükten, irticadan dolayı ihraç edilenlere ilk kez Atatürkçüler ekleniyor. Bu da otoriter rejimin niteliğinde yeni bir aşama

Gezi ile “Ahmak” davalarına AYM yol gösterdi

Yılmaz Tunç ikide bir “burası hukuk devletidir” diyor, al hadi kanıtla!..

"
"