Yüzü kızarmayanlar kervanına son olarak CHP'li Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç katılıyor.
CHP'de tekrar aday gösterilmedikleri için partilerinden bağıra çağıra istifa edenler, partilerini suçlayanlar dizisi İstanbul Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi ile başlıyor.
Boylarından büyük laflarla süren istifa kervanı şu ya da bu ilçe belediye başkanı, derken bir ara CHP yönetiminde yer almış Gürsel Tekin ile devam ediyor.
On beş yıldır Sarıyer'de Belediye Başkanı olan Şükrü Genç yeniden aday gösterilmediği için kendine yakın birilerini topluyor:
"Bizim derdimiz koltuk değil."
Aynı gün yandaş bir TV kanalına çıkıyor, CHP yönetimini tehdit ediyor, yeniden aday gösterilmediği kesinleşince...
"Derdi koltuk olmayan" Şükrü Genç bağımsız aday olacağını açıklıyor.
Aslında "parti aidiyeti olmadığını" gösteren tipik örnekler.
Bunlardan her dönemde var!..
"Hizmet" tersine döndü
Ya iktidar cenahında ne var?..
Bol tehdit var.
14 ve 28 Mayıs seçimlerine giderken, Erdoğan ve Bahçeli'nin ana teması neydi?..
"Bunlar teröristlerle işbirliği yapıyor, ülkenin bütünlüğünü tehlikeye atıyorlar."
Bu hayali tez bazı yerlerde belli ölçüde tutuyor ve Cumhur İttifakı'na oy kazandırıyor.
Bugünkü tez ne?..
Bugün tez yok, tehdit var.
Erdoğan'ın ağzından Hatay'da başlayan, Ordu'da devam eden, çeşitli ilçelerde AKP'liler tarafından organize biçimde dile getirilen bir tehdit:
"Bize oy vermezseniz, size hizmet gelmez, doğalgaz gelmez!.."
Ne garip!..
1950'den bu yana bütün seçimlerde, sağcısı, solcusu bütün partilerin halka verdikleri ilk söz:
"Size hizmet getireceğiz, daha çok hizmet vereceğiz."
AKP ile birlikte bu seçimde yetmiş yıllık kural tersine dönüyor, dünya siyasetine taş çıkartıyor:
"Hizmet şarta bağlı, oy verirseniz hizmet var, vermezseniz yok!.."
Tehlikeli gidiş
Aslında hem CHP'de olanlar, hem AKP'den gelen tehditler Türkiye'nin gerçekleri yanında incir çekirdeğini doldurmaz.
"2015'ten bu yana:
- Kiralar İzmir'de on bir kat,
- Ankara'da on beş kat,
- İstanbul'da on yedi kat artmışken..."
Türkiye'ye aylardır gelmesi beklenen yabancı sermaye girişinin lafta kalması bir yana...
Türkiye'deki sermaye ve kurulu fabrikalar, yüksek maliyetlere dayanamadıkları için Türkiye'den ayrılırken...
Olağanüstü beyin göçü yaşanırken...
Her on öğrenciden sekizi fırsat buldukça, bir daha dönmemek üzere yurt dışına giderken...
Çiftçi sayısı AKP döneminde önce yirmi milyondan sekiz milyona, şimdi de iki milyon 177 bine düşmüşken...
Tarımdan sanayiye, insan gücündeki kayıpla, bitmez tükenmez çevre felaketleriyle Türkiye nereye gidiyor?..
Ve de hukuk üzerinden yaratılmak istenen baskıyla!..
Feyza Altun
Feyza Altun
Baskının son örneği avukat Feyza Altun'un attığı bir tweet sonrasında, halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçundan gözaltına alınması.
Altun savcılıktaki sorgusunun ardından tutuklama talebiyle mahkemeye sevk ediliyor. Mahkeme adli kontrol şartıyla serbest bırakılıyor, başsavcılık itiraz ediyor.
Attığı tweet "laik Cumhuriyet'i savunan, şeriat karşıtı" bir tweet. Bununla birlikte, ifade biçimini kabul etmek mümkün değil.
Olayı en iyi Feyza Altun'un avukatı Emrah Karatay özetliyor:
"Her gün adliyede olan, hakkındaki her şikayette daha çağrılmadan savcılığa ifade vermeye giden bir avukatı gözaltına almayı hukukla izah etmek mümkün değildir.
Türkiye'de rejim tartışmaları 29 Ekim 1923'te son bulmuştur.
(...)Bugün Anayasanın değiştirilmesi dahi teklif edilemez hükmünün aksine, adliye koridorlarında şeriat sloganları atanları görmezden gelen, onlara hiç bir işlem uygulamayan savcılık makamının, kışkırtıcı dahi olsa, şeriat karşıtı beyanları nedeniyle bir avukatı gözaltına almasını, hukuka çalınmış bir şerh olarak görüyoruz."
Ağır hukuksuzluk ortamı
Avukat Emrah Karatay, atılan tweet "kışkırtıcı dahi olsa" diyerek, altını özellikle çiziyor.
Ve çok doğru bir şey söylüyor.
Anayasaya rağmen, adliye koridorlarında şeriat sloganları atanlara hiçbir yasal işlem uygulanmıyor. Kimse gözaltına alınmıyor, tutukluluk talebiyle mahkemeye sevk edilmiyor.
Bu ağır hukuksuzluk ortamında:
- Beyin göçü de olur,
- Gençler yurt dışına gitmeye de can atar,
- Yabancı sermaye de gelmez,
- Elindeki avucundaki sermaye de yurt dışına kaçar."
Oysa, çok açık ve vazgeçilmez ve vazgeçilmez ve vazgeçilmez.
İnsana zorla slogan attırıyorlar:
Türkiye laiktir, laik kalacak.
Yalçın Doğan kimdir?
Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.
Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.
1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.
Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.
Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.
|