Latince “hiçlik, boşluk, beyhudelik” ve “kibir” anlamına gelen “vanitas”, 16. yüzyılda Hollanda’da ortaya çıkmış bir resim sanatı akımına verilen addır.
Her canlı, ama illa da insan için ölümün kaçınılmazlığını; haz, para, şöhret, başarı ve benzeri dünyevi zevklerin beyhudeliğini anlatır.
Sık kullanılan vanitas sembollerinden birisi söndürülmüş şamdandır. Hayatın kısalığını hatırlatır.
Diğer bir sembol kafatasıdır. Ölümün kaçınılmazlığını anlatır.
Çürümüş meyve bir başka semboldür. Ne kadar güzel olursa olsun insan bedeninin ölüm sonrasında çürüyeceğini ifade eder.
Krallık tacı, gümüş kase, yılan, örümcek, limon kabuğu, mısır püskülü, taze çiçekler...
Vanitas resimlerde kullanılan başka bir sembol daha vardır: saat.
Saat, hayatın ölüme doğru hızla akışını simgeler.
Hırsın, kibrin ve dünyevi zevklerin beyhudeliğini hatırlatarak, insanı nefs-i terbiyeye davet eder.
Mevzunun “empatik türkücüyle” bir alakası yok, acele etmeyin. O, Nuri Bilge Ceylan’ın yüzüne nasıl bakacağını düşünsün, yeter.
Devam edelim:
Hile (fraud), haksız ya da hukusuz bir kazancı güvence altına almak için insan zekasıyla tertiplenmiş bir aldatma eylemidir.
Hilede gerçeği kasıtlı bir şekilde saptırmak, sözle veya hareketle gerçeği yanlış sunmak, açıklanması gereken bir şeyin üstünü örterek başkasını yanıltmak ve yanlış yola sevk etmek... vardır.
Hile Üçgeni (Fraud Triangle), görevi kötüye kullanarak veya başkalarını kandırarak haksız menfaat sağlamaya teşvik eden üç müşevvikten (incentive) oluşur.
1) Baskı ve teşvik: Şayet insan maddi sıkıntı içindeyse, lüks yaşam tutkusu varsa, içki – kumar – uyuşturucu bağımlısıysa veya herhangi bir nedenle baskı altındaysa, hile yapabilir.
2) Fırsat: Şayet kontrol ve denetim ortamı zayıfsa, dürüstlük ve etik değerlere itibar edilmiyorsa ve cezalar caydırıcı değilse, insan hile yapabilir.
3) Haklı gösterme (Rationalisation): Hileye başvuranlar genelde eylemlerini içselleştirir ve yaptıklarını kendilerince haklı bir gerekçeye dayandırır ve mazur görür.
Hile Üçgeni’yle ilgili “örnek olay” (case study) babında, 17 ve 25 Aralık soruşturmalarına konu fiillere, tapelerde söylenenlere ve yazılanlara tekrar bakılabilir.
Olmadı, eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın 700 bin liralık saatiyle ilgili dünkü T24 haberini tekrar okuyun:
Hatırlar mısınız bilemem, 2008 yılında eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bir Katar ziyareti olmuş ve Katar Emiri Şeyh Hamad Bin Halifa El Tani, gazeteciler dahil Türk heyetine 5 bin dolarlık saatler hediye etmişti.
“Vacheron Constantin” ve “Omega Seamaster” marka saatlerden gazetecilere de hediye edilince, bazı gazeteciler "Prensip olarak bunu kabul edemeyiz" demiş ve hediyeyi iade etmiş; bazılarıysa "Emire ayıp olur." diyerek kabul etmişti.
Ziyarette hediye edilen saatlerle ilgili 8 Şubat 2008 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde çıkan bir haberden aynen aktarıyorum:
Vakit Gazetesinin Ankara Temsilcisi Serdar Arseven: “Arap düşmanlığı yapıyorsunuz. Başka ülkede hediye edilse iade etmezdiniz.”
Vanitas ve örnek olaylar yetmedi mi?
Bildiğim kadarıyla Hz. Muhammed (sav) altın takı takmıyor, sade bir hayat yaşıyor ve mal – mülk düşkünlüğünü sevmiyordu. Malum, bu nedenle ülkemizde bazı insanlar israf ve gösterişten kaçınıyor, altın yerine gümüş alyans takıyor.
Vanitasla bir ilgisi var mı bilmiyorum ama, yeri geldi hatırlatalım: Bir zamanlar Fethullah Gülen, kendisini ziyarete gelen bazı kişilere, içinde “Fethullah Gülen” yazılı Tissot marka altın saat hediye ederdi.
Vanitas dedik de, Almanya’dan getirtilen ağaçları, halıları, asansörleri, oda sayısı, adeti asgari ücrete eşit değerde altın varaklı bardaklarıyla gündemden düşmeyen Ak Saray hakkında, Genel Yayın Danışmanlığını Serdar Aysever’in yaptığı Yeni Akit Gazetesi’nin aşağıdaki manşeti geldi aklımıza.
'Bırak Ak Saray'ı, Atatürk O.Ç'ye bak'
Bağlayalım:
Vanitas resimlerdeki saat, koldaki "hediye" saat, Hz. Muhammed’in (sav) hayatı ve “arkadaş”ların icraatı!..
Yeni “resim akımı”nın adını siz koyun artık!
Not: “Cennetin Rengi”, “Cennet Bahçesi”, “Baran”, “Serçelerin Şarkısı”, gibi harika filmlerin İran’lı yönetmeni Majid Majidi, Hz. Muhammed'in (sav) sesli ve görüntülü olarak temsil edildiği bir film çekmiş. “Muhammed” isimli film hakkında Lübnan Müftüsü Muhammed Ali El Cuzu "Bu adım İran'ın İslam'dan önce benimsediği putperestlik günlerine geri dönüştür." demiş. Konunun yazımızla alakası yoktur (!)