Sermaye çıkışına ve yerleşiklerin dolar talebindeki artışa paralel olarak hızla yükselen döviz fiyatları hükümeti ve Merkez Bankası’nı korkuttu. Merkez Bankası önce Türk işi “sözlü yönlendirme”yi (forward guidance) denedi.
Kimileri, “Faiz artırımına gerek yok. Merkez Bankası henüz elindeki araçları kullanmadı. Telaş yapılacak bir durum yok. Merkez doğrusunu yapıyor” dedi, ama dolar yükselmeye devam etti.
Bu kez Merkez Bankası, elindeki diğer para politikası araçlarını kullandı. Misâl, faiz artışına karşı çıkan Başbakan’a çaktırmadan, aralık ayında mevcut politika faizinden fonlama yapmayı neredeyse imkânsız hale getirerek "ortalama fonlama maliyeti"ni fiilen yüzde 7.75’e çıkardı, ama dolar yükselmeye devam etti.
21 Ocak günkü Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında "ekstra sıkılaştırma gün sayısı"nı artırarak ortalama fonlama maliyetini bu kez yüzde 9’a çıkardı, ama o da olmadı.
Bu kez dolara doğrudan müdahaleyi denedi ve bir gün içinde 3–4 milyar dolar sattı, ama dolar yükselmeye yine devam etti.
Nihayet durum Başbakan’a tüm açıklığıyla anlatıldı ve bu kez Merkez Bankası 28 Ocak tarihinde faiz artırma kararı aldı. Piyasa beklentilerini aşan bir faiz artışı kararına rağmen, doların ateşi sönmek bilmedi.
Bunun üzerine Başbakan: “Sonuçları görmek için bir süre sabredeceğiz. Ancak beklenen sonuç elde edilmezse B ve C planları devreye girebilir. Yüksek faiz kullanılabilecek tek enstrüman değildir” dedi.
Merkez'in 'dolar swap line' talebi ve anlamı
Başbakan’ın bu açıklamasından sonra B ve C planının Büyük Türkiye Fonu olabileceğine dair spekülatif haber ve köşe yazıları okumaya, TV kanallarında konuyla ilgili muhtelif yorumlar dinlemeye başladık.
Peki işin aslı ne?
Eylül ayında biriken döviz borçlarının miktarını ve mayıs ayı tecrübesi sonrasında yaklaşan taperring’in olası etkilerini düşünen Merkez Bankası, biliyoruz ki, geçtiğimiz yazdan bu yana Fed’den “dolar swap line” istiyor.
Mevzuyu netleştirmek için biraz teknik bilgi vermemiz lazım: Mâlum, küresel piyasalarda işler ABD Doları'yla dönüyor ve ABD dışı piyasalarda yaşanan finansal stres, bizâtihi ABD piyasalarını da olumsuz etkiliyor. Bunu önlemek üzere Fed, belli aralıklarla kendi belirlediği merkez bankalarıyla “dolar swap anlaşması” imzalıyor ve merkez bankalarına “swap line” açıyor. Böylece swap line’ı olan merkez bankaları ulusal paraları karşılığında Fed’den belli bir vade için, belli bir faizden, belli bir miktarda ABD Doları'nı, sabit kurdan ve istediği zaman satın alabiliyor.
Fed’in bu tür anlaşmaları imzalamaktaki amacı şu: Küresel piyasalarda yaşanan stresli dönemlerde dolar likditesi sağlayarak artan dolar talebinin, ABD’de ve ABD dışı piyasalarda fon ve kredi piyasalarında ani dalgalanmalara ve anlamsız fiyat oluşumlarına yol açmasına engel olmak.
Bu arada: Fed içinde “swap line” işlemleriyle ilgili karar mercii Federal Açık Piyasa İşlemleri Komitesi (FOMC). İşin operasyonel kısmınıysa New York Fed yapıyor.
Swap line nasıl yapılıyor?
“Swap line” işini bir örnekle açıklayalım: Sözgelimi Fed, İsviçre Merkez Bankası’na “swap line” açtı. İsviçre Merkez Bankası bu line’dan belli bir miktar dolar satın almak istiyor. Önce New York Fed ile temasa geçip, söz gelimi “Benim 3 aylığına 10 milyar dolara ihtiyacım var” diyor. 10 milyar doların alındığı günkü kur (USD/CHF) 0,9046 olsun. İsviçre Merkez Bankası New York Fed’den 9 milyar 46 milyon İsviçre Frangı karşılığında, 3 ay sonra aynı kurdan satmak üzere, 10 milyar doları satın alıyor. Aldığı 10 milyar doları İsviçre bankalarına kredi olarak veriyor veya doğrudan satıyor.
Böylece misâl, faiz lobisinin ya da uluslararası güçlerin maşası olan “paralel devlet”in yaptığı “yargı darbesi”yle artan dolar talebinin krize yol açmasını önlemek isteyen İsviçre Merkez Bankası, İsviçre Frangı'nın ABD Doları'na karşı değerini hem rezerv eritmeksizin, hem de kurda volatilite yaratmaksızın koruyabiliyor!
Fed de vade sonunda 10 milyar dolarını, 3 aylık dolar faiziyle beraber alıyor. Bu noktada şu soru sorulabilir: Fed kimlerle swap anlaşması imzalıyor?
Bu konuda bir yasa yok. Kararı Fed veriyor. İşe, “Ben operasyonel bağımsızlık falan filan anlamam. Hesabı millete biz veriyoruz. Faiz sebep, enflasyon neticedir” diyerek Obama da karışmıyor!
Misâl, 12 Aralık 2007 ve 29 Ekim 2008 tarihleri arasında Fed, 14 merkez bankasıyla dolar swap anlaşması imzalamış. Bunlar arasında majör merkez bankalarının yanı sıra Güney Kore, Yeni Zelanda, Singapur, Brezilya, Danimarka, Meksika, İsveç, Norveç ve Avusturalya Merkez bankaları da var.
En son anlaşma ise, 30 Kasım 2011 tarihinde sadece beş merkez bankasıyla imzalanmış. Bunlar, Avrupa Merkez Bankası, İngiltere, Japon, Kanada ve İsviçre Merkez bankaları.
Peki neden sadece beş merkez bankası?
Fed’in internet sitesinde sorunun cevabı şöyle açıklanmış: “Bu beş para birimi küresel olarak en fazla kullanılan ve ABD’li finansal kuruluşların en fazla ödeme yaptıkları yabancı para birimleri.”
Son swap line anlaşmaları ve füze ihalesi
Burada bir tarihe dikkat çekmek gerekiyor: 30 Kasım 2011 tarihinde imzalanan son swap anlaşmalarının süresi 1 Şubat 2014’te doldu. Yani Çin’in birinci olduğu füze ihalesiyle ilgili olarak yeniden teklif vermeleri için ABD’li ve İtalya–Fransa ortak girişimi iki şirkete yazıyla verilen sürenin son günü olan 31 Ocak 2014’ten bir gün sonra.
Yani; Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Münih Güvenlik Konferansı’nda “Füze ihalesiyle ilgili kesin kararımızı henüz vermedik. Daha dün bir ABD’li şirketle görüştük” dediği günden bir gün; alelacele Demokratikleşme Paketi Değerlendirme Toplantısı’nın yapıldığı günden iki gün ve Başbakan’ın Almanya’ya gittiği günden üç gün önce.
Swap line Türkiye'de krizi çözebilir, ama...
Gelelim Başbakan’ın sözünü ettiği B ve C planlarına.
Fed bizim Merkez Bankası’na bir “swap line” açarsa Türkiye’deki kriz tehlikesini önemli ölçüde bitirmiş olur. Ancak bu jest aynı zamanda, ülkemizde peş peşe yapılacak üç seçimle ilgili olarak taraf olunduğu ve hükümete açık destek verildiği anlamına da gelir.
Keşke açsa, ama bize göre Fed’in bizim Merkez Bankası’na bir “swap line” açması pek mümkün değil! Çünkü bizim gibi yükselen piyasa ekonomilerinin merkez bankalarıyla yapılan dolar swap anlaşmaları 2008 krizinin sıcak dönemlerinde talep gören ve ABD’li finansal kuruluşların ödeme yaptıkları para birimlerine münhasırdı. Görünüşe göre 2008 krizinin etkileri geçince Fed, sadece majör merkez bankalarıyla swap anlaşması yapmaya başladı.
Bir başka neden şu olabilir: “Kırılgan Sekizli” ve diğer ülkelerde de benzer süreçler yaşanıyor, onların da ulusal paraları dolara karşı değer kaybediyor. Üsütüne üstlük bizde, yapısal sorunların yanı sıra politik riskte de belirgin bir artış var. Yani kendi iç sorunlarımız nedeniyle de dolar değer kazanıyor. Türkiye'yi biraz bilen bir ABD vatandaşına sorsanız size şu cevabı vermez mi:
“AKP iktidarının 12 yıldır çözemediği ve Başbakan’ın bizzat yarattığı problemlerin sonuçlarını neden Fed bertaraf etsin ki?”
Daha da açık konuşacak olursak: Başbakan’ın "değeri namusumuzdur" dediği TL’nin değerini korumak neden Fed’in işi olsun?
Fed’i swap anlaşması imzalamaya sevk edecek kadar ABD’li finansal kuruluşların TL cinsinden ödeme yaptıklarını kim iddia edebilir?
Peki, “pek etraflı düşünen danışmanlarının” tespitiyle; Gezi direnişi, Mısır darbesi ve 17 Aralık yolsuzluk soruşturmaları sonrasında Batı’yı, hatta ABD’yi, kimi zaman açıkça hükümeti devirmek için düğmeye basmakla itham eden, Başbakan’ın bizâtihi kendisi değil miydi ve bunlara karşı mücadele ettiği için ülkemize 2002–2012 yılları arasında, Cumhuriyet tarihi boyunca gelenden kat ve kat daha fazla yabancı sermaye gelmemiş miydi?
Cevapsız bir soru daha: Füze ihalesinde uzatılan teklif verme süresinin son günüyle, “dolar swap” anlaşmalarının son günü ve “dolar swap line” beklentisi arasında bir bağlantı var mı?
B ve C planları ne olabilir?
Bilemiyor ve yazımızın başlığındaki sorunun cevabıyla meseleyi bağlıyoruz: Bize göre B ve C planı diye Başbakan’a verilen akıl şöyle:
“Efendim mesele şu: Mâlumunuz cari açığın en önemli nedeni enerji ithalatı. Kur yükselişinin arkasında kurumsal dolar talebi var. Talebin önemli bir kısmı, dolar yükselecek beklentisine dayanıyor. Bunlar daha çok enerji ithal eden şirketler. İçinde özel sektör şirketleri de var, ama hepsini saysanız bir elin beş parmağını geçmez. TÜPRAŞ, PETKİM, BOTAŞ, TEİAŞ gibi... Efendim şayet biz enerji ithalatı yapmak zorundaysak ve döviz talebi de esas olarak bu şirketlerden geliyorsa, kamu–özel ayrımı yapmaya gerek yok, biz Fed’den “swap line” alırsak, TL karşılığında satın alacağımız dolarlarla bir fon kurarak, bu şirketlere forward kur verebiliriz (B Planı).
Şayet Fed yine bizi reddederse, bu kez özel sektörü de dahil ederek biz bir fon kurar ve bu fon aracılığıyla büyük enerji şirketlerine forward kur veririz (C planı).
Böylece, her iki durumda da ihtiyat saikiyle cari dönemde artan döviz talebinden kaynaklı kur yükselişini frenlemiş oluruz. Bu arada efendim maalesef muhatabımız ABD hükümeti. 3,4 milyar dolarlık bir füze ihalesi kararını değiştirmek için Fed’in kararına müdahale edeceklerini sanmıyorum. Her ihtimale karşı biz rotamızı yine de AB’ye çevirelim ve 23. Fasıl'ın açılmasını isteyelim ki, yeni demokratikleşme paketiyle, peş peşe gelen milletvekili istifalarıyla bozulan siyasi isitikrar algısını biraz olsun düzeltebilelim ve böylece not indirimi tehlikesi azalabilsin. Ne dersiniz?”
[email protected]