Dün Doğan beyin 12 Eylül döneminde Diyarbakır Cezaevi'nde yapılan işkenceleri anlatan ikinci yazısını okuduktan sonra öğle yemeğine çıktım ve canım baklava çekti.
Uzunca bir süre baklavanın ilk dilimini ağzımda tuttum.
(...)
Bugünkü yazımız üç puro fıkrasına ayrıldı.
İlk fıkra
Kızgın kadın, ağzında puro, nefesi alkol kokan ve yakasında kırmızı ruj lekesi olan kocasını sabaha karşı kapıda karşılar ve burnundan soluduğu halde sakin davranmaya çalışır:
Soğukkanlı koca:
(...)
İkincisi
İki puro sevdalısı din adamı eski arkadaş, yılda bir kez bir araya gelir, birlikte sohbet eder ve puro içerlermiş. Doğal olarak bir gün, yaptıkları şeyin günah olup olmağını merak etmişler ve her ikisi de konuyu kendi hocalarına sorma kararı almış.
Ertesi yıl tekrar bir araya gelmişler. O da ne! Birisi puro içerken diğeri içmiyor. Puro içmeyen:
Puro içen buna hemen itiraz eder ve sorar:
Puro içen rahatlar ve kendiden emin bir şekilde ağzından duman halkaları çıkararak:
(...)
Son
Eczanede purosunu yakan müşteriyi eczacı uyarır:
Müşteri bu müdahaleye sinirlenir: