Bir soruyla başlayalım: Sizce bu haliyle Türkiye, Kopenhag Kriterlerine uyan bir ülke midir?
Öyle sanıyoruz ki, Füze ihalesi ve iç pazarımızdan duyduğu medet nedeniyle ülkemizi ziyaret eden Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın tavsiyesine uyarak apar topar Almanya’ya gidip Angela Merkel’den yeni fasıl açılması için destek isteyen ve işi kolaylaştırmak için Kıbrıs Müzakereleri’ne “coşku veren” Başbakan’ın; yargıya, medyaya, kamu ihalelerine, atamalara ve futbol kulüplerinin seçimlerine hem yasa, hem de etik dışı doğrudan müdahalesi, kısaca devlet yönetim biçimi hakkında ve 17 Aralık soruşturması sonrası ortaya çıkan vahim tablo nedeniyle Avrupa Birliği’nden çok ciddi uyarılar alıyoruz!
Gelişmelere dikkatle bakalım:
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın 5 Şubat 2014 günü Kanal 24 canlı yayınında Yaşar Taşkın Koç’a verdiği özel röportajdan:
“Kaldı ki, Avrupa Birliği de biliyorsunuz artık Türkiye’yi işleyen bir piyasa ekonomisi olarak tanımlamış durumda, yani son 4 – 5 yıldır bütün raporlarda işleyen bir piyasa ekonomisi diyor. Ama piyasa ekonomisinin en önemli alanı bizim açımızdan, kurallı oluşu, prensipler, ilkeler dahilinde yönetilmesi. Çünkü kuralların olmadığı yerde keyfilik vardır, keyfilik de devlet yönetiminde kabul edilmez, yani her şeyin kuralı, prensibi, kriteri mutlaka olması, atılan her adım da bu prensipler ve o çerçeve içerisinde atılması lazım.”
4 Mart 2014 tarihli “Bloomberght” internet sitesindeki bir haberden:
“Başbakan Yardımcısı Ali Babacan TOBB'da yaptığı konuşmada tüm kanun ve düzenlemelerin bir hukuk devletine yakışır hale gelmesi gerektiğini ve hiçbir yolsuzluğun üzerinin örtülmemesi gerektiğini söyledi.
Avrupa Birliği'nin Türkiye'yi işleyen bir piyasa ekonomisi olarak gördüğünü belirten Babacan bunun önemli olduğunu fakat ayrıca kurallara dayalı bir piyasa ekonomisinin korunması gerektiğinin altını çizdi...”
Unutanlar için hatırlatalım:
Kopenhag ekonomi kriterlerine göre bir aday ülkeyle üyelik müzakerelerine başlanılabilmesi için o ülkede “işleyen bir piyasa ekonomisinin var olması...” gerekiyor.
Kopenhag siyasi kriterlerine göreyse aday ülkede “istikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasinin var olması, hukuk devletine ve hukukun üstünlüğüne saygı gösterilmesi...” gerekiyor.
3 Mart 2014 tarihli T24’ten:
“Adalet Bakanlığı’nın hazırladığı ve hükümet tarafından kabul edilen, ‘Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin İhlallerinin Önlenmesine İlişkin Eylem Planı’ Resmi Gazete’de yayımlandı.”
Aşağıdaki alıntı T24 yazarı Yavuz Baydar’ın 5 Mart 2014 tarihli Bozdağ’ın Brüksel ziyareti: ‘Sağırlar diyaloğu’ başlıklı yazısından:
“Adalet Bakanı, Ankara’ya bu taraftan üstü kapalı hissettirilen ‘şu sıralarda gelmeseniz daha iyi olur’ telkinlerine rağmen geldi. Görüşmede HSYK kısmı öyle uzun yer tuttu ki, internet düzenlemelerine vakit kalmadı. Bakanın esas mesajı, ‘kaygı duymayın, merak etmeyin, sizin sandığınız gibi dışardan size anlatıldığı gibi değil, herşey çok güzel olacak’ şeklinde özetlenebilir. Ancak, bu sözlerin pek bir mana ifade etmediği, asıl meselenin ilkeler, kurallar ve son değişikliklerin normlara uygunluğu olduğu kendisine raportör tarafından anlatıldı. Ortada kendisiyle ilgili bir meşruiyet sorgulaması noktasına gelinmekte olduğu bile hissettirildi. Konuşma vardı, ama bir diyalog yoktu...”
Aşağıdaki acı gelişme 3 Mart 2014 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayımlanan Hüseyin Özkara özel haberinden:
“Avrupa Komisyonu, Egemen Bağış’ın AB Bakanı olduğu dönemde, usulsüz ihale ve personel alımı iddiaları için soruşturma başlattı.”
4 Mart 2014 tarihli ANKA Ajansı haberinden (CN/OZK):
“Ankara'daki AB Delegasyonu eski Başkanı Büyükelçi Marc Pierini, Türkiye'nin teknik olarak şu anda AB'ye katılım sürecinin siyasi kriterlerini yeterince karşılamadığını savunabileceğini belirterek ‘Bunun sonucunda AB, hukuk üstünlüğü yeniden tesis edilinceye dek katılımı müzakerelerini askıya alması olasılığı var’ dedi.”
Bir hatırlatma daha: Esas olarak HSYK düzenlemesini içine “sığdırma” amacıyla açılması çok istenilen ve Başbakan’ın Almanya gezisi sırası sonrasında sıklıkla dile getirilen 23 numaralı faslın başlığı Yargı ve Temel Haklar. İçeriği ise şöyle:
I. Yargının Verimliliği, Etkinliği ve İşlevselliğinin Arttırılması
II. Yolsuzlukla Mücadele
III. Temel Haklar
a) İnsan Hakları kurumları (Kamu Denetçiliği dahil)
b) İşkence, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele ile cezasızlık kültürü
c) Ayrımcılığa karşı yasal çerçeve
d) Temel Haklar Ulusal Eylem Planı
IV. Kişisel Verilerin Korunmasına İlişkin Mevzuat Çalışması ve bağımsız bir veri koruma ve denetleme otoritesinin kurulması.
Evet, dört alt başlığından birisi “Yolsuzlukla Mücadele” olan 23 numaralı faslın açılmasını AB’den isterken, 17 Aralık soruşturması sonrasında hakkında fezleke düzenlenmiş bir AB Bakanı hakkında AB tarafından da yolsuzluk soruşturması açıldı!..
Üzücü değil mi?
Yazının başındaki sorumuza dönelim:
Bir zamanlar Başbakan’ın “doğruyu bilip de doğru konuşmayanlar” için kullanmayı pek sevdiği bir “ifade” vardı: “Çünkü gözü var görmüyor, kulağı var duymuyor, ağzı var ama gerçekleri konuşamıyor” diye.
Gerçekleri konuşalım o zaman.
Türkiye’de Kopenhag Kriterleri “yekî bûd yekî nebûd”*.
Yani “bir varmış bir yokmuş”!
[email protected]
Not: Obama’nın yolsuzluğu bir tür insan hakları ihlali olarak değerlendirdiğini de unutmayalım.
* “Yekî bûd yekî nebûd” (Bir varmış bir yokmuş) 1997 yılında 106 yaşında vefat eden ünlü İran’lı edip Seyyid Muhammed Ali Cemalzade’nin altı hikayeden oluşan öykü kitabının adıdır.