2008 krizinden sonra ülkemizin de içinde bulunduğu Yükselen Piyasa Ekonomileri (YPE) olarak adlandırılan ülkelerin notları yatırım yapılabilir seviyelerin üzerine çıktı. Gelişmiş Ülkelerin (GE) notlarının gecikerek de olsa peş peşe düşmesi, notları yükselen YPE’lerin kredibilitelerinin göreli olarak daha iyi algılanmasına yol açtı.
Krizden çıkış için Fed’in neredeyse sıfır faiz politikası uygulaması, ABD dolarının hemen tüm para birimlerine karşı değer kaybetmesi, Çin’in çok hızlı bir büyüme trendi yakalaması, GE’nin neredeyse hiç büyüyememesi, YPE’ye yönelik sermaye hareketlerini hızlandırdı ve bu ülkelerin göreli olarak daha hızla büyümesine neden oldu. Süreç içinde YPE’nin küresel hasıla içindeki payının arttığına şahit olduk.
Maalesef artık durum değişti!
Beş yıldır yapısal reformlar yapan ve sıkı istikrar politikaları uygulayan Batı, daha güçlü bir kurumsal yönetim anlayışıyla 2008 krizinin yaralarını sarmaya başladı.
Fed’in politika değişikliği adım adım ilerledikçe, Çin’in büyüme oranları düştükçe ve GE’ler toparlandıkça hızlı büyümenin kaynağı sermaye, YPE’den GE’ye doğru kaçmaya başladı. Şayet YPE'de büyüme oranları artmazsa, bu kaçış daha da hızlanacak.
Amacımız bu kaçışın nedenlerini ve önlem alınmazsa yapacağı tahribatı hatırlatmak.
Sayılarla yükselen piyasa ekonomilerine yönelik sermaye hareketleri
Geçen yılın en fazla yabancı sermaye çeken ülkesi 270 milyar dolarla Çin oldu. Çin’den sonra Rusya 150 milyar dolarla ikinci, Brezilya 137 milyar dolarla üçüncü oldu.
Geçen yılın en fazla doğrudan yabancı sermaye çeken ülkesi de Çin’di. Onu, Brezilya, Hindistan, Rusya, Şili ve Meksika izledi. (Biz ne yaparak bu ülkeleri geçip 2023 yılında ilk 10 ülke arasına gireceğiz, halen muamma!)
YPE’ye yönelik sermaye akımlarının 1980 yılındaki tutarı 25 milyar dolardı. Rakam, 2012 yılında 1,2 trilyon dolara çıktı.
Son 10 yıl içinde YPE’ye yönelik sermaye akımları, bu ülkelerin GSYH’lerinin ortalama yüzde 5-6’sına ulaştı. Bu oran 1980’lerde yüzde 2, 1990’lardaysa yüzde 4’tü.
YPE’ye giden sermayenin yüzde 95’i özel sermaye yatırımıydı. Bu oran 1980’lerde yüzde 60’tı.
YPE’ye giden sermayenin yüzde 40’ı doğrudan yatırım şeklinde oldu ve doğrudan yatırım tutarı bu ülkelerin GSYH’lerinin neredeyse yüzde 3’üne çıktı.
Son 10 yıl içinde YPE’ye yönelik doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının yüzde 60’ı Asya’ya, yüzde 23’ü Latin Amerika’ya gitti.
Hisse senedi alımı için gelen yabancı sermaye, Avrupa’daki YPE hariç, borç amaçlı sermayeden fazla oldu.
Son 3 yıl içinde bankalar aracılığıyla yapılan yabancı doğrudan borçlanmalarda, kriz öncesi düzeylere göre ciddi azalışlar var. Bu azalışlar Avrupa YPE’de, Orda Doğu’da ve Afrika’da çok daha belirgin. Asya bu anlamda daha istikrarlı görünüyor.
Borç amaçlı sermaye akımlarındaki oynaklıkta özellikle Avrupa YPE’de artış var. Latin Amerika, Orta Doğu ve Afrika’da ise oynaklık azalışı görülüyor.
Hisse senedi alımı amaçlı sermaye akımlarındaki oynaklıkta da artış var.
Sermaye girişlerindeki ani duruşun sonuçları nelerdir?
Ani duruş yıkıcıdır!
Ani duruş ilk elden büyümeyi ve kredibiliteyi olumsuz etkiler.
Varlık fiyatları aniden düşer, nakit dengeniz bozulur, borç ödeyemezsiniz, döviz ve bankacılık krizleri yaşarsınız.
Esnek ekonomilerde sermaye hareketlerindeki ani duruşu kur yükselişi takip eder. Esnek olmayan ekonomilerdeyse iç tüketim ve üretim azalır. Yerel para birimiyle yatırım (hisse senedi ve tahvil gibi) yapmış yatırımcılar her iki durumda da zarar ederler. Bu nedenle zarar tahakkuk etmeden kaçmak esastır.
Sermaye kaçışını ne tetikler?
Elbette zarar etme tehlikesi!
Enflasyon oranının yüksek olduğu, yüksek tasarruf açığını kalitesiz finansmanla kapatan ve döviz cinsinden borç stoku yüksek ülkelerde sermaye akımlarının durması faiz oranlarını yükseltir, merkez bankası rezervlerini eritir ve ülkenin kredibilitesini bozar. Bunu bilen yatırımcı gardını alır, zarar etmemek için erkenden hamle yapar.
Ani duruşun nedeni ülkeye özgü oynaklıklar da olabilir, dışsal şoklar da. Yabancı yatırımcıların beklentileri bu anlamda çok önemlidir. Yani, göstergeleriniz iyi de olsa, beklentiler bozulunca ani duruş olabilir.
Bizim de içinde bulunduğumuz YPE’ye yönelik sermaye akımlarındaki ani duruşu iki başlık altında incelemek mümkündür: 1) YPE’deki ekonomik yavaşlama. 2) GE’deki ekonomik toparlanma.
Okuduğum raporlarda referans verilen çalışmalar, birçok YPE için ikinci şıkkın ağır bastığını gösteriyor. Yani birçok YPE için sermaye kaçışını GE’deki toparlanma tetikliyor.
Bizdeki durum ise maalesef böyle değil!
Malum yapısal sorunlarımız var.
Dahası, Başbakan’ın tavır, tutum ve söylemlerinin; yabancı yatırımcıların beklentilerini daha erkenden bozarak, belki de ekonomiyi daha az olumsuz etkisi olacak muhtemel Eylül Sendromu’nu, ekonomiye daha fazla zarar vererek öne çektiğini söylemek mümkün.
YPE için yeni rejimin parametreleri neler?
Yıllardır Çin ekonomisinin hızlı büyümesi ve Fed politikalarına bağlı olarak artan sermaye akımları sayesinde YPE'ler hızlı büyüdü. Dolar ve likidite bolluğu nedeniyle volatilite düşüktü. Artık kolay yoldan büyümek zor. Çünkü GE’ler toparlayıp büyümeye başladıkça, YPE’ye yönelik (büyümenin kaynağı) sermaye akımları yavaşlamaya başladı.
Artık küresel yatırımcılar YPE’ye tahsis edecekleri fonları azaltmak; hem ülke, hem de varlık itibariyle daha seçici olmak zorundalar. Çünkü oyunun kurallarındaki değişmeyle birlikte YPE ekonomileri ve varlıkları riskli hale geldi.
Yükselen piyasa ekonomilerindeki işsizlik oranlarının göreli olarak düşük olması, hane halklarının ve şirketlerin borçluluk düzeyinin yüksek olması, sermaye girişlerini azaltan önemli faktörlerdendir. (Ali Babacan'ın, Fed kararlarına karşı hazırlıklıyız deyip, faiz dışı fazladan, mali disiplinden, bankacılık kesiminin sağlamlığından bahsetmesi, kısa vadeli borç tutarına kıyasla hiç de fazla olmayan Merkez Bankası rezervlerini gündeme getirmesi, bu anlamda bir kriz hazırlığı olarak değerlendirilemez. Çünkü tasarruf açığının kaynağı değişti. Sorun devlet değil, vizyoner projeler için, enerji ihaleleri için borçlanan özel sektör)
Çin ekonomisinin büyümesi yavaşladıkça, Fed tahvil alım programını azaltmaya başladıkça ve GE’ler toparlandıkça YPE'ler için değişen koşullara rejim değişikliği deniyor.
Okuduğum raporlara göre yeni rejimin dört parametresi var: 1) Düşük volatilite dönemi bitti. 2) Küresel faiz oranları daha yüksek olacak. 3) ABD doları daha güçlü olacak. 4) Çin daha düşük oranda büyüyecek.
Evet, bizim de içinde bulunduğumuz YPE’ler için mesut günler maalesef sona erdi.
Durum böyle!
[email protected]