Ülkemize maalesef yeterince kaliteli sermaye gelmiyor. Çünkü halen ülke notumuz spekülatif düzeyde. 12 Haziran’da yapılacak olan seçimlerden sonra notumuzun yatırım yapılabilir seviyeye çıkabileceği hayalini kuruyorduk. Ancak bu hayalimiz suya düştü. Zira cari açık ürkütmeye başladı. Dünya’da, 2008 krizi benzeri krizleri tekrar yaşamamak için cari açığı GSYİH’nın yüzde 4’üyle sınırlayalım tartışması yapılırken, kimse GSYİH’sının %8’inden fazla cari açık beklentisi olan bir ülkenin notunu yükseltemez.
Oysa istihdam yaratarak büyümemiz lazım. Büyürken cari açık sorunuyla karşılaşıyoruz. O nedenle gençlerimizin kaderini “fırsatçı sermaye” tayin ediyor. Fırsatçı derken sermaye alehtarlığı yapmadığımızın altını çizelim. Akıllı insanların yönettiği ülkeler, problemlerini çözemeyen ülkeleri hep “söyüşler”.
Biliyoruz ki son 10 yıl içindeki ortalama büyüme rakamımız yetersiz ve yeterince “yeni” istihdam yaratmıyor. Ülkemizde genç işsizlik çok kaygı verici boyutlarda. Kentlerde bu rakam çok daha yüksek. 2000 yılından bu yana tarımdan kopan çok büyük bir nüfus var ve bu nüfusun büyük bir kısmı genç. Üniversite eğitimini tamamlayan her dört gencimizden birisi işsiz. Gençlerimizin kalıcı bir iş bulma süreleri giderek uzuyor. Bu durum ülkeye, bu ülkenin kurumlarına ve yüzyıllardır biriktirdiğimiz kurumsal geleneklerine ve politikacılarına duyulan saygıyı azaltıyor, umutları köreltiyor ve terörü teşvik ediyor…
Hiç vakit kaybetmeden doğrudan ve kaliteli sermayeyi bu ülkeye çekmek için ülke notumuzu çok daha yükseklere taşımanın bir yolunu bulmamız gerekiyor.
Aklı selim diyor ki, açık ve tarafsız kurallarla özel yatırımları teşvik etmemiz lazım. Belki de bunun için en başta mevzuat ve uygulamanın zorlayıcı olmayan, anlaşılır ve güvenilir bir hukuki çerçeve sağlamasını; detaylı kurallardan ziyade prensip bazlı olmasını sağlamak.
Çok ciddi bir beşeri sermaye alt yapı açığımız var. Bu açığı kapatmaya odaklanmalıyız. Ekonomimizdeki yapay risk unsurlarını bertaraf etmemiz, daha sağlam bir makro ekonomik politika çerçevesi oluşturmamız, tutarlı para ve maliye politikaları uygulayarak piyasalarımızı derinleştirmemiz lazım.
Daha az yolsuzluk, daha etkin bir hukuk devleti, adil, hızlı ve güvenilir bir yargılama sistemi ve anayasal kurumlarıyla kavga etmeden demokrasiyi yerleştiren bir yönetim anlayışıyla kaliteli doğrudan yabancı sermaye için yatırım yapılabilir bir ülke olabiliriz.
İktidar olanaklarına sırtını dayayarak veya yapısal sorunlarımızdan istifade etmek için çok kısa yoldan para kazanmak için ülkemize gelen sermaye kalitesizdir.
Münhasıran özelleştirme sürdürülebilir bir finansman yöntemi değildir. Daha önce de yazdık, önemli olan değer yaratan ve kar eden şirketler topluluğuna sahip olmak. Bunun yolu zor ve zahmetli de olsa kaliteli beşeri sermaye, yaratıcı zeka, girişmci ruh ve paydaş devlet anlayışından geçiyor. Sürdürülebilir bir kamu finansman dengesi ancak teknoloji lideri, yeni ürünler üreten, yatırım yapan, yarattığı yüksek katma değeri ihraç eden, istihdam sağlayan, etkin ve verimli şirketler sayesinde sağlanır. Devlete bu süreçte düşen yegane görev yol açıcı bir paydaş olmak. Çünkü ekonominiz, yüksek katma değer üreten sağlam temellerde büyüyünce vergi gelirleriniz kendiliğinden artar.
Kamu finansman dengesini sağlamak için ülkenin kurulu kamu kapasitesini, potansiyel iç pazarın büyüklüğünü göstererek özelleştirmek sürdürülebilir değildir; geçicidir, semptomları tedavi eder ve ekonomi yönetimini miyoplaştırır.
Kalitesiz sermayenin bir nedeni de yolsuzluktur. Bunu çözmenin yegane yolu devlet idaresinde kurumsal yönetişimi inşa etmektir.
Hesap verme mekanizmaları sağlıklı çalışmadıkça, yurttaşlarımız ve sivil toplum kuruluşlarımız yanlış gördüklerini haykırmaktan korktukça, ülkemize kaliteli doğrudan yabancı sermaye gelmez. Daha az demokrasinin maliyeti daha az doğrudan yabancı sermayedir.
Medeniyet âleminin başı dik bir ferdi olmak istiyorsak daha özgür bir toplum ve daha müreffeh bir ülke olmak zorundayız.
Bu da “oturarak” ve “kılla –tüyle” uğraşan bu siyasetle olmuyor.