Yolsuzluk; devlet yönetiminde, iş hayatında ve piyasalarda güveni zedeleyerek vatandaşlık bağıyla birlikte yaşam motivasyonunu ortadan kaldıran en büyük toplumsal düşmandır.
Ülkemizin de üyesi olduğu birçok uluslararası organizasyon rüşvetle mücadele etmektedir.
1961 yılında kurulmuş olan ve ülkemizin de üyesi bulunduğu OECD, “Uluslararası Ticarî İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Verilen Rüşvetin Önlenmesi Sözleşmesi” aracılığıyla rüşvetle mücadele ediyor.
Söz konusu sözleşme 17 Aralık 1997 tarihinde imzalandı ve Türkiye bu sözleşmeyi 2000 yılında kabul etti.
Sözleşmenin 2. maddesine göre, “Her Âkit Taraf, uluslararası ticaretin yürütülmesinde bir işin veya haksız bir yararın elde edilmesi ve muhafazası gayesiyle resmî görevlerin ifası zımnında hareket etme veya hareket etmekten kaçınması için, yabancı bir kamu görevlisine kasıtlı olarak doğrudan veya aracılar vasıtasıyla hak edilmemiş para veya diğer yararlar öneren, vaat eden veya veren kişi için, o kamu görevlisi veya üçüncü kişi için hukukları kapsamında suç ihdas edilmesini teminen gerekli tedbirler alacaktır.”
2 Aralık 2014 tarihinde ilk kez OECD, akit ülkelerde sözleşme aracılığıyla nelerin başarılabildiğini analiz eden bir rapor yayımladı.
Rapor, rüşvetle mücadele çalışmalarında, “OECD Uluslararası Ticari İşlemlerde Rüşvet Çalışma Grubu” ve G20 St. Petersburg Zirvesi’yle kurulan “G20 Rüşvetle Mücadele Çalışma Gurubu”na destek olmak amacıyla hazırlanmış.
Malum, 1 Aralık tarihinde G20 dönem başkanlığı ve bu vesileyle G20 Rüşvetle Mücadele Çalışma Gurubu başkanlığı ülkemize geçti. Bu nedenle rapordaki bulgular çok önemli.
“OECD Yabancı Rüşvet Raporu” (OECD Foreign Bribery Report), 17 Aralık 1999 tarihinden 1 Haziran 2014 tarihine kadar akit taraf ülkelerde yaşanan yabancı rüşvet vakıalarıyla ilgili bulguları ve bulguların analizini içeriyor.
Rapordaki bulgular, sözkonusu tarihler arasında yaşanan 263’ü şahıslar, 164’ü şirketlerle ilgili olmak üzere, toplam 467 yabancı rüşvet vakıasına ait bilgilere dayanıyor.
Buna göre yabancı rüşvet vakıalarının;
1) Üçte ikisi, – yüzde 19’u madencilik, yüzde 15’i inşaat, yüzde 15’i taşıma ve depolama, yüzde 10’u bilgi ve iletişim sektörü olmak üzere – dört sektörde gerçekleşmiş;
2) Yüzde 53’ünde işin içinde şirketlerin üst yönetimi ve CEO’ları var;
3) Yüzde 57’si bir kamu ihalesini almakla, yüzde 12’siyse gümrük işlemleriyle ilgili;
4) Yüzde 75’inde, işin içinde lokal satış ve pazarlama temsilcisi, bayi ya da broker türü bir aracı var;
5) Yüzde 27’si kamuya ait veya kamunun kontrol ettiği şirket görevlileriyle, yüzde 11’i gümrük görevlileriyle, yüzde 7’si sağlık görevlileriyle, yüzde 6’sı savunma sanayi görevlileriyle ilgili.
6) Uluslararası operasyonlarında rüşvet olduğu bilgisine, şirketlerin yüzde 31’i iç denetim raporları yoluyla, yüzde 28’i birleşme – satınalma işlemleri öncesinde ihtiyaç duyulan “durum tespiti raporları”yla (due diligence reports) ulaşmış;
7) Yabancı rüşvet soruşturmalarının üçte biri, kendisinden rüşvet istenen şahıs ya da şirketin şikayeti üzerine başlamış; yüzde 13’ünde polis veya yargı soruşturmayı başlatmış;
8) Yabancı rüşvet soruşturmalarının yüzde 2’si ihbar ya da medyada yer alan haberler üzerine başlamış;
9) Yabancı rüşvet soruşturmalarının yüzde 69’u sonucunda şahıs ya da şirketlere, sözleşmeye aykırı fillerinden dolayı yaptırım uygulanmış. Sözleşmeye aykırı fillerle ilgili en fazla yaptırım uygulayan ülke açık arayla ABD. İkinci Almanya;
10) Yabancı rüşvet soruşturmaları kapsamında 80 kişi hapis cezasına çarptırılmış. 261 dava sonucunda şahıs ya da şirketlere para cezası kesilmiş. Bir kere de en fazla kesilen cezanın miktarı 1,8 milyon avro olmuş.