Japonya, 5 trilyon dolarla dünyanın ikinci büyük ekonomisi.
65 yıldır süren resesyondan bu yılın 2. çeyreğinde çıktı.
“Bütçe kontrolünü bürokratların elinden alarak gereksiz kamu harcamalarını kısmayı ve başta çiftçiler ve çoçuklu aileler olmak üzere marjinal tüketim eğilimi yüksek olan kesimlerin gelirlerini artırmayı” vaat ederek iktidara gelen Başbakan Yukio Hatoyama'nın hükümetinin arkasındaki seçmen desteği yüzde 60’tı.
Çok kısa bir süre içinde seçmen desteği azalmaya başladı.
Neden?
Her ülkede gayri safi milli hasılayı sürükleyen temel bir değişken vardır. Mesela bu değişken ABD’de özel tüketimdir. Bizde kamu harcamaları ve özel yatırımlar, özellikle de konut yatırımları; Japonya’da ise ihracattır.
Aşağıdaki şekle bakın:
Şekilde, turuncu çizgi sanayi üretim endeksini, mavi çizgi ise reel ihracat endeksini gösteriyor. İki çizgi de aynı yönde hareket ediyor ve bu hareket şunu söylüyor:
İhracatın artışı, sanayi üretimini artırıyor.Nisan – Haziran döneminde yüzde 0.9 büyüyerek Japon ekonomisi resesyondan çıktı, dedik. Ekleyelim: Bunun nedeni Japonya’nın kendisi değil, ama diğer ülkelerin aldıkları teşvik tedbirleriydi. İhracat rakamlarında Eylül ayında gerçekleşen kıpırdanma, birçok ülkede, başta hurda indirimi olmak üzere mali teşviklerle artan otomobil talebinden kaynaklandı.
Şekle tekrar bakıyoruz: Hem “sanayi üretim endeksi”, hem de “reel ihracat endeksi” Şubat ayında dip yapmış. Şubattan bu yana tedrici bir yükseliş var; ama 2008 yılının Ocak ayına göre ihracat ve sanayi üretimi 2009 yılının Eylül ayında halen yüzde 20 oranında aşağılarda. Şekil bir şey daha ima ediyor:
Japonya kendi imkânlarıyla sürdürülebilir bir büyüme trendine giremiyor.Japonya’da talep yetersizliği nedeniyle fiyatlar genel seviyesi düşmeye başladı. Bu nedenle dolaylı vergi gelirleri azalıyor ve bütçe açıkları hızla artıyor. Hükümet, tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bütçe açıklarını borçlanarak finanse ediyor. Kamu borcu ürkütücü düzeylerde. Artan borçları gösteren aşağıdaki şekle bakın:
Kırmızı çizgi Japonya’da, turuncu olanı ise ABD’de kamu borcunun gayri safi milli hasılaya oranını gösteriyor. Japonya’da kamunun borcu diğer sanayileşmiş ülkelerdekinden çok daha fazla.
IMF; 2009 yılında Japonya’da kamu borçlarının gayrisafi yurtiçi hasılaya oranının yüzde 218 olacağını ve bu oranın 2010 yılında yüzde 227’ye çıkacağını öngörüyor.
Japonya ve Kore’den sorumlu OECD Baş Ekonomisti “Randall Jones” ise “Japon hükümetinin ilk ve en önemli işi borçlanma düzeyini azaltmaktır” diyor.
Euroya geçebilmek için Maastricht kriterinin yüzde 60 olduğunu hatırlayın.
Önceki yazımızda bir uyum maliyetinden söz etmiştik.
Bu ürkütücü trendin tersine dönmesi için maliye politikası; ya harcamaların kısılması ya da vergilerin artırılması gerektiğini söylüyor.
Ancak 2010 yılında seçim var ve Başbakan Hatoyama’nın en büyük kâbusu, Japon ekonomisinin tekrar resesyona girmesi.
Öte yandan Hatoyama hükümeti “geniş ve uzun vadeli bir büyüme perspektifine” sahip olmamakla eleştiriliyor.
Hükümette, kamu borçlarını azaltmak için “vergileri artırmak, hem iktidarımızı, hem de talep yetersizliği nedeniyle zorlanan ekonomiyi daha fazla zora sokar” diye endişe var. Zaten dış talep yetersiz! Bir de vergilerle iç talebi kısmak?..
Aklıselim harcamaların kısılması gerektiğini söylüyor. Ancak bir önceki seçimlerde vaat ettiğinin tam tersini yaparak seçimlere girmek, doğal olarak “politik” değil. Dahası, o da iç talebin azalması demek!
Peki ne yapmalı?
Hatoyama hükümeti geçen hafta Cuma günü ilginç bir çıkışla Japonya’nın deflasyonda olduğunu
resmi bir deklerasyonla kamuoyuna duyurdu!
Deflasyon şu demek: Ulusal paranın değer kazanması sonucu fiyatlar genel seviyesinin düşmesi.
Sizce de ilginç değil mi?
Hükümetin bu çıkışının nedeni şu:
Hatoyama hükümetine göre
Merkez Bankası Japon ekonomisinin içinde bulunduğu durumu anlamıyor. Bunu anlatmanın daha etkin başka bir yolu yok!..
Bir başka ilginç çıkış daha: Piyasa karşıtı söylemleriyle bilinen Bankacılıktan Sorumlu Bakan Shizuka Kamei daha da ileri giderek şunu söyledi:
“Merkez Bankası direksiyonda uyuyor.”
Merkez Bankası Başkanı “Masaaki Shirakawa” ise hükümetten farklı düşünüyor. Ona göre sorunun nedeni talep yetersizliği. Talep yetersizken ekonomiye likidite enjekte ederek fiyatlar genel seviyesini yükseltmek mümkün değil.
Unutmayın: Japonya’da faiz oranları sıfıra yakın, – yüzde 1 düzeyinde seyrediyor.
Peki Merkez Bankası'nın bağımsızlığı fikrine öteden beri sadık olan Maliye Bakanı Hirohisa Fujii bu işe ne diyor?
Fujii, finansal kriz sırasında Merkez Bankası'nın zor durumdaki şirketlere yardım etmesi ve kurtarma planına destek olması gerektiği fikrine destek vermişti. Daha da ileri giderek o da “Merkez Bankası'nın faizleri düşürmenin ötesinde yapacağı şeyler de var” diyor.
Bu hafta Salı günü yaptığı bir açıklamada, “Fiyatlar genel seviyesindeki düşüş trendinin sorumlusu para politikasıdır, Japonya’daki talep yetersizliğini ikame edecek şey maliye politikası değildir” görüşünü dile getirdi.
Yapılan yorumlar şöyle: Halen Japonya’da borsa düşüşte. Düşmeye devam ederse ve yen daha fazla değerlenirse Merkez Bankası Başkanı Masaaki Shirakawa zor durumda kalacak.
Çarşamba günü saat 13:56 itibariye 1 dolar 87.75 yendi. Bu çok düşük bir düzey.
Bu yılın Ocak ayının 25’inde 1 dolar 88.72 ve geçen yılın Aralık ayının 21’inde 89.10’dan kapanmıştı. Yani krizin dip yaptığı yerlerden aşağıya indik.
Son 20 yıl içinde 1 dolar en düşük olarak 84.25’i görmüştü. O da bundan 14 yıl önce, yani 1995 yılında.
Yen daha fazla değer kazanır mı?Bu Merkez Bankası’na bağlı, ama hükümet kazanmasın istiyor.
Japonya’da Merkez Bankası'nın bağımsızlığı yasayla korunuyor. Başkanı hükümet atıyor, ama parlamentonun onayı şart. Tıpkı bizdeki Sayıştay Başkanı'nın ataması gibi. Çalışamayacak kadar hasta olmadıkça veya suç işlediği sabit olmadıkça başkanı görevden almak mümkün değil.
Kavganın özü şu: Büyümenin ihracata bağımlılığı ve kriz nedeniyle oluşan iç ve dış talep yetersizliği nedeniyle Japon ekonomisi büyüyemiyor. Çözüm için hükümet gevşek para politikası, Merkez Bankası ise sıkı maliye politikası diyor.
Soru şu: Kamusu açık veren, borçları zirve yapan, büyüyemeyen ve ulusal parası değer kazanan bir ülkenin Merkez Bankası Başkanı ne yapmalı?
Dikkat, vereceğiniz cevap bizi de ilgilendiriyor...