Ortada bir AB Bakanı var, ama AB ile “Gezi” krizini "çözen" Dışişleri Bakanı oldu!
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, henüz resmi açıklama gelmeden AB'nin kararını nasıl yorumlamıştı, hatırlayalım: "AB müzakerelerinde Bölgesel Politikalara ilişkin 22. fasılın açılmasına karar verildi."
Evet mesele kararın Türkçeye çevirisinde: Açılmasına !
Peki "açılmasına" derken şimdiki zaman mı kast ediliyor, yoksa gelecek zaman mı? Davutoğlu açılmasına derken sanki "şimdiki zaman" kast ediliyormuş gibi konuştu. Oysa AB kararında açılmasına derken kast edilen zaman "gelecek zaman".
Mesele şu: AB, 22. fasılın açılmasına karar verdi mi? Cevap evet. Peki açıldı mı? Cevap hayır (!)
Davutoğlu açıldı, çünkü AB açılmasına karar verdi diyor. Ancak AB kararında fasılın açılması için bir şart var. Yani, bir karar daha verilmesi gerekecek!
Bakın CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu konuyla ilgili ne demiş:
“AB niyet belirtmiş, ama tarih vermemiş. Alınan karar, açılması zaten gündemde olan faslın açılması kararı değil, henüz açılmaması kararıdır.”
Bizce AB'nin aldığı kararı doğru bir şekilde bu ifade açıklıyor.
Bir soru daha: Başbakanın "beklentilerimize uygun" diye teyit ettiği karar sizce hangisi?
Yani fasılın açılması kararı mı, yoksa Ekim ayında yayımlanması beklenen İlerleme Raporunda, aksi yönde bir manzara çıkmaması şartına bağlı olarak değişebilecek, henüz açılmaması kararı mı?
Peki manzara ne?
Dün yazmıştık, hatırlatalım: Demokrasiden ne anlaşılması gerektiği konusunda AB içinde bir mutabakat var. Bu mutabakat üyelik müzakerelerine başlamanın bir ön şartı olarak, Kopenhag Siyasi Kriterleri adıyla AB müktesebatına bağlanmış.
Peki biz ne yapıyoruz?
"Nasıl olsa bizi almayacaksınız, bize siyasi prestij kazandırmayan tutumunuzdan vazgeçerseniz demokrasimizi geliştiririz" türü, AB tarafından anlaşılması zor bir "müzakere" yaklaşımı ve diyalog hatlarını sık sık koparan bir üslupla, Şanghay Beşlisi ülkelerindeki otokrasiyle malul - eksik demokrasiye pek meyilli kendi demokrasi anlayışımızı AB’ye empoze ederek; onlardan çok, cari açık sorunu nedeniyle bizim ihtiyaç duyduğumuz, ama inanmadığımız üyelik müzakerelerine devam etmek istiyoruz!
AB'nin iki yüzlülük yaptığını ve bizi istemediğini bilmiyor muyuz?
Elbette biliyoruz.
Peki "hırsızın hiç mi suçu yok!"
Uzatmayalım, önümüzde iki seçenek var: Cari açığımızı finanse eden ve demokrasinin beşiği olan Batı gözünde özgürlükçü demokrasi mi olacağız, yoksa zombi demokrasi mi?
Umarız ki 2013 yılı İlerleme Raporuna kadar, demokratik standartlarımızla ilgili olarak 1999 yılı öncesine dönmüşüz kuşkularını silecek bir atakla Çözüm Süreci ve özgürlükçü anayasa yolunda olumlu adımlar atmayı başarır ve İslamla demokrasiyi bağdaştırma iddiasıyla çıktığımız yolda, zombi demokrasiye doğru evrilmeye devam etmeyiz...