Yazının başlığındaki sözler bana ait değil!
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun 7 Aralık 2014 günü Van’da yaptığı konuşmadan aynen aktarıyorum:
“Bu çocukların hepsi, bizim çocuklarımızdır. Hangi gerekçe ile olursa olsun tek bir canımızı bile kaybetmek istemiyoruz. O gencecik çocukları tekrar kazanabilmek için biz çözüm süreci diyoruz. Tüm provokasyonlara rağmen, inadına çözüm süreci diyoruz; inadına kardeşlik, inadına, barış, inadına tarihdaşlık ve inadına vatandaşlık diyoruz."
Aynı konuşmadan:
"Biz bu kardeşlik projesinin takipçisi olmaya devam edeceğiz. Çözüm süreci tek taraflı yürüyen bir proje değildir. Sadece bir kesimle, bir tarafla yürüyen bir süreç değildir. Çözüm süreci milletimizin malıdır, milletimizin bütün kesimleriyle birlikte yürütülecektir. Bundan sonra toplumumuzun her kesimiyle istişareler yapmaya devam edeceğiz. Önümüzde kararlı bir şekilde takip etmekte olduğumuz bir yol haritası var. Bunu adım adım gerçekleştireceğiz. 'Bir daha anneler ağlamasın' diye, 'bir daha bu topraklarda kardeşi kardeşe düşman kılacak çabalar başarıya ulaşmasın' diye, Türk-Kürt, Alevi-Sünni her bir kardeşimizle yürümeye devam edeceğiz."
Aşağıdaki ifadeler de, Başbakan Davutoğlu’nun 26 Ekim 2014 günü Kahramanmaraş’ta yaptığı konuşmadan:
"Kim ne tuzak kurarsa kursun, bizim yeni Türkiye'yi inşa vizyonumuz kesintisiz bir şekilde devam edecektir. Hiçbir güç bizi bu kararlı yoldan alıkoyamayacaktır. Kimse Türkiye'yi çevredeki ülkelerin kaos kıskacına, girdabına sokamaz, sokmaya da cesaret edemeyecek. İç barışı temin edeceğiz, kamu düzenini teminat altına alacağız, çözüm sürecini de kararlılıkla sürdüreceğiz.”
Şu ifadeler 45 bölgesel ve yerel kanalın yayımladığı bir TV programındaki konuşmasından:
“Çözüm süreci bizim için tarihten gelen şifa ilacıdır, konjonktürel alınmış bir karar değil. Birileri bu şifa edici yerine halkımıza zehir sunmak isterse, o zehri ayıklarız şifa ilacını içmeye devam ederiz. Hiçbir şekilde hiçbir vatandaşımın ne Diyarbakır'da, ne Mardin'de, ne Hakkari'de, ne Bitlis'te, ne Bingöl'de, ne Urfa'da, ne Gaziantep'te, ne de Edirne'de, Tekirdağ'da, Çanakkale'de, Konya'da ümitsizliğe kapılmasını istemeyiz. Böyle bir gerekçe de yok. Ümitsizlik ve karamsarlık tam da bu sürece darbe vurmak isteyen, bu kardeşliğe darbe vurmak isteyenlerin ulaşmak istediği şey. Bunlara fırsat vermeyecek, psikolojik üstünlüğü elimizde tutacağız."
Şu ifadeler 13 Ekim 2014 günkü TOBB İstişare Toplantısı'ndan:
“Çözüm sürecini ayakta tutmaya ve korumaya kararlıyız. Çözüm sürecini teröre kurban vermeyeceğiz. Kesinlikle Türkiye 1990'lara geri dönmeyecektir.”
Şu ifadelerse Habertürk televizyonundaki, "Türkiye'nin seçimi 2015" programından:
“… 8 Haziran'da öncelikle ele alacağımız 10 maddelik, acil eylem planı demeyeyim, çoğu yapısal konuları içeren ama benim gündemime girecek olan 10 maddeyi tespit ettim.
(...) İkincisi, en çok acil ve hiçbir zaman gündemimizden düşmeyecek olan çözüm süreci, Diyarbakır'dan bunu zikrediyorum. Bugün Diyarbekirli sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya geldiğimizde de üzerinde durdum. Seçim neticesi ne olursa olsun çözüm süreci, istikametinde devam edecek. Yeni durumu değerlendirerek, kurmuş olduğumuz çözüm süreci mekanizmasını hemen işletmeye başlayacağız. Yani yeni hükümet, ilk toplantısından hemen sonra çözüm sürecinde atılacak adımlar konusunda yine bir şekilde sürecek."
Evet, Sayın Davutoğlu CHP’yle koalisyon müzakeresi yapsaydı, anlayacaktı ki kendisinin yönetimindeki AKP ile CHP arasında büyük koalisyonu kurmamak için bir neden yok!
Şurası çok açık ki, büyük koalisyon kurulsaydı ne Suruç olurdu, ne de Dağlıca…
Biliyorum yeri değil, ama İSO tahminine göre Dolar/TL de 2.65’e inerdi.
Bir kez daha ve elbette terörü, tuzağı, şiddeti, pusuyu lanetlerken, “böyle bir Türkiye için nasıl bir sebebiniz olabilir” sorusunu sormadan edebilir misiniz?