Merkez Banka’mız dün aniden toplandı. Basın duyurusunda toplantının amacı şu şekilde açıklandı: “Bazı Avrupa ülkelerindeki kamu borcu sorununa ve küresel büyüme görünümüne ilişkin yakın zamanda artan endişeleri değerlendirmek.”
Aynı gün dünya ekonomisinde çok ciddi bir türbülans yaşandı. Bu türbülans devam ediyor. O nedenle Merkez Banka’mızın toplantı günü ve gündemi gayet isabetli.
Karar şu şekilde değerlendirildi: “Merkez Bankası sürpriz yaptı. Beklenmeyeni yaptı. Bu kararı destekleyen veri setini açıklamalı. Ne oldu da bir hafta sonra aniden toplanıp bu kadar radikal karar aldı. Herkesin tersini yaptı. Merkez Bankası’nın iletişim kalitesi düşük, kredibilitesi zayıf.”
Esasen bu eleştirileri yapanların kredibilitesini dün başlayan olaylar açıkça gösterdi. Bu ülkenin bütçesi, katma değeri yağma hasanın böreği değil.
Merkez Bankası açıkça proaktif davrandı. “Küresel büyüme yavaşlayacak. Benim işim, beyefendilerin zarar yazmaması için pozisyonlarını kapatmalarını bekleyerek 'kredibl' olmaya çalışmak değil; fiyat istikrarının yanı sıra bu ülkenin katma değerini de korumaktır” dedi.
Yani “sadece fiyat istikrarı benim işim değil, ben büyümeyi de kolluyorum” dedi. O nedenle faiz indirimi yaparak iç talebin düşmesini önlemeye yönelik tedbir aldı. Bankaları likidite sıkışıklığı yaşamamaları için destekledi. Faiz koridorunu daraltarak dileyen sıcak paraya “buyur, istersen gel park et” dedi. Bu önlem de böyle kötü bir konjonktürde kurların uçmasını önlemeye yönelik doğru bir adımdır. Bununla da yetinmedi döviz satış ihalelerine başlama kararı adlı.
Merkez Bankamızı hükümetten bağımsız yapalım, derken kısa vadeli kâr peşinde koşan piyasa oyuncularına bağımlı yapmıştık. Yapılanları cesaret verici buluyor ve bir yurttaş olarak takdir ediyoruz.
Maliye Bakanlığı’nın desteği gerekiyor
Zayıf bir noktamız var. O da cari açık. Esasen bu açığın düşmemesi ve bu yıl tek haneli rakamlarda kalmaması için artık hiçbir neden kalmadı. Cari açık problem değil, demiyorum, ama kısa vadede çok ciddi bir problem diyen iktisatçı değil, piyasa oyuncusudur. Ama beyefendilerin yaygara yapmaması için yine de geçici bir önlem almak gerekiyor. Ben önlem olarak ithal edilen lüks mallarda dolaylı vergi oranlarında 3 aylık artışın yeterli olacağı kanaatindeyim.
İki önerim var
Kriz, nakit dengesinde problem olunca çıkar. Vadesinde borcunu ödemeyen, herkesin işini bozar.
Krizde ödemeler durur, siparişler azalır. Kriz yönetiminde etkinlik için 2 önerim var:
1) Almanya ve kısmen Avusturya’da şöyle bir gelenek var: Bir mal satın aldınız. Bedelinin tamamını fatura tarihinden itibaren 14 gün içinde öderseniz yüzde 3 oranında erken ödeme iskontosu alırsınız.
Hükümet erken ödeme iskontosunu cezbedecek bir vergisel düzenleme yapmalı. Bunun bir kısmını KDV iadesinde olduğu gibi kısmen veya tamamen devlet üstlenebilir. Korku nedeniyle sipariş vermeyenin önünü açmak gerekiyor.
2) Kriz döneminde şirketlerin (müşterilerinizin) kredi sigorta limitleri düşer. Alacak sigortası şöyle çalışır: Müşteriniz size olan borcunu vadesinde ödemezse bedelin yaklaşık yüzde 90’ını sigorta şirketinden alırsınız. Sigorta güvencesi müşteriniz temerrüde düşünce çalışır. Kriz dönemlerinde birçok şirket temerrüde düşer. Temerrüde düşmese dahi, limitler azaldığı için müşteriniz sizden mal alamaz.
Devletin buna da acil bir çözüm bulması gerekiyor. Devlet bir fon kurarak belli koşulları sağlayan mükelleflerin alacaklarını sigortalayabilir. Veya bu alacaklarla ilgili riski ben alıyorum, diyebilir. Bunun benzer örneği mevduata devlet güvencesidir.
Merkez Bankamıza sahip çıkalım. Seyirci kalmak olmaz. Bakanlıklar sadece kendi performans göstergelerine bakarak politika çizmez. Kriz yönetimi kolektif irade gerektirir.