23 Ekim 2012

Demokrasi, katılımcılık sayesinde insana en yakışanı hedef alır

Değişimi, istikrarlı dengenin bozulması tehdidi ve yetersizliği algısı tetikler. Değişimde amaç, daha dayanıklı...

 

Değişimi, istikrarlı dengenin bozulması tehdidi ve yetersizliği algısı tetikler. Değişimde amaç, daha dayanıklı, daha adil, daha sağlıklı ve daha varlıklı bir denge bulmak ve bunu sürdürmektir. Denge, ebediyen değişmezlik özelliğine sahip değildir. Değişmeyen bir denge, sadece hayvanlar ve bitkiler için hayal edilebilir.

Demokrasi, insanın kültür ve mal ve hizmet üretme özelliğinin eseridir. Hayvanlar ve bitkiler ne kültür üretebilir ne de mal ve hizmet. İnsan, diğer canlılardan farklı olarak tüketim kalıbını ve üretim teknolojisini değiştirebilir. Bu yetenekleri nedeniyle insanlar istikrarlı denge üretecek, bu dengeyi gözetecek ve gerekiyorsa değiştirecek olan, gelişmiş sosyal organizasyonlar oluştururlar.

Demokrasi, istikrarlı dengeyi sağlayan ve koruyan sosyal organizasyonların oluşturulması ve değişimi için insanoğlunun bulabildiği en iyi toplumsal tasarım sistemidir. Katımcılığa imkan verir. Katılımcılık hem tecrübeye hem de öngörüye en fazla itaatı temin eder. Demokrasi, katılımcılık sayesinde insana en yakışanı hedef alır.

Değişim ihtiyacının idraki, mutabakat, tasarım kalitesi, istikamet ve değişim hızı, yüzleşme (confrontation) ve özeleştiriyle beslenir. Yüzleşen ve özeleştiri yapan insan hesap vermekten kaçınmaz. Fikrini açıkça söyler. Tercihini doğrudan yana yapar. Yanılıyorsa, ikna olmayı karaketer sorunu yapmaz. O nedenle daha şeffaftır.

Yüzleşme ve özeleştiri, insanı hesap verebilir (accountable) hale getirerek özgürleştirir. Kendisi hesap verebilir olan, başkalarından da hesap sorabilir. İnsan, hesap sormak için gereken manevi gücü, hesap verebilir olmakla inşa eder. Özgür insanlar bu nedenle örgütlenir ve özgürlükçü toplumlar kurarlar. Özgürlükçü demokrasi, refahın ve tolumsal bekanın sigortasıdır.

Çetin Altan “Batı’da düello, Doğu’da ise pusu geleneği vardır.” der.

Düello, iki kişinin eşit silahlarla ve yüz yüze yaptığı açık bir dövüştür. Düello Batı’da hesap sorma ve yüzleşme kültürünü beslemiştir.

Yüzleşme, insanın kendisiyle başlar. Kendisiyle yüzleşemeyen insan başkasıyla da yüzleşemez. İslamiyet inancına göre insan konuşurken ve yapıp – ederken Tanrı’nın vekili olarak meleklerin (Kirâmen Kâtibin) şehadeti altındadır. Melekeler insanla diyalog kurmaz, sadece Amel Defteri’ne kayıt düşerler.

İnsana kendisiyle yüzleşirken Tanrı tasavvuru şehadet eder. Tanrı’yı bir düşünce olarak hissederiz. Tasavvuru, okuduklarımız ama daha çok duyduklarımız etkiler. Burada Tanrı adına bağışlama yetkisiyle donatılmış bir vekalet ilişkisi yoktur. İlişki doğrudandır.

Ahlak insan icadıdır. İnsanın kendisiyle yüzleşmesi ve barışması ahlakı ve ahlak da bu süreci besler. İnsanı, Tanrı ve başka insanlar nezdinde hesap verebilir yapan şey, bu yüzleşmeden aklanmayla çıkabilmesidir. O nedenle demokrasinin dinamiklerini deşifre etmek için şu soru anlamlıdır: İnsani Gelişme Endeksi’nde ve Yolsuzluk Algılama Endeksi’nde çok gerilerdeki ülkelerde,insanlarTanrı karşısında kendilerini nasıl hesap verebilir hissediyor?

Tanrı’ya karşı insanın hangi konularda hesap vermek zorunda olduğu kişiye ve dinine göre değişir. Değişmez ve ezber ritüelleri geçiyorum; insanın Tanrı karşısında hesap verebilir halde olması onu özgürleştirir. Doğru tutum, müzakere etkinliğini ve bu nedenle mutabakat hızını artırır. Böylece değişim ihtiyacını idrak, mutabakat, tasarım kalitesi ve istikametle ilgili vakit kaybı az olur. Bir dengeden bir başka dengeye geçiş maliyetlidir. Hız artıkça maliyet düşer.  İnsanları özgür olan ülkeler yeni bir denge için çok kaynak israf etmezler.

Hıristiyanlıkta, yüzleşmenin bir özel türünde, iç hesaplaşma yapan insana Tanrı tasavvuru yerine, Tanrı’nın vekili sıfatıyla bir insan şehadet eder. Tövbekar, bir din adamı önünde günahlarını itiraf eder ve bağışlanmak ister. Buna barışma sakramenti (günah çıkarma) denir. Barışma sakramentinde kuralı açıktır: “Tanrı, içten pişmanlık duyanı affeder.”Şeytan o nedenle lanetlenmiştir. İçten pişmanlık, ıslah olmak isteyen için bu dünyada kurtuluşun (salvation) yolunu açar. Günahkar, o haliyle çaresiz bırakılmaz. Kurtulmak için öbür dünyanın, ilahi adaletin tecellisini veya hükmünü beklemesi gerekmez.

Batı’da istifa makbul karşılanır. İstifa hem içsel yüzleşme ve özeleştirinin hem de dışsal yüzleşme, yani güçlü bir hesap sorma mekanzismasının sonucudur. Kimi zaman istifa self-düellodur.

Murat Belge, “Sonuç olarak Batı’da ‘Ben yanlış yaptım’, ‘Ben kusur işledim’ demek ve bunun için özür dilemek bir erdem olarak anlaşılır, öyle değerlendirilir…” der ve “mea culpa” (hata bende) derken, özeleştiriyi besleyen daha etkin bir şehadet pratiğini ima eder.

Batı’da düello “yüzleşme” (confrontation) kültürünü, barışma sakramentiyse özeleştiri kültürünü; ikisi birden de, demokrasinin en temel direği olan hesap verilebilirliği(accountability) beslemiştir. Batı’da modernite döneminin yönetim (management) kavramının yerini, postmodern döneminin yönetişim (governance) kavramının almasının bir nedeni de budur.

Nüfus artıp, ölçek genişledikçe sosyal organizasyonlarda dışsal yüzleşme yani hesap verme mekanizmalarının gelişmesi tesadüf değildir. Hesap verilebilirlik bir tür güvenlik müessesesidir. İçsel yüzleşme ve özeleştiriye destek olur, onu tamamlar. İş işten geçmeden değişimi idrak ve doğru yönde değişim için hızlanmayı güvence altına alır.

Son bir ay içerisinde ABD başkanlık yarışında iki adayın TV konuşmalarındaki performanslarına göre oy oranlarındaki iniş ve çıkışları biraz da bu çerçeveden bakarak düşündüm. Benzer bir egzersizi daha önce Sarkozy ve Hollande için de yapabiliriz.

Aday olan, yani bir tasarımı olan, bunu herkese anlatmak, rakibiyle yüzleşmek, uzmanlardan gelenler dahil soruları yanıtlamak, müzakere etmek, eleştirileri göğüslemek, gerekiyorsa özeleştiri yapmak, doğrudan yana tavır almak ve belli bir duruş sergilemek zorundadır. İnsanlar bu konuşmalar sırasında bilgi, konulara hakimiyet, temsil kabiliyeti ve vizyon ölçümü kadar,karakter analizi de yapar. Adayların kendi iç yüzleşme ve hesaplaşma süreçleriyle ilgili bir hükme varmaya çalışırlar.

ABD başkan adayları ekim ayında milyonlarca ABD’linin ekranları başında izlediği canlı yayınlarda kozlarını iki kez paylaştılar. Seçim 6 Kasım’da ve 29 Ekim günü bir kez daha ekranlara gelip paylaşacaklar.  

Aşağıdaki haber başlıklarına bakın:

Düello öncesi Romney'ye darbe (Ntvmsnbc-3 Ekim 2012)

Obama ve Romney ilk TV düellosun açıktı (Euronews-3 Ekim 2012)

Obama ve Romney 'düellosu' (Sol Haber Portalı-5 Ekim 2012)

Düelloyu kazanan Romney öne geçti (Hürriyet-9 Ekim 2012)

Önce düelloda sonra anketlerde ezdi (Ntvmsnbc-10 Eki 2012)

Bu sefer düello demokratların(Milliyet-12 Eki 2012)

Sizce de başlıklar demek istediğimi yeterince açıklamıyor mu?

ABD'de de başkanlık yarışında adayların yüz yüze geldiği, eşit koşullarda ve eşit silahlarla yaptıkları ekran düelloları seçim sonuçları üzerinde çok etkili olabiliyor. Mesela 2008 seçimlerinde Cumhuriyetçi aday McCain Obama’dan söz ederken,“Bu” diyerek düelloyu kaybetmiştir. Bu diye hitap etmek nezaketsizliktir; rakip siyahi olduğu için ırkçılık olarak da değerlendirilmişti. Keza 1992 yılında baba Bush’un Clinton’la düello yapmaktan imtina etmesi ve düello sırasında sık sık saatine bakması AB’li seçmenlerce nezaketsizlik olarak değerlendirilmişti.

Bizde başkanlık ya da yarı başkanlık sistemi yok. Yüzleşme, eleştiri ve özeleştiriyi sevmiyoruz. Oldum olası, liderlerlerimiz de temel sorunlarda bir araya gelip ekranlarda çözüm odaklı tartışmaktan kaçınır.

Çöpe attığımız AB İlerleme Raporu’ndaki ifade özgürlüğü, medya baskısı, otosansür, şeffaf olmayan karar süreçleri, danışılmadan ve etki analizi yapılmadan alınan kararlar ve emrivakiyle gündeme düşen yasa taslaklarıvesaireyle ilgili, demokrasi kalitemizin yetersizliğine dair herkesçe malum eleştirileri daha önce yazmıştık.

Muhataplarına danışmadan, asgari mutabakat aranmadan, sonuçlarının ne olacağı belli olmayan ve neye dayanılarak alındığı belli olmayan kararların dayanağının Meclis iradesine dayanmasının, kararları ve alınış süreçlerini demokratik yapmaya yetmediğini de yazmıştık.

İlhan Tekeli hocamızın sözlerini de hatırlatalım: “Yönetişim anlayışında tepeden inme ve emrivaki kararların yerini, şeffaf karar süreçleri alıyor. Emrivaki, insanın onurlu yaşam hakkına saldırı olarak kabul ediliyor. Dikte etmeyen, demokratik ve iletişime açık yönetim organizayonları destek görüyor.”

Bir soruyla bitirelim:

İnsan için emrikvaki,onurlu yaşam hakkına yapılmış bir saldırı hükmündeyse, İlerleme Raporu’nda demokrasi kalitemizin yetersizliğiyle ilgili eleştirilerle hayal kırıklığına uğrayanlar, neye dayanarak AB’den takdir ve alkış bekliyor?

 

Yazarın Diğer Yazıları

2015 ve T24’e veda yazısı

2016; insanlığa, ülkemize, T24 okuruna, yazarına, çalışanına ve T24’e şans getirsin

ABD 14 yıldır terörle savaşıyor, sonuç: Terör saldırıları yüzde 6 bin 500 arttı!

“ABD işgalinden önce Irak’ta hiç intihar saldırısı olması ama, 2003 yılından bu yana 1892 intihar saldırısı oldu"

Rusya, Batı’nın yaptırımlarına daha ne kadar dayanabilecek?

Gazprom biterse Putin biter. Sonra sıra Çin’e gelir. Çin karışırsa dünyayı dolarsızlaştırma ittifakı, yani BRICS tamamen biter

"
"