27 Aralık 2012

BRICS'teki orta sınıfa dayalı yeni küresel ekonomik düzen

Dünya ekonomisinin yeniden canlanması için, küresel orta sınıfın para harcaması, geniş nüfuslu ülkelerin serbest dış ticarete zorlanması ve Batı’nın tarife dışı engelleri en aza indirmesi lazım

Para basarak olmuyor!

Tek başına mali disiplin de ilaç olmadı!

Dünya ekonomisinin yeniden canlanması için, küresel orta sınıfın para harcaması, geniş nüfuslu ülkelerin serbest dış ticareti kabullenmesi ve Batı’nın tarife dışı engelleri en aza indirmesi lazım.

En fazla para harcama potansiyeli, hızla büyüyen yükselen piyasa ekonomilerinin orta sınıfında var. Bunu fark eden Batı, krizden çıkış için BRICS’in orta sınıfına göz dikmiş gibi görünüyor. Bu ülkelere daha fazla mal satmanın önündeki tüm engelleri kaldırmaya yönelik ciddi girişimler var.  Elbette bir de zenginler kulübünün, kendi aralarındaki ticareti zorlaştıran formaliteleri azaltmaları lazım.

2008 krizi sonrasında özellikle gelişmiş ülkelerde korumacılık eğilimlerinde bir artış gözlenmişti.  Global Trade Alert 2010 yılı raporunda, 2008 yılının Kasım ayında yapılan G20 toplantısından sonraki bir yıl içinde, 297 korumacı önlemin 184’ünün G20 ülkeleri tarafından alındığını duyurmuştu. Daha sonra yapılan G20 toplantılarının sonuç bildirgelerinde korumacılık, dünya ekonomisi için kaygı verici bir gelişme olarak not edilmiş ve serbest ticaretin daha yüksek bir küresel refaha yol açacağına olan inancın korunduğu vurgulanmıştı.

Gelişmiş ülkelerdeki korumacılık eğilimlerinin nedeni, 2008 krizi sonrasında büyüyememek, BRICS ülkelerinin şaşırtıcı büyüme hızı ve önemi giderek daha fazla hissedilen Çin faktörüne karşı hesapsız tepkiydi.

2013 yılında IMF tahminine göre ABD ekonomisi yüzde 2, Japonya ve İngiltere yüzde 1 civarında büyüecek. AB ise büyürse “öpüp elini başına koysun.”

Büyüyemeyen Batı gözünde 1,4 milyon nüfusuyla Çin, hem iç piyasasına kolay kolay kimseyi sokmayan, hem de her yerde her türü malı satabilen; yani iki taraftan da "yola getirilmesi" gereken bir ülke. Kolay değil, 111 yıldır dünya imalat sanayi lideri olan ABD’yi muhtemeldir ki ikinciliğe atmış bir ülkeden söz ediyoruz.

Hindistan da hızla büyüyen bir ekonomi. 1,2 milyarla dünyanın en fazla ikinci nüfusuna sahip ülkesi ve dünya imalat sanayi üretiminde 10. sırada yer alıyor. Keza, nüfusu Çin ve Hindistan’la kıyaslanamayacak kadar az da olsa Rusya’da da hızla büyüyen bir orta sınıf var. Malum, dünya imalat sanayi üretiminde 2000 yılında 21. olan Rusya, 2010 yılında Hindistan’dan hemen sonra 11. sırada yer alıyor. Bu ülkeler heryerde maliyet avantajıyla piyasa payını artırıyor. O zaman ne yapmak lazım?

Korumacılık diyorduk. Peki, herkes kendi kabuğuna çekilir ve 1994 öncesine dönülürse ne olacak? Yani Dünya Ticaret Örgütü’nün kurulmasıyla sonuçlanan Uruguay Raund’u görüşmeleri öncesine; tarifedışı engellerle piyasa ölçeğinin daraltıldığı ve işbölümünün sınırlandırıldığı o eski günlere!..

Sızlamaz mı Adam Smith’in kemikleri?

Sızlar elbette, ama bunu ne Pasifik’in öte tarafı, ne de Atlantik’in iki tarafı istiyor. Keza krize rağmen hayat da daha fazla serbest ticarete doğru akıyor. Çünkü serbest ticaret, piyasa ölçeği genişledikçe verimliliği ve bu yoılla dünya refahını artırıyor. Şöyle söyleyelim: Halen dünyada 300’den fazla bölgesel /çok taraflı ticaret anlaşması var. En sonuncusu AB ile Singapur arasında 16 Aralık günü imzalandı. Çok taraflı anlaşma, dış ticaretin önündeki tarife ve tarife dışı engelleri kaldırmak; standart, prosedür ve mevzuat birliği sağlamak demek.

Özetle, Batı’nın krizden çıkış için formülü, korkulduğu gibi korumacılık değil,  büyüme için daha serbest ticaret oldu.

“Daha serbest” derken ne kastedildiğini açalım: Eskiden ayrımcı gümrük vergileri vardı. 1994 yılında Uruguay Round’u görüşmeleri sonlandı ve Dünya Ticaret Örgütü kuruldu. Artık iç pazarını gümrük vergisiyle koruyan ülke kalmadı denilebilir. Çünkü bunu yapanın başka ülkelere mal satması neredeyse imkansız hale geldi. Ancak devletler (bürokrasi) rahat durmaz. Tarifeler önemini yitirince, tarife dışı engeller dikkat çekmeye başladı.Tarife dışı engel şu demek: Gümrük vergileri dışında kalan ve serbest ticareti kısıtlayan her türlü önlem. Bunların en barizleri, kur politikaları, her ülkenin kafasına göre kendi mevzuatına yerleştirdiği idari ve teknik düzenlemeler; kısıtlayıcı bürokratik formaliteler; sağlık, güvenlik, temizlik, ambalaj vs. standartlar.

İşte küresel oyuncular bu düzeni değiştirmeyi, yeniden ve bu kez krizden çıkışın çözümü olarak daha fazla istemeye başladı.

Daha önce Trans Atlantik Serbest Ticaret Anlaşması’ndan (TAFTA) bahsetmiştik. Yaklaşık bir yıl önceki bir yazımızda da Trans-Pasifik Ortaklığı’ndan (TPP). 

TAFTA ve TPP işte bu tarife dışı engelleri kaldırmayı hedefleyen iki büyük inisiyatif. Ülkelerin mal ve hizmetlerin ithali için kendi mevzuatlarına koydukları standartları, akreditasyon kurallarını uyumlaştırmayı ve tedarik zincirinde süreci hızlandırmayı hedefleyen iki büyük girişim.

Şöyle söyleyelim: Halen 9 Pasifik ülkesi TPP için müzakere halinde. Bu ülkeler Avusturalya, Brune Sultanlığı, Şili, Malezya, Yeni Zelanda, Peru, Singapur, Vietnam ve ABD. Bu girişime Kanada, Meksika, Japonya ve Güney Kore de katılacak. TAFTA bir ABD – AB ortak projesi. 2013 yılında müzakerelerine başlanacak. Özetle, dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 80’ni yapan ülkeler arası bir mutabakattan söz ediyoruz.

TPP ve TAFTA’yı hayata geçirecek adımlar, dünya ekonomisinin en büyük oyuncuları bakımından krizden çıkış için daha serbest ticaret dışında bir seçeneğin olmadığının kabulü anlamına geliyor. Rusya ve Çin’in kabuğunu yumuşatmak da temel amaçlardan. Malum, BRICS ülkelerindeki orta sınıf da Batı’lı orta sınıf gibi yaşamak istiyor.

Bir hesaplamaya göre TPP hayata geçerse bölgenin GDP’si yüzde 1 artacak. TAFTA için daha çok AB bastırıyor. TAFTA’dan amaç, mevzuat farklılıklarından kaynaklı standartları harmonize etmek. TAFTA hayata geçerse AB Gayri Safi Yurtiçi Hasılası binde 4 artacak. ABD’ninkiyse yüzde 1’e yakın aratacak.

Özetle, TPP ve TAFTA, üzerine AB ekonomisinin yaklaşık yüzde 70’ini oluşturan hizmet sektöründe tek pazara yönelik ciddi adımlar şunu söylüyor: Önümüzdeki dönemde ciddi bir küresel serbestleşme dalgası bizi bekliyor.

Evet önümüzdeki on yıl içinde dünya ekonomisinde serbest ticaretin giderek artacağı ve II. Dünya Savaşı sonrasında iki bloklu dünya düzenine göre şekillenmiş uluslararası kurumların yeniden dizayn edileceği ve belki de yerlerine daha aktif yenilerinin geleceği bir dünya göreceğiz.

Yeni standartlar ve kodlar, 1999 – 2008 döneminde olduğu gibi yükselen piyasa ekonomilerinin kriz çıkarmalarını önleyici finansal bir düzeni değil; bu kez gelişmiş ülkeler arasındaki ve gelişmiş ülkelerle BRICS ülkeleri arasındaki ticaretin önündeki bürokrasiyi, idari ve teknik engelleri kaldırmaya yönelik standart, akreditasyon ve mevzuat birliğini hedefleyen yeni bir küresel ticaret düzenini hedefleyecek.

Not: TAFTA, TPP veya bölgesel ticaret anlaşmalarının anonsu borsaları hep olumlu etkiliyor. Bu yönde ciddi akademik çalışmalar da var. 2013 yılının muhtemel borsa rallisi, geniş kapsamlı bir zirveyle TAFTA’nın anonsu olur. Bu konuda Merkel’den umutluyum. Peşinden Japonya, Güney Kore, Kanada ve Meksika’da TPP girişimine aktif katılırlarsa, Batı’da umut ışıkları yeşermeye başlar. 

@vedatozdan

[email protected]

Yazarın Diğer Yazıları

2015 ve T24’e veda yazısı

2016; insanlığa, ülkemize, T24 okuruna, yazarına, çalışanına ve T24’e şans getirsin

ABD 14 yıldır terörle savaşıyor, sonuç: Terör saldırıları yüzde 6 bin 500 arttı!

“ABD işgalinden önce Irak’ta hiç intihar saldırısı olması ama, 2003 yılından bu yana 1892 intihar saldırısı oldu"

Rusya, Batı’nın yaptırımlarına daha ne kadar dayanabilecek?

Gazprom biterse Putin biter. Sonra sıra Çin’e gelir. Çin karışırsa dünyayı dolarsızlaştırma ittifakı, yani BRICS tamamen biter