05 Kasım 2024

Tramvayın son durağı!

Çocuklarınızın haklarını, özgürlüklerini, kişiliklerini, kimliklerini, geleceklerini, umutlarını, hayallerini, ülkenin ortak aklını böyle bir “tramvay”ın raydan çıkarmasını aklınız ve kalbiniz kabul edebiliyor mu?

Halkın “kıl payı” oylarıyla seçildiği belediye başkanlığından “bir gün bir şiir” yüzünden görevden alınıp kısa süreli hapisliğini yeni partiye, genel seçim zaferine, “Baykal’ın demokratik desteği” de sayesinde başbakanlığa, derken “tek adamlık”a ve 22 yıllık iktidara dönüştüren; halkın oylarının yarısını, yarısından fazlasını alarak belediye başkanı seçilenleri görevden al(dır)ıyor!

Belediye başkanı seçildikten sonra “Demokrasi bir tramvaydır, gittiğimiz yere kadar gider, orada ineriz. Demokrasi amaç değil, araçtır” diyen, “tramvayıyla” bir oraya bir buraya giderken “yolcuları” dışarı atıyor zannınca.

Fakat herkes tramvayda değil; demokrasi herkes için tramvay değil! Tramvayınız sizin olsun; kimileri de yürüyor, koşuyor veya tramvayın bu gidişini ya öfkeyle ya hüzünle izliyor en azından.

Çoktan son duraktaki “tramvay” kendi demokrasi yükünü bile taşıyamayacak durumda. Kendi aracının büyük arızasıyla tarihe geçiyor vatman.

Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Özer’den sonra üç belediye başkanı daha görevden alındı. Biri gözaltında. Görevden alınanlardan biri de yüzde 57,5 oyla seçilmiş Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk. Hani “Kürt siyasetinde barışı temsil eden adam.” Onların yerinde artık “seçilmemiş” ve tayin edilmiş vali veya kaymakam var. Yani “siyaset yapması yasak” olanlar, sözde seçimlerle doldurulan siyasi makamlar boşaltılıp yerleştiriliyor.

Daha Bahçeli’nin “Öcalan Meclis’e gelebilir” demesinin kırkı çıkmamışken, aday olmasında ve mazbata almasında hiçbir sakınca görülmemiş seçilmiş kişiler, eski, çok eski, kimi çoktan bitmiş davalar, meseleler gerekçe gösterilerek seçmenlerinin, aslında tüm seçmenlerin yüzüne yüzüne fırlatılıyor. Sandık sandukaya dönüşüyor.

Bunu bir de Bahçeli ve partisi düşünsün! O açıklamasıyla “milliyetçi, ülkücü” yolcularda “hayal kırıklığı” yaratmaya manipüle edilmiş adeta. Ki o yolcular tramvayın vatmanına tutunsun. Belki de. Yıllarca her şeyle suçladığı kişi ve parti ve iktidara, makas değiştirip payanda olduktan sonra, bir de böyle ofsaytta bırakılmış olsun; belki de.

Ne hazin bir yolculuk bu, sayın tramvaycılar! Sözde darbelere karşı “demokrasiniz” Damokles’in kılıcı gibi hep seçmen iradesinin, çok sevdiğiniz deyişle “halkın teveccühü”nün üzerinde; inip duruyor darbe üstüne darbeyle. Hak ve özgürlükler için yola çıktığını iddia etmiş tramvay, sadece vatmanın döşediği bozuk raylarda yalpalamıyor, sarsılmıyor. Aynı zamanda ülkeyi raydan çıkarıp durmakta ısrarlı, inatçı, kindar!

Bir parantez açayım tramvayınıza: İstanbul’da ilk tramvay, daha doğrusu atlı tramvay, tam da “hakiki cumhuriyet ve demokrasi” hayal etmiş Paris Komünü yılında, 1871’de Azapkapı’dan Ortaköy güzergahına doğru dıgıdık dıgıdıklanırken, Kasımpaşa-Şişhane kavşağı en önemli merkezdi. “Demokrasi tramvayımız ise Kasımpaşa’dan çıktı, Azapkapı’ya vardı işte! Bravo, ne terakki, ne güzergah, ne azap!"

AKP’li olmayan, bu “azap” iktidarını desteklemeyenler zaten bunu görüyor. Asıl tefekkür ve muhakeme sorumluluğu, AKP seçmeninde. Elbette vicdanını, hak ve özgürlüklere dair duygularını, duyularını öldürmemiş olanlarda öncelikle: Nasıl bir gidiştir bu? Aynı tramvayda olmak mutlu ediyor mu sizi? Bütün bu “bir ileri üç geri” gidişlerle başınız dönmedi mi? Çocuklarınızın haklarını, özgürlüklerini, kişiliklerini, kimliklerini, geleceklerini, umutlarını, hayallerini, ülkenin ortak aklını böyle bir “tramvay”ın raydan çıkarmasını aklınız ve kalbiniz kabul edebiliyor mu?

Hiç zor sorular değil. Sadece 22 yıllık yolculuğun geldiği bu “son” durağı hakkıyla, adaletle, akılla, mantıkla, kalbinizle değerlendirin, kafidir! Gerçekten kafidir artık! Değil mi!

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

‘Kendini sevmek’ yeterli mi gülüm!

“Ayrıştırma” insanı insandan koparmak kadar, acıları da ortaklaştırmamak, farklı itiraz ve isyan biçimleri ya da ihtimallerini bir “barikat”ta buluşturmamak, ama bireysel hayata sıkı sıkı sarmak ve sarılmakla sürüp gidiyor. Cesurlar elbette var, ama cesur kitleler yok; istisnai anlar ve günler dışında

Çöp çocuklar çöpe!

Öğretim dışında kalmış yüzbinlerce çocuk. Aile yanında temel ihtiyaçlarının karşılanmasından uzakta on binlerce çocuk. Çöplerimize karışmış onlarca çocuk

Yalan, korku, panik, endişe ve huzur bozmak!

Nasuh Mahruki ve her enkaza koşanlar; el uzatırken, can kurtarmaya çalışırken, hayatlarında gördükleri bu çok büyük felaketlerde insanlık ve dayanışma taşırken, “orada kimse var mı” diye sormuşlar ama “orada kim var, kimlerdendir, bizden midir, kime oy vermiştir, inancı, etnisitesi nedir” diye sormamışlardı. Siz ise, iktidar iktidar, sürekli bu ayrımın, ayrımcılığın kin ve nefretiyle yaşıyorsunuz. Kibirli kininiz sürekli olarak av peşinde

"
"