07 Kasım 2023

Özel olabilir, Özgür mü?

Milyonlarca umutsuz genci, milyonlarca kırgın kadını, milyonlarca geçim girdabında boğulan çalışanı ve işsizi bulunan, ama milyonlarca da pırıl pırıl insanı bulunan bir ülke var karşınızda… Soldan bakın biraz, göreceksiniz

CHP'nin üzerinden sanki ağır bir yük kalktı…

İkinci turda 128 oy saf veya taraf değiştirdi; gitmeyen gitti, gelmek için cesaret gösteren geldi.

Muhtemelen aynı saf değiştirme "Ben Kemal"i her şeye rağmen desteklemiş olan seçmende de olmuştur.

İnsanlar nefes almak istiyor. Ülkeyi ve partisini 21 yıldır yönetiyor olmak, çok fazla. Ana muhalefet partisini 13 yıl 167 gün yönetmek de fazla.

Özgür Özel CHP genel başkanlığına 49 yaşında geldi. Mustafa Kemal partiyi kurduğunda 42'ydi… Ecevit ise 33 yıllık genel başkan "İkinci Adam" İnönü'yü çekilmeye zorlayan bir fırtına yarattığında 47 idi.

"Fırtına" çünkü Ecevit değişmez olanı değiştirmiş, yıkılmaz olanı yıkmış, "sol" parti zannedilen partiyi ilk kez sol yana doğru çekmişti. O muğlak "demokratik sol" esas kendisinin solundaki ve en solundaki rüzgarlardan da ilham, hız, ufuk almıştı.

Biri 1965'te 15 milletvekilini Meclis'e sokan TİP ve doğurduğu her şeydi; diğeri FKF, Dev Genç ve içlerinden çıkan her şeydi. Ama bir önemlisi de, 12 Mart darbesine rağmen ve ona karşı, sadece "solcu" öğrencilerin değil, bu ülkeye dair hayalleri ve olan bitenlere öfkesi olan çok farklı kesimlerin içten içe isyanıydı.

İlk koalisyonunu Erbakan ile kurduğunda, esasen Ecevit bu ülkede darbesiz, despotsuz ama "kapsayıcı" olabilmenin bir ihtimal olduğunu göstermek istiyordu.

Sonrası ülkenin de CHP'nin de, gençlerin de, tabii Ecevit'in de şanssızlığıdır. Kıbrıs, bozulan ekonomi, yüzde 41.4 oyla patladığı halde seçim sistemi yüzünden zorlamayla, parayla kurulan hükümet, ABD ambargosu, yokluklar, Milliyetçi Cepheler, cinayetler, suikastlar, katliamlar… 12 Eylül. Solun ezilişi. Y Kuşağı!

Özgür Özel'in önündeki en iyi örnek, tabii CHP adına, o Ecevit fırtınası. Ama kasketi yok, kravatı var ama mavi gömleği yok. Güvercini yok. Solunda güçlü bir sol yok. Genç, elbette "Özel" biri ama bu ülkedeki hangi tabulardan, ezberlerden, zincirlerden "Özgür" olduğunu bilmiyoruz. Ne kadar "Özgür" kalabileceğini de.

Sanırım o da unutmayacaktır:

Bülent Bey "Umudumuz Ecevit"ti o zaman. Partiyi ve ülkeyi, güvercinleri de uçurmak ve bunu "Toprak işleyenin su kullananın… En yüce değer emektir" gibi "Halkçı-popülist" ama kıpır kıpır sloganlarla toprağa, suya, havaya, umuda katmak üzere romantik, öfkeli, kibar bir "kahraman"dı. 1972-78 arası diyelim!

Özgür Özel'in fırtınası yok. Yaratabilirse yaratacak. O umudun değil umutsuzluğun üzerinde genel başkan seçildi. Başlamak için en ideal nokta değil, ama bazen çok daha hızlı sonuç verir.

Bıkkın, sıkkın, yılgın, mağlup insanları harekete geçirebilirse, şu kongre gerçekten tarihe geçer.

Çünkü "değişmez denen, gitmem diyen lider"i değiştirmekte, CHP yine de "dinamik" ve demokrat bir parti damarı gösterdi… Ecevit'ten sonra Özgür Özel de!

Özellikle sağ partilerde bu mümkün olmaz. Ancak yeni partiyle olur. Necmettin Erbakan'ı yasaklı haliyle bırakıp giden AKP ve Erdoğan gibi. Meral Akşener'in partisi gibi. Otoriter damarlı hiçbir partide kongrede lider kolay kolay değişmez.

Özal ölünce Cumhurbaşkanı olan Demirel'in partisine başkan istemediği Çiller'in, daha önce Özallar'ın istemediği Mesut Yılmaz'ın "esas lider"e rağmen seçilmeleri gibi, liderin yokluğunda delege devrimleri mümkündür en fazla.

Atatürk'ten sonra CHP'de geçici, vekil genel başkanlık yapmış Celal Bayar ve parti üyesi Menderes ile arkadaşları yeni (ve demokrat sağ) partiyle İnönü'nün karşısına geçmişlerdi…

AP içinden çıkan Bozbeyli, YTP ya da CHP'den kopan Turhan Feyzioğlu ile Güven Partisi de kongre mücadelesi yerine kendi koltuklarını imal etmişlerdi sonuçta.

Erdoğan ve şimdi savrulmuş, unutturulmuş Gül gibi arkadaşlarının yaptığı da oydu! Fatih Erbakan bugün babasını bırakıp gidenlerin kankası, o başka!

Neden, Özgür mü, diye sordum başlıkta?

"Muhalif" olarak iktidara her şeyi söyleyebilirsiniz; söyleyin de. Ama başka iktidar ve güç odakları, kendi içinizdeki tutkallar, düşüncelerinizdeki tutsaklar, hissedemediğiniz "öteki" hayatlar, dini-etnik faylar, "sınıfsal vaziyetler" filan el kol, yürek vicdan, ses söz bağlayabilir.

Ecevit o dönem belki de çıldırmıştı! Türkiye çıldırıyordu. Ülke çektiği acılara rağmen özellikle gençlerinin hayalleri (belki hayalcilikleri de), büyük hikâyeleri, cesaretleri, öğrenme-anlatma-sadece anlamak değil değiştirmek tutkuları ile akıl, vicdan, özgüven açısından belki de çağ atlayabilirdi.

İçeriden ve dışarıdan boğdular.

O boğanların kimi asker-sivil mirasçısı bugün CHP'ye filan oy veriyor. AKP'yi sevmedikleri için. Mesele AKP'yi sevip sevmemek değil. Mesele insanlara başka bir ülke umudunu verebilmek ve bunu çok farklı kesimlerde gerçekleştirebilmek. Ve bunu tutucu muhaliflere rağmen yapabilmek.

Milyonlarca umutsuz genci, milyonlarca kırgın kadını, milyonlarca geçim girdabında boğulan çalışanı ve işsizi bulunan, ama milyonlarca da pırıl pırıl insanı bulunan bir ülke var karşınızda…

Soldan bakın biraz, göreceksiniz.

Daha ne olsun, "Özgür"lük tutkusu için!


Not: Ülkenin yani "herkesin" Cumhurbaşkanı, ülkesindeki ikinci partinin "demokratik" yoldan lider değiştirebildiği bir kongre için "Al birini vur ötekine" diyebiliyor. Ülkesindeki (her şeye rağmen) demokratik damarlarla gurur duyacağına!

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest), Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yeter mi? Yetmez!

Kobani "suç" ise Süleyman Şah ne der, "şehit astsubay" ne düşünür, peşmergelerin Türkiye topraklarından yolculuğu tarihten silinmiş midir?

Vicdan enternasyonali!

Orleck ve gibiler bize şunu da anlatıyor: Tamam kimlikler var ve doğuştan insanı kavrıyor, kuşatıyor, kişiliğinin temellerini de oluşturuyor ama, istisnai kimi durum dışında… Öyle herkesi içine alan bir "kimlik kişiliği" yok. "Bütün Yahudiler, bütün İsrailliler" yok. "Bütün Araplar" yok. "Bütün Amerikalılar" yok."Bütün Türkler" yok. İyiler ve kötüler var kabaca

Sirkte şirk!

Kim size milyonlarca çocuğun zihnini, kalbini, duygularını, ancak gelecekte olgunlaşabilecek inancını veya inançsızlığını, kişiliğini, ruhunu sorgulama, deşme, didikleme hakkını verdi?