25 Mayıs 2024

İnsanları ısırdılar; sıra hayvanlarda!

İşte adam köpeği ısırıyor!

 Fotoğraf: Özge Özgüner / csgorselarsiv.org 

Milyonlarca insanı "uyuttukları" yetmiyormuş gibi şimdi köpekleri "uyutacaklar!"

Diyeceksiniz ki belki, o "uyutma" öldürmek!

Öyle. Öldürmek, katletmek.

Neden? Çünkü "sahipsiz hayvanlar tehlike arz ediyor."

Tehlike, öyle mi?

Senede 2 binden fazla işçi işyerlerinde, bilhassa inşaatlarda, madenlerde ölüyor, bir bakıma öldürülüyor.

Kapatıyor musunuz? Sorumsuz, tehlike yaratmış, insan canına bir nevi kast etmiş işverenlere, iş yerlerine, göstermelik cezalar dışında, ne yapıyorsunuz? Uyutuyor musunuz onları?

Bir seferinde 300'den fazla işçi madene gömülebiliyor. Ne yapıyorsunuz? Serbest bıraktığınız sorumlu patronları, onlara izin veren, yol veren, hatta kanka olanları uyutuyor musunuz?

Yüzlerce çocuk; hayatlarını, çocukluklarını, geleceklerini katletmiş tacizlere, tecavüzlere maruz kaldı. Bunların bir kısmı "dini vakıf" yurtlarında, bu tür kurslardaydı. Ne yaptınız, kapattınız mı hepsini birden. Uyuttunuz mu?

Bir yılda 300'e yakın kadın; kocalar, eski kocalar, nişanlılar, yavuklular, sözde sevdalılar, kıskançlar, nefret ve kin mihrakı erkekler tarafından öldürülüyor. Suçu işleyen dışında bir genelleme yapıp hadi hepsini uyutalım diyor musunuz?

Çok sayıda güvenlik görevlisi, kimi intihara sürüklenirken, kimi de şiddet ve cinayet aktörü oldu. Ne yapıyorsunuz? Tehlike arz ediyor diye, suçlu suçsuz, hepsini uyutuyor musunuz?

Binlerce "hatalı" sürücü binlerce cana mâl oluyor. Araçları uyutuyor musunuz? Potansiyel kaza ve cinayet, hatta katliam suçlusudur diye tüm sürücüleri birden uyutuyor musunuz?

Milyonlarca insanın ekmeğiyle, hayatıyla, işiyle, çocuklarının geleceğiyle oynadınız; tarumar ettiniz, umutlarını öldürdünüz, kimi intihara sürüklendi, kimi çıldırdı. Uyuyor musunuz, sorumlularını uyutuyor musunuz?

On binlerce vatandaşınız çürük zeminler, çürük binalarla deprem katliamının kurbanı oldu. Sorumluları uyutuyor musunuz?

Kiminin kızdığı, sizinse taptığınız Abdülhamid bile "kuduza tedbir" diye Pasteur Enstitüsü'nü destekledi ve karşılığında buradan hekimler göndererek belki de dünyanın üçüncü büyük kuduz merkezinin İstanbul'da kurulmasına yol açtı. (İnsana ettikleri bir yana!) Kısırlaştırma, barınak sayısını arttırma, o barınakları Hitler'in toplama kampları haline getirmeme konusunda ne yaptınız? Kendinizi de mi uyutuyorsunuz?

Öyle ya da böyle, bozduğunuz ekonominin; ailelerin, insanların hayatından çaldıkları dışında; başta kimi kankanız, çok sayıda "piyasa dolandırıcısı" insanların hayatına maskeli soygunlar düzenleyerek servet yaptı. Çok mu tehlikesiz bu? Uyutuyor musunuz?

Başta kankalarınız, bu ülkenin kaynaklarını, ağaçlarını, ormanlarını, kıyalarını; halka ait olan her şeyi gasp ettiler, ediyorlar. Onları mı uyutuyorsunuz, halkı mı?

Sokak köpekleri ve kedileri bu ülkenin canlı, yaşayan, hayat bulan ve hayatı zengin kılan bir gerçeği. Seçme şansları olsaydı, sahiplenilmek mi, barınakta yığılmak mı, uyutulmak mı isterlerdi; bilmiyoruz. Siz biliyor musunuz?

Lakin onlar aynı zamanda bu ülkede "iyi insan olabilme"nin vesileleri. Onlara bakan, doyuran mahalleliler, esnaf, çocuklar, kadınlar, kimi kamu görevlisiyle birlikte bu ülkenin iyilikleri.

Onca kötülüğünüz arasında, yine de insanların ve hayvanların birlikte kurdukları bir iyilik ülkesi burası. Kısmen işte!

O hayvanlar bu ülkede insanlara bile neredeyse örnek olabilecek bir sıcaklığın, hatta özgürlüğün canlıları. Gerçekte özgürlükleri, özgünlükleri mi uyutuyorsunuz?

"Hayvan katliamı" bir canlı varlık katliamı. "Seferberlik ve savaş hâli"ni ilk olarak onların üzerlerinde deneyeceğiniz "hayvan ırkçılığı kurbanları" mı olmalılar?

Hani her canlı "yaratılan"dı. Hani o yüzden saygınız, sevginiz filan vardı. Hani yaratılana kıyılamazdı.

Nefret, kin ve muhteris mülkiyet düzeni, insanı her şeyin, her canlının kaderinin ve hayatının sahibi sanıyor; kendilerini ise insanların da üstünde ve hepsinden üstün gören otoriter zihniyetler; önce hayvanlar, derken etnisiteler ve ırklar, derken din ayrılıkları, sınıf farkları üzerinde hüküm sürüyor.

Bu ülke her insanı ve her canlıyı istediğiniz gibi oynatacağınız, isterseniz uyutacağınız sirkiniz değil.

Akla gelen tek çözüm katliam ve kibar tabiriyle "uyutmak"sa; mengenenizin Mengele zihniyetinden ne farkı kalacak? Kalmayacak.

Bırakın yaşasınlar. Bırakın yaşatalım. Birlikte yaşayalım. İnsanca, medeni, vicdanlı çözümler arayın; tarihe hayvanları katledenler değil, takıntılarına rağmen kendilerini aşıp insanca bir yol kat edenler olarak geçin.

Hiç olmazsa hayvanların tarihine ve talihine!

Sözde gazetecilik "öğretimi"nde hiç sevmediğim bir söz vardır: Köpek adamı ısırırsa değil, adam köpeği ısırırsa haber olur, diye.

Öyleyse alın size haberin hası:

İşte adam köpeği ısırıyor!

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet) , Dipsiz Medya (İletişim) , Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Al hüznünü, götür bayram yerine!

Alın tüm sevginizi, tüm neşenizi, bayramı bayramlara götürüverin. Yoklarınızı anarak; varken yok olanlarınızı, varken sizi yok edenleri, yoktan var olanları; bir merhaba esirgeseler bile hep aynı kalple sevdiklerinizi, özlemleri, tutkuları, aşkları, ruhunuza sarılanları sarıp sarmalayarak

Beka probleminden zekâ problemine!

Başka şeyler bir yana, önce düşük faizle tuzağa düşürdüğünüz, cebindekini, sofrasındakini döviz ve enflasyonla götürdüğünüz, borçtan borca mahkûm ettiğiniz yoksulluk nüfusunu, şimdi de artan faiz, kısılan kredi kartlarıyla tuttuğunuz gibi öptüğünüz bir sürecin “ileri analitik şeyi” nasıl olacak?

Bir çocuk gördüm uzaklarda…

Bu “psikolojik” çoraklık ülkesinin suçluları hangi “hayvanlar”; sokak köpekleri mi?