01 Haziran 2024

Hakikat, yüksek sesle dile getirilmeyi hak eder!

Devletler de devletimiz de ikiyüzlüdür. Mazlumlara dair kalpleri sadece sınırlı vakalarda atar. Kendi ülkesinde canı alınmış çocuklara meydandan, Meclis'ten atar tutar; sonra ah Filistin, ah Refah, ah Gazze! Ve sözde bazı mallara ambargo koyarken, laf olsun diye; el altından gemicikleri mal götürür, cukka getirir

 AKP Ankara Milletvekili Osman Gökçek -  Berkin Elvan

Babasının nüfuzuyla serpilmiş bir milletvekili, tamam "halk seçti" de, Meclis kürsüsünden atıp tutup "öldürülmüş halktan bir çocuk"u aşağılıyor, onca yıl sonra bile.

O sırada Fransa meclisinde bir milletvekili Filistin bayrağı açıyor. Neden? Refah'ta katledilen çocuklar için!

Sorsan bizimkilerin hepsi "Filistinli çocuklar" için duyarlı, duygulu, öfkeli vesaire.

O zaman söyleyeyim: Berkin Elvan da "Filistinli çocuk"tu!

Yok, öyle işte. Katledilen tüm çocuklar "Filistinli"dir, "Refahlı"dır, "Gazzeli"dir.

Filistinli, Refahlı, Gazzeli çocuklar da bizim çocuklarımızdır.

Katledilen Yahudi çocuklar da, Afrikalı, Asyalı, Arap çocuklar da. Bizim çocuklarımız da. Nerede ve kimlerden görününlerse görünsünler, vicdanımızın, aklımızın ve öfkemizin yüreğindeki bir ülkenin çocuklarıdır.

Kendi iktidarlarının, devlet ve adalet mekanizmalarının "terör örgütü" kabul ettiği, "darbeci" bir cemaatle kendilerinin, sülalelerinin sıkı fıkı ilişkilerinin hesabını vermemişler, kalkmış onca yıl sonra bile pislik dolu yalanlarla ölmüş bir çocuğa tekme atıyor.

O sırada Fransa meclisinde bir milletvekili Filistin bayrağı açıyor. Neden? Çünkü o "soldan" bir milletvekili.

Çünkü Fransa'nın birçok büyük kentinde, aynı hissiyattaki belediyeler İsrail'i protesto için, Filistinli çocuklar için ışıklarını söndürüyor.

Çünkü Fransa sağı ve sağcı solu parlamentoyu İsrail bayrağıyla renkli renkli parlatıyor Paris akşamında.

Çünkü Madam Le Pen, "Partimiz Milli Cephe hep siyonistti" diyor. Çünkü o bir "faşizan, hatta ırkçı" partinin lideri. Çünkü "sağ ve sığ" bir kalbi var. Sanki Yahudileri faşistler, Naziler, Fransa'nın sağcı işbirlikçileri soykırıma sürüklememiş de, bunlar hep mazlum Yahudilerin de yanındaymış gibi. (Babası da Erbakan'la iyi ahbap olmuştu bir ara!)

Bunların soyları, Paris'te "Veledrom"da yani kapalı bisiklet yarışı salonunda toplayıp soykırım kamplarına gönderirken kendi vatandaşları olan Yahudileri, kırlarda, sokaklarda canları pahasına direnenlerin çoğu "solcular"dı.

Ama o şimdi memleketindeki Araplara karşı biliyor faşizan dişlerini. O gün Yahudilerdi, şimdi Araplar.

Fransa televizyonu, İsrail ırkçılığının son ağası, artık "evrensel suçlu" ilan edilmiş Netanyahu'yu konuştururken, Fransa solundan bir milletvekili, "ırkçı bir Yahudi Fransız milletvekili"ne saydırıyor.

Sokakta insanlar Filistinli çocuklar için yürüyor; aralarında Yahudiler de var. Çünkü çocuklar, kalbimizin çocuklarıdır.

Çünkü zulüm ve zalim kimden olursa olsun, bizden değildir!

Bizimki kürsüden, devlet şiddetiyle can vermiş, acılı annesi partisinin lideri tarafından meydanlarda yuhalatılmış bir çocuğun ölüsüne bile hâlâ saldırıyor.

Kendisi çocukluktan palazlanmış; bir çocuğun kemiklerine, ruhuna saldırıyor!

Almanya'da, Hollanda'da, ABD'de; aralarında Yahudilerin de bulunduğu protestocular Filistinli çocuklar için eylemlerinde, maruz kaldıkları devlet şiddetini umursamıyor bile.

Bizimki sözde o olayları yahut İsrail'in bir halkı yerinden etmesini protesto ederken bile, iktidarlarının güvenlik güçleri, aynı anda, mesela İstanbul İmrahor'da evlerini terk etmek istemeyen çoluk, çocuk, kadın kim varsa copluyor, yerlerde sürüklüyor!

Neden? Çünkü devletler ikiyüzlüdür. Ukrayna'ya saldırdı diye Rusya'ya yaptırım koyarlar; Gazze'ye, Refah'a, zaten işgalleriyle yurdundan edilmiş, kırılmış bir halka İsrail saldırınca onu desteklerler. Kim saldırgansa ona tavır almak yazmaz kitaplarında. Kim özgürlüğü hak ediyorsa, kim hakkının peşindeyse ona sahip çıkmaları ne mümkün!

Çünkü devletler de devletimiz de ikiyüzlüdür. Mazlumlara dair kalpleri sadece sınırlı vakalarda atar. Kendi ülkesinde canı alınmış çocuklara meydandan, Meclis'ten atar tutar; sonra ah Filistin, ah Refah, ah Gazze! Ve sözde bazı mallara ambargo koyarken, laf olsun diye; el altından gemicikleri mal götürür, cukka getirir.

Ve şu garip dünya, duyarlılıkla Gazze, Refah için "sosyal medya" paylaşımı yaparken bile, hakikatin fotoğraflarına değil; yapay zekayla üretilmiş bir "Bütün gözler Refah'a" sanallığına sarılıyor.

Hakikati hakikat gibi telaffuz etmedikçe, bağırmadıkça bu ikiyüzlülerin suratına suratına, bu kırım, kıyım, kıyam düşkünlerinin gözünün içine baka baka, çocukları ayırarak kıyabilen kör vicdanlıların yüzüne haykırmadıkça…

Her şey nasıl güzel olacak!

O zaman sözü Rosa Luxemburg alsın:

"Bir kişinin yapabileceği en devrimci eylem, olan biteni her zaman yüksek sesle dile getirmektir."

(Türkiye yerinde sayarken) Netanyahu'yu mahkûm ettiren Güney Afrika'da, mahkûm edebilen Lahey Adalet Divanında, Fransa'da, Almanya'da, ABD'de, Filistin'de, İsrail'de, her köşede ve elbet ülkemizde; bunu ayrımsız, içten pazarlıksız yapabilen kim varsa, hepsine saygıyla!


TIKLAYIN | TBMM'de DEM Partili Oluç ile AKP'li Gökçek arasında "Gezi" tartışması çıktı | "Soytarılığın yeri değil burası, TBMM kürsüsü"

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet) , Dipsiz Medya (İletişim) , Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Al hüznünü, götür bayram yerine!

Alın tüm sevginizi, tüm neşenizi, bayramı bayramlara götürüverin. Yoklarınızı anarak; varken yok olanlarınızı, varken sizi yok edenleri, yoktan var olanları; bir merhaba esirgeseler bile hep aynı kalple sevdiklerinizi, özlemleri, tutkuları, aşkları, ruhunuza sarılanları sarıp sarmalayarak

Beka probleminden zekâ problemine!

Başka şeyler bir yana, önce düşük faizle tuzağa düşürdüğünüz, cebindekini, sofrasındakini döviz ve enflasyonla götürdüğünüz, borçtan borca mahkûm ettiğiniz yoksulluk nüfusunu, şimdi de artan faiz, kısılan kredi kartlarıyla tuttuğunuz gibi öptüğünüz bir sürecin “ileri analitik şeyi” nasıl olacak?

Bir çocuk gördüm uzaklarda…

Bu “psikolojik” çoraklık ülkesinin suçluları hangi “hayvanlar”; sokak köpekleri mi?