29 Haziran 2024

Devletinizi seviniz, o da sizi çok seviyor! 

Devlet, sözde hukuki sayılan kanun kuvvetiyle, sözde milletin sayılan kolluk kuvvetiyle, sözde halkın sayılan "iktidar meclisiyle" ve sıradan insanlara "milli, dini, otoriter, militer" aşı üstüne aşı yaparak, onları bastırmak, batırmak, batırıp çıkarmak, kendi gerçeklerinden kopartıp hayatlarından da önce vicdanlarını tüketmek de mi demek?

Devlet çok şey demek de, burada bir de şu demek:

Bin bir hatayla ya da organize manipülasyonla halkını yoksullaştırıp hayatını rehin aldıktan sonra, tükenmiş devlet kaynaklarını takviye için o yoksulluğun da gırtlağına yapışmak.

Yani şu demek:

"Faiz sebep, enflasyon sonuç" diyerek dövizi patlatırken, ahaliyi düşük faizle borçlanmaya koşturmak, kredi kartlarının "tüketici kredisi" gibi kullanılmasını teşvik… ve derken, enflasyon sebep faiz sonuç sarmalıyla, hem yükselen faiz hem yüksek enflasyonla, "rehineler"i bu hayatın köleleri yapmak.

Açıkçası şu demek:

Düşük faizle, inşaattan markete, "borçlu tüketim"e gaz verdikten sonra, yüksek faizle ve kredi kartı blokajlarıyla seni hem borçlu hem tüketemez, hatta yaşayamaz hale getirmek.

Asıl ne demek:

Kamu arazilerini, halkın topraklarını, milletin kıyılarını, ülkenin ormanlarını, devlet ihalelerini, iktidar belediyelerini; servetine servet katılmasına doyamayan bir azınlığa ikram ede ede, onlara bile verecek para kalmayınca, bir yandan kaymakların "halka borçları"nı affederek, erteleyerek, bölerek, eksilterek "vergi güzellemesi" yaparken, "vergi düzenlemeleri" ile o parayı topyekûn milletten tahsil etmek için seferber olmak.

Peki, ne demek:

"Devlet, sermayenin baskı aygıtıdır"dan da öte, "devlet, seçilmiş sermayeye para basma aygıtıdır" olmak!

Öyleyse ne demek:

"Herkesin devleti" zannedilirken, "her kesenin" değil, iktidarın keselediklerinin devleti olarak, küçücük bütçelerin toplamını yonta yonta büyücük bütçeleri kayırmak üzere halkı büyülemek, ütülemek, ütmek.

Ne demek, ama ne demek:

Zaten yoksullaşan hanelerin üzerine yürümek, bunu bir de "adalet" diye cilalamak, küçülen hane halkı gelirlerinden hem enflasyonla, hem faizle, hem vergiyle çala çırpa, bu kez "enflasyonu frenleme" efsunuyla tüketimini frenleyerek tüketiciyi daha da tüketmek.

İlle de şu demek:

Adaletsizliklerin, haksızlıkların, yalanların, talanların asla hesabını vermeden, derin bir özeleştirisini bile yapmadan; adeta milleti "suçlu" ilan ederek her türlü cezayı onlardan tahsil etmek.

Belki şu da demek:

Dünün ve her günün binlerce yanlışını, taammüden arsızlıklarını, israfını, yağmasını, kayırmasını; sorumluların utanması, hesap vermesi yerine, bütün bunların altında ezilenler bir yana, onların çocuklarının geleceklerine de ipotek koyarak, yine onlardan tahsilata koşmak.

Bazen şu da demek:

"İmtiyazsız, sınıfsız bir toplum" diyerek kimi sınıfın imtiyazları kollamak için "sınıf mücadelesi"ni her türlü baskı aracıyla sindirmek üzere örgütlenmiş bir devlet geleneğini de aşarak, kendi imtiyazlı mümtazlarını yaratıp "sermaye iktidarı" bir yana, "iktidar sermayesi" menfaatleri uğruna size sınıfınızı bile unutturmak. Aynı sınıftan işçileri, köylüleri, memurları, gençleri, emeklileri bir diğerinin celladı veya kurbanı haline getirmek.

Devlet, sözde hukuki sayılan kanun kuvvetiyle, sözde milletin sayılan kolluk kuvvetiyle, sözde halkın sayılan "iktidar meclisiyle" ve sıradan insanlara "milli, dini, otoriter, militer" aşı üstüne aşı yaparak, onları bastırmak, batırmak, batırıp çıkarmak, kendi gerçeklerinden kopartıp hayatlarından da önce vicdanlarını tüketmek de mi demek?

Devletinizi seviniz, o da sizi çok seviyor! 

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı. 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aklın vicdanı, vicdanın aklı!

Chomsky 96 yaşında. Dün ölmedi, yarın ölecek elbette. Aklımızla da hissetmemiz gereken, o ve onun gibilerin, "üstlerine vazife" sayılmayanları da mesele edinip insanlık tarihine, ortak zihnine ve kalbine kattıkları. Bu tür insanların sadece fikri ve sözü sınırları aşmakla kalmıyor; o sınırları ve sınırlamaları yıkarak, bir "vicdan enternasyonali" de inşa ediyorlar bıkmadan!

Al hüznünü, götür bayram yerine!

Alın tüm sevginizi, tüm neşenizi, bayramı bayramlara götürüverin. Yoklarınızı anarak; varken yok olanlarınızı, varken sizi yok edenleri, yoktan var olanları; bir merhaba esirgeseler bile hep aynı kalple sevdiklerinizi, özlemleri, tutkuları, aşkları, ruhunuza sarılanları sarıp sarmalayarak